|
İbnülemin Mahmud Kemal İnal II

İbnülemin Hoca, konağında her geleni takkesi ile karşılar, onların rütbelerine göre oturacakları yeri kendi seçerdi. Bu konakta her türlü tarihi konular konuşulurdu…



***


Dursun Gürlek Bey'in tespitine göre tarihte teferruatın sonu yoktu:



'… Ez cümle Tanzimat döneminin ünlü vezirlerinden Ali Paşa, odasında armut yerken, kâtibi Saib Bey'i nasıl kovaladığı anlatılır, Abdülaziz'in kanına giren cuntanın lideri Hüseyin Avni Paşa'nın babasına niçin 'Eşekçi Ahmet' dediği araştırılır, Plevne Savaşı'nda Gazi Osman Paşa'nın kullandığı kılıcın sağ yüzündeki yazıyı kimin yazdığı tartışılırdı.'



***


Konu tarihe geldiği zaman, İbnülemin Mahmud Kemal'in ilmi kişiliğine de değinmek gerekir. 'Son Sadrazam', 'Son Asır Türk Şairleri', 'Son Hattatlar', 'Hoş Seda' gibi tarihimize ışık tutan pek çok eserleri bulunmaktadır. İlk basılan yazısı ' Ömr-i Beşer' adlı uzunca bir makaledir. Tercüman-ı Hakikat ve Mürüvvet gazetelerinde yazdığı makalelerini, 'Ahlak' ve 'Sabih' adlı tarihi romanlarında toplayarak işe başlamış, daha sonraları ise hissi konuları seçip roman ve hikâyeye yönelmiştir. Namık Kemal'in 'Cezmi' adlı kitabını örnek alarak başka hikâyeleri de kaleme almıştır. Bunlardan 'Bir yetimin sergüzeşti' adlı eseri güzel bir hikâyedir. 'Rahşan' ise o devrin gözyaşlarına örnek olacak romantik bir eserdir. Tercüman-ı Hakikat'te olmak üzere diğer dergilerde, İslamiyet'in terakkiye mani olup olmadığını beş yıl müddetle (1895-1900) orta yere koymuştur. O, ahlâki meseleleri gündeme taşımış; Allah'ın emrettiklerini yerine getirmek, men ettiklerinden kaçınmak sureti ile kazanılan ulvi hayatın aslında din olduğunu ispat etmeye çalışmıştır.



Hakiki saadet ahlâk güzellikleri ile kaimdir:



'Bunun için Müslüman ülkeler, İslam'ın bu disiplinine sadık kaldıkları zamanlarda medeniyet ve refahı yükseltmişler, onu ihmal ettiklerinden de gerilemişlerdir. Geri kalma, yüce dinimizin kendisinden kaynaklanmayıp, onun emir ve hedeflerinden uzak kalmanın bir neticesidir.'



***


O dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Bayezid'ten Mercan'a inerken mühürdar Emin Paşa sokağı, 13 numarada bulunan İbnülemin Konağı'nı şöyle tasvir yapmıştır:



'İstanbul'un kendini ilme vermiş insanları arasında Darûl Kemal ismini almış olan bu ev, üstad Mahmud Kemal İnal'ın daha doğrusu İbnülemin Mahmud Kemal'in bütün müştaklarına feyiz ve irfan serpen yuvası olmuştur. Darûl Kemal, artık üstadın evi olmaktan çıkmış, ilmi tetkikler yapan zümrenin hazine-i kemali olmuştur. Her ilim düşkünü oraya gider, üstadın elini öper, orada bilmediğini öğrenir, kafasını yeni baştan kemâlât doldurarak çıkar. Darûl Kemal nevi şahsına münhasır bir üniversite, İbnülemin Mahmud Kemal de bu üniversitenin nevi şahsına münhasır rektörüdür.'



***


Eski olan bu konak üç katlı idi. Başından büyük maceralar geçmişti. 1864 yılında yanmış, içindekiler dâhil olmak üzere geride hiçbir şey kalmamıştı. İkinci yangın ise 1911'de çıkmış, Yakacıktaki yazlık evlerinde bulunan Emin Paşa ve ailesi yangından zarar görmese de konak ağır bir hasara uğramıştır; çapulcular yangından kurtulan yükte hafif pahada ağır olan ne kadar eşya varsa hepsini yağmalamışlardı. Ancak Fransız işgalinden bir buçuk yıl geçtikten sonra da Mektebi Sultani'de görevli hocaların aracılığı ile konak düşmanın çizmesinden kurtulmuştu. Ancak oda kuru bir iskelet haline gelmişti. Sonra İbnülemin Mahmud Kemal Bey orayı maksadına uygun hale getirerek milletine yararlı hizmetler yapmıştır. Ne yazık ki bu eski konak günümüze ulaşamamıştır. İbnülemin, bu konağı ölümünden sonra İlim Yayma Cemiyeti'ne bağışlamıştır. O da bu konağı iş hanı haline getirmiştir. Hiç değilse milletimizin ilim ve irfanına sahip çıkan bir hükmü şahsiyet bu tarihi konağı sahiplenmiş ve hayra kullanmaktadır.



***


Mithat Cemal ise bu konağı şöyle tarif etmektedir:



'Bu odada levhaların, kitapların üzerindeki tozlar bir veli türbesinin toprak zerreleri gibi mukaddesti. Hizmetçi bu mukaddes şeyleri ancak ev sahibinin izni ile ayda bir defa el sürebilirdi. Burada her şey eski idi; okunan şiirler eski; oturulan sedirler eski; kelimler eski; hatta sesler bile eski idi. Bu odadan sokağa çıktığım zaman bir devrin cenaze namazından dönüyorum sanırdım. Fakat lâakal iki asır eski olan bu odanın maziliğine rağmen burada bir manevi bir aydınlık vardı. Buraya gelenler Fuzûli'nin bir imâlesinden başka tûluemel bilmezler, burada Naimâ'nın bir nüktesi ile bütün mahrumiyetler unuturlurdu. Ve bu oda mukaddes bir mahrumiyetin rutubeti içinde yazın bile serindi. Ancak bu serinlik selvilerden inen gölgeler kadar hoştu. Buradan çıkınca sokaklara, insanlara şaşırarak bakardım.'



***


İbnülemin Mahmud Bey'in hayatı hiç kimseye benzemezdi; zevkleri, hazları başka idi; lafını hiç esirgemezdi. Allah'tan başka kimseden çekinmezdi. İki büyük sanatçımız olan Süleyman Nazif ve Yahya Kemal, İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ı bir mısrada şöyle ifade etmişlerdi:



'Hezar gıbta o devr-i kadim efendisine



Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine.'



Dipnot: Geçtiğimiz hafta İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ın soyadı yanlışlıkla İnan olarak yazılmıştır. Düzeltir, özür dileriz.

#Milli Eğitim Bakanı
#Hasan Ali Yücel
7 yıl önce
İbnülemin Mahmud Kemal İnal II
Uzmanlar aranıyor
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak