|
Bedel belki, ama teslimiyet asla...
Suriye üzerinden Türkiye'nin hem iç hem de dış siyasetini dizayn etme operasyonunun nasıl gayrıahlaki, pespaye ve arsız hale geldiğini konuşuyorduk. Bir taşla sürüsüyle kuş vurabilecek olmanın getirdiği zıvanadan çıkmışlık her halden belli olmakta.

AK Parti'yi hal etmenin dayanılmaz şehveti, Türkiye'ye ve ortak geleceğe nasıl bir düşmanlıkla saldırdıklarını görmelerini engelliyor.

Allah ıslah etsin.

Artık şu bir satır üstte yaptığım değerlendirmenin dahi naifçe kaçtığını düşünüyorum. Koloni medyasının 12 yıldır çıldırttığı sıradan insanlar için belki geçerli olabilir bu açıklama.

Bu işin sosyal psikoloji ile toplumda algı yaratma kısmı belki de en masum olanı...

Ama koloni medyası, içine vesayet cini kaçmış Oda'lar ve STK'lar ile, bildiri ardına bildiri yayımlayan, intikam naraları atan koloni aydınları vesaireye baktığınızda, son derece soğukkanlıca sürdürülen, belirli bir işbölümüne bağlı, DAİŞ'in eylemleriyle eşgüdüm içinde bir operasyon görüyorsunuz.

Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu ve AK Parti'nin hamlesi ne olursa olsun, sürekli değişen bir matriksle kriz çıkarma lobisi pozisyon alıyor.

Hep birlikte savaştıkları şey ne biliyor musunuz?

Halk iradesi... Bu iradenin içinde sadece AK Partili seçmen yok; CHP'li, MHP'li ve HDP'li seçmen kardeşlerimiz de var.

AK Partilileri göbeğini kaşıyanlar olarak ötekileştiren, sınıf asabiyesine oynayan, Kürt vatandaşlarımızı AK Parti'den koparmaya çalışan, CHP'lilere de son 12 yılda Türkiye'nin hamlelerini büyük bir kayıp olarak algılatan mühendisliğin hedefi, aslında Türkiye'nin barışı, refahı ve geleceği.

Yani olur da başarılı olurlarsa, bundan sadece AK Partililer mi zarar görecek? Ya da son 12 yılda ülkede yaşanan olumlu değişimler, parti ayrımı mı yaparak ilerliyor? Hayır. İşte İstanbul sermayesinin durumu. AK Parti döneminde beş kat zenginleşmişler. Ne güzel. Muhafazakar sermayeye bakıldığında hala içinden bir Koç, Sabancı çıkartamamış.

Bir diktatörlükte yaşıyor olsaydınız, böyle bir şey mümkün olabilir miydi?

Tüm dertleri yüzde 52 ile seçilmiş milli bir halk liderinden Çavuşevsku, Saddam çıkarıp devr-i sabık yaratmak, yılların emeğiyle meydana gelmiş reformcu halk desteğini şaşırtıp parçalamak ve ülkenin yüz yıl sonra ancak yapabildiği bağımsızlaşma hamlesini boşa savurmak.

Bu hamlenin önü kesilsin de fakir Türk ve Kürt gençleri yeniden ölmeye başlamış, ülke bölünmüş, içsavaşa girmiş, mezhep çatışması çıkmış, IMF'nin kapısına düşülmüş hiç önemli değil.

Çünkü eski Türkiye'de zaten onların çocukları ölmüyor, Teşvikiye Camisi'nden şehit cenazesi kalkmıyor, Alaçatı'da beyaz Toroslar Kürt avına çıkmıyordu. Koloni aydınları steril pozisyonlarında Simavi'nin, Doğan'ın koruması altında demokratçılık, solculuk, liberallik oynayabiliyor, böylelikle ister sağdan, ister soldan ortaya çıkabilecek milli bir nüveyi doğmadan boğuyorlardı.

Bizlere parçalı ve çekişmeli şekilde gösterilen tüm alanlar, aslında aynı iktidarı tahkim eden ve üreten bir simülasyondu. Siyasi meşrebi ne olursa olsun, ister İdris Küçükömer, ister Necip Fazıl, karakter suikastına uğratılıyor, biat etmeyen meczup seviyesine indiriliyordu; tabii şayet bir suikasta uğramamışsa.

Suikasta uğrayan kişilerin ailelerini bile teslim alarak katillerin kurduğu sistemi savundurtacak mahir bir kötücüllükten bahsediyorum.

İşte bu mükemmel şekilde işleyen mekanizmaya çomak sokan kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. O hem bu mekanizmaya direndi, hem bunu halka anlatabildi, hem de sivil siyasetle darbeleri alt etti.

Bu lider karizması veya kültü değil. Nilüfer Göle'nin kulakları çınlasın. Benim dünyada gördüğüm en güçlü, en demokratik ve sahici uyanışlardan birisi.

Bakınız, seçim öncesi oluşan ittifakın, HDP üzerinden nasıl bir planlama yaptığının, Güneydoğu'da sandıkların nasıl bir baskı altında olduğunun da farkındayız. Ama sandıkta tezahür eden iradenin üzerine toz kondurmayan da yine bizleriz.

Çünkü ikisi ayrı şeyler. AK Parti şu anda sadece kendi hataları/eksikleri üzerinde yoğunlaşmış durumda, aslında en rahat parti olduğu halde bu iradeye saygısını hükümet kurma yönünde açık bir çaba göstererek sergiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan onca aşağılık saldırı altında sorumluluklarını yerine getiriyor. Başbakan Davutoğlu da ilkelerden sapmadan, ülkeyi bu kritik dönemde hükümetsiz bırakmamak için samimiyet ve ciddiyetle çabalıyor.

Ben demokrasiden, siyasi ahlaktan, uygar olmaktan bunu anlarım.

Kimin milli ve samimi, kimin ise bir operasyonun parçası olduğu ortada. Ülke bu dar geçitten yine Cumhurbaşkanı ve AK Parti'nin sorumlu davranışları ile geçecek. Bedel ödemeyi göze alacak, ama halkına bedel ödetmeyi asla.

Halk da oyunun kuralını kavradı. Seçim sonuçları bugün beş puan azalır, yarın beş puan artar. Halk kendi iradesine sahip çıkacak ve bu düzen değişecek. Durum sıkışık olsa da, en büyük avantajımız artık tecrübeli olmamız ve ittifakın tüm maharetine rağmen deşifre olmuş olması.

Dün bir vatandaş yolumu çevirip “Markar Bey, ben CHP'ye oy verdim, baktım PKK'ya gitti. Bunlar bu ülkeyi yönetemezler, vicdanım çok rahatsız” dedi.

Göreceksiniz, ülke bu engeli de aştığında, sırtındaki yükleri atmış ve rahatlamış halde yürüyüşüne devam edecek.

Hala anlamadılar; halk Erdoğan ve AK Parti'ye sahip çıkarken, aslında kendine sahip çıkıyor.

Belki bedel ödetebilirler, ama bu halkı bir daha teslim alamazlar.
#IMF
#HDP
#AK Parti
9 yıl önce
Bedel belki, ama teslimiyet asla...
Karanlık geceler bir yâr ara bul!
‘Ölü sevici’ barış adamı mı olmuş!
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti