|
Aylar var ki…
Şiirde, türküde “
Aylar Var Ki…”
diye başlayan çok sözler vardır. Bir ayrılık, bir hasret ve bir kavuşma özlemi bu sözlerle başlar. O an, o ay, o kavuşma ayı sabırsızlıkla beklenir.
Bu söze, edebi sanatlardaki hüsn-i ta’lil denen bir tarzla baktığımız zaman hem “aylar arasında öyle bir ay var ki” diyerek
rüçhaniyet
ve hem de “aylar var ki onu beklerim” diyerek
hasret
anlamları yüklenebilir.

Bu manada bir yönüyle ayların içerisinde farklı bir ay olarak karşımıza çıkan Ramazan diğer bir yönüyle bir hasret, bir kavuşma ayı olmaktadır. Bu günlerde idrak ettiğimiz bu ay üzerine çok şeyler söylendi, söyleniyor.

Biz isterseniz önce biraz metafiziğini yapalım meselenin.


Zaman, zât-ı uluhiyyetin fâni olan uzay-zaman düzleminde sıfatları ve fiilleri ile zuhura geliş sürecinin fiziksel adıdır. Binanaleyh zuhur veyahut yaratılış uzayda sonsuza doğru mütemadiyen bir yayılmanın, bir açılmanın vetiresi olduğu için bu süreç beraberinde “süre”yi de doğurur. Bir bakıma süre süreçten doğar. Yani her süreç bir süredir. İlk an olan “KÜN” ile başlayan bu kronometre saliselere, saniyelere, dakikalara, saatlere, günlere, haftalara, aylara, yıllara ve asırlara doğru bir yayılım, bir açılım gösterir… Fakat hangi düzeyde olursa olsun hepsi de “an”ların toplamından ibarettir. Hepsinin içinde o “Ân” vardır. O zaman ân’a sövmeyin derken Hz. Peygamber acaba ne kasdetmektedir sizce?

Bu anların yoğunlaştığı zaman dilimleri vardır. On iki ayın içerisinde Receb ile başlayıp, Şaban ile devam eden ve Ramazan’da zirve yapan bu yoğunlaşma ancak yüksek idrak düzeylerinde bilinir. Ârifler Recep ayı filler tecellisi, Şaban esmâ tecellisi, Ramazan ise zât tecellisi aylarıdır derler. Bu yüzden Ramazan ile Hak Teala arasında hususi bir irtibat vardır. Mekan düzleminde Kabe ve Allah irtibatı ne ise zaman düzeyinde Ramazan ve Allah irtibatı da odur. Bu sebepten bu ayın içinde yüksek tecelliler olur. Kelam, yani Kur’an bu ayın içinde ve içine nüzul eder. Kadir gecesi daha çok bu aya tesadüf eder. İnsanı maddenin uyuşturucu ve cezbedici bağımlılığından bu aydaki oruç ameli kurtarır. Hak Teala, her ibadetin bir karşılığı vardır, ama oruç ibadetinin karşılığı bizzat benimdir, bana aittir derken hususi bir tecelliden bahseder. Dıştan alınacak bir şeye ihtiyaç duymadan hayatiyetini sürdüren yegane varlık es-Samed olan Allah’tır. Oruç tutan kişi de tıpkı içten beslemeli hermetik sobalar gibi dışarıdan bir gıda almadan durabiliyorsa bu fiili ile O’na benzemeye çalışır ve Abdussamed olur. Ramazan’ı (böyle) tanıyan sonunda Bayram eder demişler. Yükselişte aldıklarını yeryüzü insanlarına hediye olarak getirir. İnsanlar da bunlardan istifade ederler.

Ramazan’ın dikey boyutundan sonra şimdi de yatay boyutuna gelelim. Yani Ramazan sosyolojisine. Bu konu nedense bazı dindarlık iddiasında olanları rahatsız etmektedir. Maneviyat ayı, ibadet ayı olması gereken Ramazan ayının sadece iftar sofraları ayı olmasından, teravih namazına gidenlerden çok Ramazan panayırlarına, eğlencelerine gidenlerin çokluğundan şikayet ederler. Şunu iyi bilmek gerekiyor ki herkes dikey boyutu yaşamak isti’dat ve kudretinde değildir. Bu hep böyle olagelmiştir. Peygamberin arkasında namaza duranlardan bazıları (ki sahabe idiler) aylardır gelmeyen kervanın sesi uzaktan gelmeye başlayınca namazlarını bozarak kervana doğru koştular. Bozmayıp ibadetine devam edenler olduğu gibi bunlar da oldu. Yani sahabi bile olsa herkes aynı mertebede değildir. Her zaman için bazıları dinin yatay boyutundan hoşlanacaklardır.

Burada esas problem yine hiyerarşi, yani meratib problemidir. Esası ve manayı veren metafizik boyuttur. Dikey olandır. Bu düzeyi Hindu dininde Brahmanlar, İslam’da ise Ârifler temsil eder. Âriflerin yaşadığı Ramazan ile ârif olmayanların yaşadığı Ramazan arasında bir fark olması doğaldır. İdeal düzey hüküm koyucu, belirleyici, anlam verici düzeydir. Vâkıalar düzeyi ise oluş ve bozuluş düzeyidir ve bu yüzden hüküm koyamaz. Bu şu demektir.. Ramazan’ın asli manasını hep hatırda tutmak ve salahiyeti ona vermek koşuluyla diğer alt düzeylerde de algılanması ve yaşanmasında bir mahzur görmemek. Ta ki bu alt düzeyler esas belirleyici ve hüküm koyucu olmadıkları sürece. Böyle olmazsa o zaman dindeki her şey gibi Ramazan ayı da ilk kuruluş gayesinden sapar bambaşka bir hal alır. Dünya milletlerinin kutladıkları pek çok la-dini bayramların dahi kökenlerinin dini bir ritüelin zamanla dönüşmesiyle oluştuğu bir hakikattir. Bunun tam tersi oluşumlar da olur. Bazı la-dini oluşumların zamanla kutsallaştırılması gibi. Mesela Kolombiya’daki Che Guevara Kilisesi örneği..

Mühim olan ast üst ilişkisini muhafaza etmektir. Çok şükür ki gerek Ramazan ayı olsun ve gerekse diğer konular olsun İslam’da neyin asıl neyin tâli olduğunu bizlere öğreten binlerce âriflerimiz geldi geçti. Onların aydınlattığı yolda bir kargaşa olması söz konusu değil. Bu sebepten bazı vatandaşlarımız rahat olsunlar ve de insanları da rahat bıraksınlar. Eğer en üst düzeyde Ramazan’ı idrak etmek istiyorsalar insanların amellerini ölçüp tartmayı bir kenara koyup ârifler gibi bu ayda kendi içlerine açılsınlar, inzivaya çekilsinler, itikafa girsinler. Sadece mide orucu değil, söz orucuna da baksınlar. Daha sonra kalp ve fikir orucuna da ihtimam göstersinler. Sen’den başkasına orucum diyebilsinler. İnsanlığın hayrı için dua etsinler. Hastalar için dua etsinler. Bu düzeyde Ramazan’ı idrak edemeyen kardeşleri için de dua etsinler. Rabbim onlara da bu manevi lezzeti tattır desinler… Ama böyle yapmayıp dış alemde ne oluyor ne bitiyor diye gözlerini faltaşı gibi açanlar iç aleme kör olurlar. Sanki üzerine vazifeymiş gibi başkalarının günahlarının çetelesi tutmakla meşgul olanlar kendi benlik günahlarını görmezler. “Senin ben varım demen öyle büyük günah ki başka günah bununla kıyas kabul etmez” diyeni de işitmezler.

Ayların sultanı Ramazan’da dahi devam eden gıybet, dedikodu, iftira, hased, yalakalık ve tefrika gibi seviyesizlik hasletleri daha fazla içimizi kurutmasın diye böyle bir yazı yazmak istedim. Kaybolan yüksek değerler hiyerarşimize atıfta bulunmak istedim. Samed olduğu kadar Rahim de olan Ramazan bizi affetsin…

#Şiir
#Aylar
#Ramazan
7 yıl önce
Aylar var ki…
‘Toplum’u olmayan toplumsal suçlar
Ortadoğu’nun yeni siyonistleri
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’