|
“İslamcı terör” diyen Merkel’in önüne konulacak bir dosya daha var

Bir soruyla başlayalım.



Sokakta birbirlerini görseler silahları çekip ateş edecek iki örgütün ortak bir hedef ile hareket etmesi mümkün mü?



Mesela biz bu topraklarda karşılaştığımız saldırıların bazılarında, PKK ve DEAŞ'ın

'hedef ortaklığı'

ile hareket ettiğine dair örneklerle karşılaştık.



Ama benim bugünkü örneğim Almanya'dan.



Dikkatleri toplamak için yine bir soruyla devam edelim.



Diyelim ki, aşırı sağcı bir NSU üyesi ile el Kaide bağlantılı iki adam Berlin sokaklarında birbirlerini görseler ne yaparlardı?



Peki, bu durumdan haberli ya da habersiz, iki örgüt üyesinin daha başka bir akıl tarafından Hacivat/Karagöz oynatır gibi yönetilip ortak hedeflere yönlendirildiğini düşünebilir miyiz?



Almanya'da 5 yıl önce ortaya çıkan bir takım belgeler, bunun mümkün olduğunu bize gösteriyor.



NEO NAZİLER İLE EL KAİDE'NIN HEDEF ORTAKLIĞI


Önce, hala sonuçlanmayan NSU davasını hatırlayalım.



Almanya'da yaşayan 8'i Türk, 1'i Yunan (O da Türk sanılarak) 9 kişinin Alman istihbaratıyla ilişkili Neo-Naziler tarafından öldürüldüğü olayın hikayesine NSU davası diyoruz.



Skandalın patlak verdiği günlerde Der Spiegel Dergisi'nde çıkan bir yazıda özetle şu bilgiler paylaşılmıştı:



“NSU hücresinde iki belge ele geçirildi. Bu belgelerin ilkinde 'Suikast yapılması planlanan politikacılar listesi' var idi.


İkinci belgede ise, aynı grubun kullandığı silahların seri numaraları yazılıydı.”


Ama tuhaf olan şuydu:



“NSU hücresinde ele geçirilen bu iki belgenin aynısı, 6 ay sonra yapılan bir el Kaide hücresinde de ele geçirilmişti.


Yani, iki örgütün öldürülecek politikacılar listesi ile, kullandıkları silahların seri numaraları birbirinin aynısı idi.”


Böyle bir durumla karşılaştığınız zaman aklınıza ne gelir?



Acaba, karşılaşmaları halinde silahlarına davranması beklenen bu iki uç örgüte, görülmeyen bir başka güç tarafından

'ortak hedefler mi'

verilmişti diye sormaz mısınız?



Seri cinayetler işleyen aşırı sağcı örgütün Alman istihbaratı tarafından yönlendirildiği zaten ortaya çıkmıştı.



NSU davasının skandal olarak patlak vermesinin sebebi de buydu.



Peki ama aynı silahların aynı hedef listenin el Kaide bağlantılı bir örgütün hücresinde de çıkmasına ne diyecektik?



Yoksa, onlar da aslında aynı merkezden mi yönetiliyordu?



Geçen sene bu köşede uzun uzadıya sözünü ettiğimiz bu meseleyi yeniden gündeme taşımamızın sebebini tahmin etmiş olmalısınız.



Almanya Şansölyesi Merkel, mutat hale gelen Türkiye gezilerini sonuncusunda, yani geçen hafta,

“İslamcı terör”

diye bir tabir kullanmış, yanı başında oturan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan tepki görmüştü.



Acaba düşman belledikleri bir örgütün yönettiği devletin istihbarat birimi tarafından yönlendirildiği iddiası sorulsa, bu ağır iddiaya Bayan Merkel nasıl bir cevap verirdi?



Belki bir dahaki sefere Ankara'ya geldiğinde Merkel'in önüne Der Spiegel'de çıkan o yazı konulur ve kendi ülkesinin istihbaratının,

“İslamcı terör”

dediği gruplarla olan kirli ilişkilerine dair da sorular sorulur.



ERDOĞAN NEFRETİNİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE AÇIKLAMAK YETERLİ Mİ?


Almanya'da uçan kuştan haberdar olan Alman basınını da iyi takip eden bir dostum var.



Önceki akşam kendisini yeniden arayıp,

“Yeni hangi havadisler var?”

diye sordum.



“Almanya'da Erdoğan'ı övmek, illegal bir terör örgütünü övmekle eşdeğer sayılıyor”

dedi.



“Bu işi Almanlar, asimile edilerek sürüme sokulmuş Türk kökenli gazetecilerden daha insaflı yapıyorlar”

diye devam etti.



Sonra Alman merkez medyasında sırf Erdoğan'a saldırsınlar diye eline kalem verilen 4 gazetecinin ismini verdi:



Elmas Topçu: WDR kamu televizyonu



Ozan Demirci: Handelsblatt-ekonomi gazetesi



Özlem Gezer: Der Spiegel



Deniz Yücel: Die Welt



Almanya'da yaşayan dostumuzun ifadesiyle Figen Yüksekdağ'ın Ezilenlerin Sosyalist Partisi türü marjinal grupların ağzıyla tezviratlar yapan bu kişilerin yaptıklarını, basın özgürlüğü paranteziyle açıklamak yeterli olmasa gerek.



Öyle olsaydı, bu yayınları dengeleyecek başka gazeteciler de Alman Merkez Medyası'nda kalem sahibi yapılabilirdi.



Bu durumu anlamlandırmak için aynı kaynağımızın şu tespitini aktarmak yeterli olur sanıyorum:



“Almanya'da asimile olmadan sistem seni kabul etmiyor. Bu, gazeteciler için de böyle. Siyasetçiler için de.”


Cem Özdemir'in geçen yıl siyasette kariyer planlaması yapan genç bir Türk ile konuşurken,

“Burada ilerlemek istiyorsan Türkiye'yi suçlayacaksın. Öbür türlü önün açılmaz”

tavsiyesinde bulunması yeterince açıklayıcı değil mi?

#Almanya
#Merkel
#NSU
٪d سنوات قبل
“İslamcı terör” diyen Merkel’in önüne konulacak bir dosya daha var
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi