|
Milletimizin şuuru

Bizden önceki nesiller, Sultan Hamid'in, Sultan Aziz'in ve diğer askeri hareketleri konuşuyor, şimdi bizde içinde bulunduğumuz darbelerden söz ediyoruz. Bir millet için bundan daha büyük talihsizlik olabilir mi?



Adnan Menderes, 17 Eylül 1962'de, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1962'de idam edildi. Son dönemlerde milletçe yaşadığımız en büyük dramlardan biri, demokratik yollarla iş başına gelmiş bu üç vatan evladının, milletin gözlerinin önünde asılmasıydı.



Kim ne derse dersin, siyasi hayatımızdaki çarpıklığın omurgası 1960 darbesiyle oluştu. Celal Bayar'ın 'Orduyu kışladan çıkarmak kolaydır; fakat kışlaya sokmak zordur. İsmet Paşa, orduyu tekrar kışlaya döndürebilirse büyük adamdır.' Sözleri, o tarihi gazetelerde yer aldı. Bu hareketle Ankara darbelerin girdabına düştü; hükümetler muhtıralara muhatap oldu, darbeler yapıldı.



Adlarının önünde koca koca unvanlar taşıyanlar 27 Mayıs'ın yıldönümünde yazdıkları makalelerde “Hatırlamasam bizi aldatacaklar. Vatan Cephesi'ni, Menderes'in diktatörlük hevesini, Tahkikat Komisyonu'nu hiç unutur muyum?” gibi cümleler kullandı. Evet, Vatan Cephesi hata idi; ama durup dururken ortaya çıkmadı. Muhalefetteki partilerin İsmet Paşa'nın önderliğinde oluşturdukları Güç Birliği'ne karşı kuruldu. Bunu görmezden gelenlerde ilim namusu var mıdır? Karakteri ve nezaketi bir yana, Menderes bir sivildi. Bizim gibi ülkelerde sivil bir insanın diktatör olduğu ne zaman ve nerede görülmüştü?



O halde darbeye ne gerek vardı?



Darbelerde içerideki kuvvetler piyondurlar. Asıl darbeyi tezgâhlayanlar dış güçlerdir. Darbeden önceki yıllar Ankara adeta Ortadoğu'nun merkezi haline dönüşmüştü; bir yabancı devlet adamı uğurlanıyor, diğeri geliyordu. Türkiye gerçekten dev adımlarla ilerliyordu; böyle devam ederse, bir on yıl sonra emperyalistler ülkemize müeyyide uygulayamayacaklarını biliyorlardı. Bağdat Paktı da bölgemizdeki siyasi dayanışmayı örgütlüyordu. Çaresiz milletler ancak dayanışma içerisine girerek dünya sahnesinde kendilerine bir yer bulabilirdi. Menderes hükümeti Bağdat Paktı'na bunun için önderlik etmişti. Bu pakta imza atan devlet adamlarının hepsi tırpanlandı. Paktın Ankara'daki toplantısına katılmak üzere yola çıkan Kral Faysal'a darbe yapıldı. Faysal, havaalanında yakalandı ve öldürüldü, ailesinin beşikteki çocukları bile kılıçtan geçirildi. Irak adına pakta imza atan Başbakan Nuri Said Paşa'nın soyu kurutuldu.



Pakistan'da darbe yapıldı; İskender Mirza yabancı bir ülkeye sığınmak zorunda kaldı. Bunlardan sonra sıra bize gelmişti. Ülkemiz adına pakta Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Zorlu, Maliye Bakanı Polatkan imza atmıştı; üçü de asıldı.



Bu darbede basının oynadığı rolü de unutmamak gerekir. O dönemde bugün olduğu gibi basında çeşitlilik yoktu; anamuhalefet partisinin genel başkanı basının sanki orkestra şefiydi. Öğrencileri tahrik ediyor, Kars'ı, Ardahan'ı Menderes hükümetinin sattığını ilan ediyorlardı. Üniversiteli gençlerin kıyma makinelerinde doğrandıklarının feryadını basıyorlardı. Ne yazık ki bunların en büyük yardakçıları da üniversite hocalarıydı. O yıl hukuk tahsiline yeni başlamıştım. Derse giren Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun; “Bugün hukukun kara günüdür; ders yapmıyorum; çıkın dışarıya, nümayişe katılın.” sözleriyle öğrencileri kışkırttığını bugün gibi hatırlıyorum. Rektör Sıddık Sami de, “Ölülerimizi bulun” çığlığıyla gençleri ayağa kaldırıyordu. Biraz soğukkanlı bakınca insan, organizasyonun boyutlarını görmekte güçlük çekmiyordu. Zaten darbeden sonra, olup bitenleri tasvip etmeyen yedi bin küsur askerin emekli edilmelerindeki gerekli parayı Amerika Birleşik Devletleri'nin vermesi her şeyi gün gibi ortaya çıkarıyordu.



O sırada Hafız Mehmed adında bir ağabeyimiz vardı. İstanbul Belediyesi'nde cenaze işlerinde çalışıyordu. Menderes'in idamında bulunması için onu İmralı'ya götürmüşlerdi. İdam sehpasına giderken Menderes'in sözlerinden aklında kalanları bize anlatmıştı. Bazı arkadaşlarımız o sözleri bildiri haline getirip yayınlamışlardı; “Silahların gölgesine sığınan efendilere idam sehpasına ayaklarım titremeden gittiğimi söyleyebilir misiniz? Onlara müteşekkirim; millet yoluna koyduğum başımı 17 yıl önce almadılar; bana milletime hizmet etme fırsatını vermiş oldular. Onlar dirimden korktular, halbuki ölüm daha kuvvetli olacaktır.”



Artık eskisi gibi kapalı bir toplum değiliz. Geçen hafta yaşadığımız darbe girişiminin başarısız olması; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bir devlet adamı olarak kahramanca önderliği, milletimizin feraseti ve şuuru ile demokrasiye sahip çıkması, muhalefet partilerinin bir bütün olarak darbeye karşı tavır alması ve basının oynadığı roldür. Ölen şehitlerimize rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, demokrasimizin milletimize hayırlı olmasını niyaz ediyorum.


#Sultan Hamid
#Hafız Mehmed
#Adnan Menderes
8 years ago
Milletimizin şuuru
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi