|
Altın Beyinli Adam

Vecdi Bürün’ün ‘Peyami Safa ile Yirmibeş Yıl’ adlı eserinde Peyami Safa için söylediği ‘Altın beyinli adam’ sözü aslında ünlü Yedi Meşaleciler’in önemli yazar ve şairlerinden Prof. Dr. Sabri Esad Siyavuşgil’e aittir. Siyavuşgil’in tercüme ettiği ‘Sirano de Berjerak’ adlı kitap ne kadar güzelse, bu adda Peyami Safa için öyledir.

***

Peyami Safa’nın dedesi Trabzonlu olup, Hicaz Vilayet mektupçuluğu sırasında Mekke’de hakkın rahmetine kavuşmuş Şair Mehmed Behçet Efendi’dir. Babası Muallim Naci’nin ‘Şair-i Maderzat’ dediği İsmail Safa, annesi ise Server Bedia Hanım’dır. Armut dibine düşer misali dedesi ve babası şair olan Peyami Safa’nın göbek adı Osman idi. Peyami Safa iki yaşında iken Sivas’ta sürgünde bulunan babasını ve ondan bir müddet sonrada kardeşini kaybetmiş, annesinin gözyaşları arasında büyümüştür.

Babasının arkadaşı olan Abdullah Cevdet her şeyden yoksun olan bu aileye sahip çıkmıştır. Küçük Peyami’nin sünnet düğününde ona Larousse sözlüğünü hediye etmiş ve o sırada şunları söylediği rivayet edilmektedir:

‘Sevgili çocuğum Peyami, istikbalin bu lügatin içindedir.’

Gerçekten Peyami Safa Larousse’yi rehber edindikten sonra, Fransızca dilbilgisi yazacak seviyeye gelmiştir. Abdullah Cevdet ile aralarında fikir ayrılığı olduğu halde ömrü boyunca ona hürmet etmiş, vefasızlık göstermemiştir. Peyami Safa, yoksulluk ve bakımsızlık yüzünden dokuz yaşında iken kemik veremi hastalığına tutulmuştur. Bu dönemde yaşadığı ızdırabını Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında ‘Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüyordum’ cümlesi ile dile getirmiştir. Şurası bir gerçektir ki, Peyami Safa çok acılar çekmiş, ama Dokuzuncu Hariciye Koğuşu gibi bir romanı milletine ve insanlığa hediye etmiştir. Çetin Altan ideolojik düşmanlığından dolayı Peyami Safa’yı sevmezdi. Yalnız bir makalesinde insafa gelip şöyle yazmıştı:

‘Biz söylemiyoruz ama Dokuzuncu Hariciye Koğuşu dünyada yazılan üç romandan biridir.’

***

Üzerine yığılan felaketlere sabır ve metanetle tahammül edenler büyük işler yapmıştır. Peyami Safa’da bu ender insanlardan biridir; ayaklarında delik pabuçlar, üzerinde eski elbise, cılız bir vücut on iki yaşını doldurduğunda hayatını kazanmak mecburiyeti ile baş başa kalmıştı. Bunun için klasik bir öğrenim yapamamış, kendi kendini yetiştirmiştir. Posta- Telgraf Nezaretinin açtığı imtihanı üstün başarı ile kazanmış, bu dairede memurluk görevine başlamıştır. On üç yaşını bitirdiğinde ilkokul öğretmenliğine başlamış, aynı yıl çocuk hikâyesi olan ilk eserini vermiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği bir dönemde, dört yıl süre ile öğretmenlik yaptığı bir okulda, eline okuma fırsatı geçmişti. Sosyoloji, psikoloji, felsefe ve daha bir sürü kitabı bu süre içinde hatmetmişti. Daha sonra buradaki izlenim ve deneyimlerini ‘Biz İnsanlar’ adlı eserinde kullanmıştır; romanının kahramanı da Peyami Safa’nın kendisidir. 1918 yılında öğretmenlikten ayrıldı, kalemi ile baş başa kaldı. Bu hayat onun için tehlikeli idi. İşsiz de kalabilirdi, fakat o kalemine güveniyordu. Keza öylede oldu, ölümüne kadar kalemi onu terk etmedi. Ne o kalemine, ne de kalemi kendisine ihanet etti.

Aynı yıl kardeşi İlhami Sefa’nın iş birliği ile ‘Yirminci Asır’ adında akşam gazetesi çıkarmaya başlamıştır. Bu gazetede ‘Asrın Hikâyeleri’ genel başlığında halk için öyküler yazmıştı. Bunların yaklaşık otuz, kırk tanesi imzasız çıkmasına rağmen, bu hikâyeler halk arasında çok tutulmuş, dönemin edipleri tarafından tebrik ve teşvik edilmiştir. Peyami Safa için Yakup Kadri ‘bize bir üslup getirdin’ diyordu. Nüktesi ile ünlü olan Yahya Kemal ise şunu söylüyordu:

‘İsmail Safa’nın en güzel eseri Peyami Safa’dır.’

***

Bizim okuyucumuz, küçük hikâyeleri onun kaleminden tanımış ve çok sevmiştir. Balkan ve Birinci Dünya Savaşı, mütareke, işgal faciası sırasında büyük acılar çeken milletimiz teselliyi onun hikâyelerinde bulmuştur. Peyami Safa birinci sınıf romanlarını kendi imzası ile yayınlamış; kendine göre halk için yazılmış eserlerinde annesi Server Bedia Hanım’ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmıştır.

***

Peyami Safa gibi çok değerli bir yazar aslında gazetede az yazmalıydı; daha fazla zamanı olur ve ideallerine daha çok hizmet ederdi. Ne yapalım ki, o dönemde millet fakir düşmüş ve alım gücü yoktu. O da para kazanmak için gazeteciliği seçmişti. Yirminci Asır ile başlayan gazete yazarlığı Akşam, Cumhuriyet, Tasvir, Ulus, Zafer, Milliyet, Havadis, Son Havadis’le devam etmiştir. Peyami Safa sosyalist ve komünistlerle mücadele etmek için çıkardığı Kültür Haftası dergisi, kadro hareketine karşı olduğu için halkımız tarafından büyük ilgi görmüştür. Daha sonra kurduğu ve 63 sayı çıkardığı ‘Türk Düşünce Dergisi’ adeta bir kitap hacmindedir. Bu dergiler milliyetçilik, maneviyatçılık, anti-materyalist, antikomünist düşünceleri içeriyordu. Bunlarda milli varlığımızın temelini oluşturuyordu. Nazım Hikmet, Sabiha ve Zekeriya Sertel, Kemal Tahir, Niyazi Berkez ve Behice Boranla mücadele etmiş, hepsinin de üstesinden gelmiştir. Sabiha Sertel daha sonraları ‘Peyami Safa’yı komünist yapsaydık, Türkiye komünist olurdu’ demiştir. Bu da Peyami Safa’nın onların nezdinde ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.

#Niyazi Berkez
#Nazım Hikmet
#Zekeriya Sertel
#Kemal Tahir
7 yıl önce
Altın Beyinli Adam
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi