|
İlim sakası - ıı

İftihar edeceğimiz bir tarihçimiz olan Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İsmail Saib Sencer hakkında şu çok çarpıcı sözleri söylemektedir:



'Keşfü'z -Zünun ve birçok tarihi eserini okuduğumuz büyük Türk Âlimi Kâtip Çelebi ile Hoca'nın kitabiyat, tercüme-i hal, tarih ve edebiyat konusundaki vukufları mukayese edilirse, XVII. asrın bu yüksek âlimi, İsmail Saib Üstad'ın yanında mübalağasız olarak bir tilmiz (öğrenci) vaziyetinde kalır.'



İsmail Saib Hoca, Kâtip Çelebi'nin baş eseri olan 'Keşfü'z-Zünun'un bazı yerlerine tashih ve ilaveler yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'na vermiştir. Tabi bu eser onun zekâtı mesabesindedir. Zira İsmail Saib Efendi, tarikatta Mevlevi, meşrepte Melami Hamzavi idi. Melami olduğu ve adını gizlemeyi arzu ettiğinden dolayı eser yazmadığını söyleyenler bulunmaktadır.



İsmail Saib Hoca, yüksek bir zekâya, şâyân-ı hayret bir hafızaya sahipti; tarih, edebiyat, kelâm, felsefe, tasavvufa dair çok köklü bilgileri vardı. Bunu herkesle de paylaşırdı. Gerek memleketimizde gerekse hariçteki ilim adamları onun gösterdiği mehazlardan istifade ederlerdi.



Hocamız, Bayezid Umumi Kütüphanesi'nin müdürlüğüne devam ederken, medresede Arap Edebiyatı da okutuyordu. Şapka Kanunu'ndan sonra sarığını kastederek ''Biz bununla geldik, bununla gideriz'' diyerek medrese hocalığından ayrıldı. Bayezid Umumi Kütüphanesi'ne çekilerek ömrünün kalanını kitaplar ve kediler arasında geçirdi. Bazı akşamlar hava almak için Bayezid Meydanına çıkar; devrimlerin en şiddetli olduğu anda bile, külahı ile dolaşmasına ilminden dolayı bir şey söylenmezdi.



Kütüphaneye saat 5'den sonra gelen muhtaçlar; meczuplar ve kediler, İsmail Saib Hoca için son derece büyük bir yüktü. Çünkü muhtaçlara ekmek parası vermek âdeti idi. Kitapların muhafızı olan kedilere yediğinden yedirir, içtiğinden içirirdi. Bu sebeple 'Ebu Hanif-i Salih' sıfatı ile anılırdı. Bazen dara düşer, haysiyetli bir adam olduğu için herkesten para almazdı. Borç aldığı iki insandan biri Tatar ve ayakkabı tamircisi, diğeri de güvercin besleyen bir hanımdı. Bu ikisi onun sırdaşı idi. Aybaşında maaşını aldıktan sonra önce borçlarını kapatırdı. Tabi İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın dediği gibi çorba, ekmek ve tuz yemeye talim olurdu. Paydostan sonra semaverde çay kaynar, arka kapıdan kütüphaneye giren muhtaç ve meczuplara servis yapılırdı. Bunların arasında Oscar Rescher de vardı. Bu yabancı, daha sonra Müslüman olmuş, Osman Reşer adını almıştı. Uyku vakti gelince de misafirler gider, iki masayı bir araya getirerek yatağını sererdi.



***


İsmail Saib Hoca hakkında pek çok hikâye vardır. Mesela şu çok ünlü bir hikâyedir:



''Günün birinde Hoca Efendi musluğun önüne gelmiş, ellerini yıkıyordu. O anda Hindistan'dan gönderilen bir vakfiye getirmişlerdi. Sahipleri okunması için dolaşmadık yer bırakmamış, lakin hiçbirisi işin içinden çıkamamıştı. Elinde vakfiye bulunan kişi, Hoca ellerini yıkarken yanına sokulmuş, ' Efendim, bunu okur musunuz?' demişti. Saib Hoca, ellerini yıkamaya devam ederken, yüzünü vakfiyeye doğru çevirmiş, onu bir çırpıda okumuştu.''



***


Türk ve yabancılar tarafından 'Ayaklı Kütüphane', 'Canlı Bibliyografya', ' Fihrist-i ulum' diye anılırdı. Eski harfleri görünce niçin yazıldığını bilirdi.



Avni Aktunç, şahit olduğu bir hadiseyi Raşit Özdenay'a şöyle anlatmıştı:



Bir gün, zamanın Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi Müdürü olan Faik Reşit Unat Ankara'dan telefonla şu emri vermişti:



' Ülkemizde misafir olarak bulunan Ürdün Şerifi Abdullah Hazretleri, İstanbul Kütüphanelerinde bulunan 'Kitabu-l Envar' adlı bir eseri görmek istiyorlarmış. Şimdi derhal İsmal Saib Efendi'ye git, kitabın hangi kütüphanede bulunduğunu öğren ve akşam Ankara'ya gönder.'



Telâşe kapılan Avni Aktunç, doğru Bayezid Kütüphanesi'nin yolunu tutar. Hoca, bir eliyle kör bir kediyi okşarken, diğer eline de bir kitap almış okuyordu. Hoş beş ettikten sonra mazeretini söylemiş. Bunun üzerine İsmail Saib Hoca, şu beyanda bulunmuştu:



''Kitabu-l Envar adlı bir eseri hatırlamıyorum. Galiba aceleyle kitabın ismini yanlış aldın. Zannedersem aranılan kitap yıldızlardan bahseder; bu eser adı Kitabü'l Enva olacak. Süleymaniye Kütüphanesi'ne git, Şehit Ali Paşa kitapları arasında 298 numaralı kitabı çıkarıp bak. Zannedersem istenen odur.''



Bunun üzerine Avni Aktunç, Süleymaniye Kütüphanesi'ne gitmiş, Hoca'nın söylediği yerde, o kitabı bulmuştu.



***


İsmail Saib Hoca, sabahları kütüphane dışında bir veya iki adet çay içerdi. Aybaşı gelince kahveci hesapları toplardı. Yine bir aybaşında Hoca Efendi'ye yüklü bir hesap gelmişti. Hoca'nı şaşkınlığı üzerine kahveci şöyle demişti:



Efendim, bu sadece sizin içtiğiniz çayların parası değil; Boğazdan, Kandilli'den, Beykoz'dan gelen ziyaretçiler, sizin hesabınıza yazmamı söylüyorlar.



Bunun üzerine Hoca 'şimdi anlaşıldı' demiş. Hesabı ödedikten sonra kahveci, 'artık bunları sizin hesabınıza geçmeyim mi?' sorusu üzerine İsmail Saib Hoca, şu cevabı vermişti:



Bunlar iyi insanlar. Ta uzaktan vapurla geliyorlar, kendilerini kütüphanede çaysız bırakmak olmaz.



Bunun üzerine kahveci, kütüphaneye gelenlerin paralarını Hoca'nın hesabına yazmaya devam etmiş…


#İsmail Saib Hoca
#Kütüphane
#Keşfü'z -Zünun
7 yıl önce
İlim sakası - ıı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset