|
Mescid-i Aksa garip kalmasın

İsrailli şoförümüz Shalom, arabaya biner binmez radyonun vcd'sini açıyor.



İbrahim Tatlıses küçük bir çocukla,

“Bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor”

şarkısının düetini yapıyor.



Türkiye'den gelen gazeteciler için güzel bir sürpriz.



Tel Aviv-Yafa turu attıktan sonra yemek molası veriyoruz.



Molaya kadar her şey yolunda.



Ancak bizi gün boyu gezdiren şoförümüzle

“ciddi meseleleri, Filistinlileri, Gazze'nin durumunu”

konuşmayı deneyince, ismi İbranicede barış anlamına gelen Shalom, tam bir propaganda makinasına dönüşüyor.



Ona göre Filistin'de olup bitenler konusunda kendi hükümetlerinin, kendi devletlerinin hiçbir günahı yok.



Bütün suç, Filistinlilerde, Araplarda…



İki kere Gazze'de yapılan katliamları hatırlatıyorum.



Hiçbir şey sormamışım gibi, lafı dolaştırıp karşı tarafı suçlamaya devam ediyor.



Geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı'nın davetiyle iki günlük İsrail/Filistin gezisine katıldık.



11 yıl önce dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile gitmiştik en son.



Perşembe sabahı, Nabi Bey Tel Aviv temaslarını tamamladıktan sonra otobüse doluşup Ramallah yolunu tutuyoruz.



Ramallah girişinde Nabi Avcı için araç takası yapılıyor.



Hiç gitmemiş olanlar

“Bu da ne demek şimdi?”

diye sorabilir.



Mevzu şu:



İsrail tarafından gelen resmi konuklar, Filistin topraklarına girerken yüksekçe duvarların arasında hangar gibi duran kapalı bir alana girip araç değiştiriyorlar.



Aynı prosedür, Nabi Avcı için de uygulandı.



Ramallah'a girince bambaşka bir dünyaya girdiğinizi hemen fark ediyorsunuz.



Engebeli, inişli çıkışlı tepeler üzerine kurulmuş, bir meydanı, bir parkı, doğru düzgün yeşil alanı olmayan, İstanbul'un gecekondu mahallelerini andıran, içinde 1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı bir şehir burası.



TÜRKİYE'NİN FİLİSTİN MİSYONUNU HAKKIYLA YÜRÜTEN BİR KURUM: TİKA


Programda TİKA'nın Ramallah Ofisi'ni ziyaret var.



Arabalardan inince Anadolu Ajansı'nın kameramanı Hüseyin ile fıstık alma niyetiyle küçük bir dükkandan içeri giriyoruz.



Gönlü zengin bir Filistinli karşılıyor.



“Türkiye'den geldiniz değil mi?”

sorusunu sorduktan sonra

“İstediğiniz her şeyi parasız alabilirsiniz”

diyor bize.



Farklı zamanlarda oralara gidip gelenlerden dinlediğimiz hikayelerden biri ile bu defa biz karşılaşıyoruz.



İsrail, Filistin ile 1993'te yapılan Oslo anlaşmasını delik deşik etmiş.



Haritaya bakınca, anlaşmaya göre Filistin tarafında kalması gereken şehirler ya çevrilip gettolaştırılmış, ya da bu şehirlerin içine kendilerine adam öldürme hakkı da verilen silahlı Yahudiler yerleştirilmiş.



Adaletin, ahde vefanın yerini zulüm ve pervasızlığın aldığı yeryüzünde ikinci bir toprak parçası daha olmasa gerek.



Şimdi TİKA'nın Filistin Ofisi'ndeyiz.



Ofis sorumlusu Bülent Korkmaz, Bakan Nabi Avcı'ya Türkiye adına Filistin topraklarında yapılan hizmetleri anlattıkça, insanın içi açılıyor.



-Gazze'de birkaç ay içinde açılışı yapılacak olan 180 yataklı Filistin'in en büyük, en donanımlı hastanesi.


-İsrail saldırıları sonucu yıkılan evlerin yerine yapılan, 320 dairelik konut inşası, Filistin'in farklı şehirlerinde hizmete açılan okullar, her kente bir okul projesi.


-Zeytin üretimini geliştirme amaçlı projelerinde dahil olduğu toplamda 400 kalemde yürütülen hizmetler.


Sunum devam ederken bir Türk diplomat kulağıma eğiliyor:



“Buraya herkes yardım ediyor. Ancak arada şöyle bir fark var. Körfez ülkeleri bu yardımları sadaka olsun diye yapıyorlar. Batı, Avrupalılar eziklik duygusu yaşadıkları için bunu yapıyorlar. Bizim hizmetlerimiz ise samimi, içtenlikli bir şekilde yürütülüyor. Filistinliler de bunu böyle görüyor”

diyor.



Gurur, hüzün, merhamet karışımı duygularla Ramallah'tan ayrılıp Mescid-i Aksa'nın yolunu tutuyoruz.



Kur'ân-ı Kerim'in İsra suresinde mübarek topraklar diye müjdelediği,

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu Muhammed'i Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir”

dediği Mescid-i Aksa…



Nabi Bey, hızlı adımlarla Kıble Mescidine doğru yürüyor.



Biraz uzaktan anladığım kadarıyla, yanındakiler İsrail'in Mescid-i Aksa ile ilgili tutumundan söz ettikçe kızıp

“Öyle şey olur mu?”

diye tepki gösteriyor.



Sonrasında kendisi, Kubbetü's-Sahra'yı arkasına alarak yaptığı açıklamada, UNESCO'nun aldığı kararları hatırlatıp

“Mescid-i Aksa, Harem-i Şerif bir bütündür. Bütünlüğünü ve kutsiyetini zedeleyecek hiçbir çalışmaya izin verilmemesi gerekir”

uyarısında bulundu.



Bizim gittiğimiz zamana mı denk geldi bilemiyorum ancak bu gidişimizde Mescid-i Aksa'nın bir hayli sessiz olduğunu fark ettim.



“Acaba İsrail'in kaba tutumu dünyanın dört bir yanındaki Müslümanları ürküttü de, o yüzden mi ziyaretler azaldı?” diye düşünmeden edemiyor insan.



Belki aynı duygulara kapıldığı için Nabi Bey de şu çağrıyı yapma ihtiyacı hissetti:



“Ben bu vesileyle bir kere daha bütün İslam aleminde gücü yetenlerin, imkanı olanların bu mübarek beldeleri ziyaret etmelerini bilhassa öneriyorum. Sadece buraları da değil geldikleri zaman inşallah Filistin'in diğer illerini de dolaşma görme fırsatı bulacaklardır”.
#Mescid-i Aksa
#Filistin
#Türkiye
7 yıl önce
Mescid-i Aksa garip kalmasın
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’