|
Özlem ya da kökten bağlılık!

Güneydoğu’nun boz bir ovasında, höyüklerle dolu bir mezrada, kuru sıcak bir ilkbahar günü tanışmıştım onunla. İlköğretimini bitirmemişti henüz. Ama bu topraklardaki diğer yaşıtları gibi dünyadan daha yaşlı duruyordu. Bana son derece mütevazı davranıyordu kendisine ilgi duyduğum için. Fakat bir yandan da çok alıngan ve duygusaldı.


Benim içinse en önemli özelliği gitmek istememesiydi. Burayı, bu ıssız, kurak araziyi, çanak gibi dağların içine kapanan bu bozluğu seviyordu. Ne celalli bir dağı düşlüyordu çıkmak için, ne de ılıman ve ehil bir iklimde rahatça nefes alabileceği batı sahillerini. Okuyacağı da yoktu daha fazla. Ama hayali burada kalmaktı. İhtiyarlara, gidememişlere, gitmeyecek olanlara bakmak.

Zeytinlik olsa satıp beyaz eşya bayii açabilirdi, ama burada tek olan jandarma, sınır karakolu, zorunlu hizmetinde öğretmen ve uzmanlar. Bir de gece yıldızlar, yıldızlar.

Sezonluk çoban olmak için çok yüksek maaş önerisine karşın bile köyüne geri dönmeyen gençlerdi hep bildiğimiz, rastladığımız oysa. Gitmek isteyen gençler. Kasabanın tek bulvarında volta atan, limanından uzaklara bakan... Durmadan kıpırdayan, yırtmak için gün sayan gençler.

***

Bir de meşakkatli yıllarını geride bıraktıktan sonra ister sıla-i rahim için, ister zoraki bir sebeple memleketine dönen yetişkin adamlara bakakalırım Anadolu’da hep. Dönülen hep başka bir yer, dönen bir başkasıdır. Ama eski evinin yoluna sapar sapmaz o küçük çocuğa geri dönersin. Onun sesiyle başlarsın dağla taşla konuşmaya, eski arkadaşlarını onun gözyaşlarıyla özlersin, okul yolunu sırtında o eski koca okul çantası varmış gibi ağır ağır tırmanırsın.

Yaşadığın yere bağlılığın senin köklerinle kurduğun ilişkidir biraz da.

Sadece ataların, kan bağın, bölgen, etnik kökenin değil kastettiğim kök. Daha derin, daha güçlü bir bağla seni hayata, gerçeğe bağlayan özlem.

Evet özlemden bahsediyorum. Sıladayken dinmeyen, seninle her yere taşınan gurbetten. Hiçbir kavuşmayla giderilemeyen bir ayrılık hissinden dem vuruyorum. Seni aslına bağlayan gerçeğin dibinde kök salmış bir özlemdir bu. Kendiliğinden toprağa düşmüş tohum.

Aslınla aranda dinmeyen bir bağlılık ve bir boşluk vardır, yaprak da olsan ağaçsındır sen. Bir kedi kuyruğundaki tüy de olsan, kedidir aslın. Tabii zatın sırrı bu, aslına dek gider, ilk maddeye, öncesine, nefese. Onun da öncesine.

Ama işte çekirdeğinde hep zatına duyduğun özlem. Bütün bu sıfatlardan, fiillerden, isimlerden öte. Onu sulayıp durursun terinle, gözyaşınla, kanınla. Sonra bir gün bir bakmışsın, her şey ile her şey birbirine bu bağla bağlı. Sende kendini var eden anlam. Zuhur eden zatıdır, bilmediğin bir dilde.

Marifet o dili kelime kelime, harf harf sökmekte. Bilmeden bildiğin dildir o. Yaşadığı yeri yuva kılmış herkesin memleketinde konuşulan.

***

Yaşadığı yere bağlı olanları, daha doğrusu gönülden sevenleri eskiden pek anlamazdım. Her yeri ev kılmaktır marifet derdim, yeryüzü mescit olmalı, ne katar ki bize bu mekan putçuluğu der dururdum. İlle benim memleketim diye diğerlerinden daha güzel olacak diye bir şey yok ki. Herkes için memleketi en güzeldir. Maksat senin kendini ait hissetmediğim bir memleketi de benimsemektir diye düşünürdüm. Adalet gereği.

Fakat yıllar geçtikçe bir yeri sevmek yeter diye düşünür oldum. Her şeyi içine alabilir böyle bir sevmek. Çünkü seviyorsan uzaklar yakına geliyor. Gitmek istemeyen bir köy çocuğunun koynundan içeri bütün kainat sığabiliyor.

Bu rüzgârlı tepe, bu binlerce yıllık yuvarlanışındaki taş, bu acı göldür aslın. Kalmak seni ona yakın tutuyor. Bağlanıyorsun kökünden.

Tek bir yeri sevmek, her yeri sevmeye yetiyor. Bir sayfada bütün kitapları, bir yüzde bütün insanların yüzünü okursun. Sonra bir ölüde bütün ölümlerini ölür, diriliverirsin ansızın.

***

Özlemin bir adı da öksüzlüktür memleketinden gitmek istemeyen bir çocuk için. Her şeyinle ait olduğun bu yerde bir bakmışsın sahip çıkmaz bağlandıkların sana. Sırtını döner rüzgar. Güneş ışınları seni yalamadan geçer.

Cayırdayan bir sıcakta en hüzünlü tren istasyonlarında sevdiklerini uğurlayanlarla birlikte tanımadığın yabancılara el sallarsın gitmişsin gibi. İstasyon şefleri haline acıyıp bir örtü bırakırlar sabahladığın banklara. Her gittiğin yerden bir daha dönersin. Dönersin. Hiç gitmemiş gibi.

Öksüzlük olgunlaştırır seni, yetim bırakır geleceğini. Bir hayalet gemi olur sevdiğin ne varsa. Belki en fazla üstteki otoyola kadar çıkıp taze ot satıyorsundur geçip giden arabalı yolculara. O dahi zor burada, bu boz ovada. Ama olsun, gelen geçeni beklemek de bir yolculuk. Yetimlikten yetişkinliğe...

Öksüzlüğün yıllar içerisinde sevmekle azalır, bağlandığın ne varsa ailen olur. Suların çağlayan olup akmasının özlemekten olduğunu görüverirsin bağlanırken sevdiklerine. Alev gibi harlanan da özlemdir, ateşin özlemi. Kökünü çapalayıp havalandırır, sularsın dibinden. Neyse seni bağlayan, gerçeğe... Sağlamlaştırırsın.

Herkesin gitmekle dönmek arasında olduğu bugünlerde, yolculuk boyunca çekirdekten meyveye en diplerden en yüksek dallara, geçip gittiğimiz ne varsa bir anış, bir hatırlayış olsun istedim. Özlem giderme niyetine.

#Özlem
#Duygu
#Güneydoğu
7 yıl önce
Özlem ya da kökten bağlılık!
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti