|
En iyi ilk on ülke arasında Türkiye…

Ülkeler için borçsuz bir ekonomi veya kamu maliyesi mümkün değilken ekonomik istikrar için sürdürülebilir borçluluk gerekmektedir. Sürdürülebilir borçluluktan kastımız ise kamunun yani daha evvelde birçok krize sebep olan devlet borcunun kabul edilebilir sınırlar içerisinde olmasıdır. Zira ilk başlarda alınan borçlar ekonomiyi büyütmeyi iş ve istihdam yaratmayı sağlasa da borçların büyümesi ve kaynak israfı ile günümüzde birçok ülke iflasın eşiğindedir. Bunlara en güzel örnek AB üyesi Yunanistan’dır. Daha da ötesine gidersek yine AB üyesi İspanya ve İtalya diğer örnekler olarak önümüzde durmaktadır. İspanya da işsizlik oranının 2015 yılına gelindiğinde yüzde 25 seviyelerinde seyretmesi veya daha iki ay evvel İtalya'da hükümetin, iflasın eşiğindeki en büyük iki bankası olan Banca Popolare di Vicenza ve Veneto Banca'nın kurtarılması için bu iki bankaya ilk aşamada 5 milyar 200 milyon Euro kredi vermesi bu nedenledir. Tüm bu örneklerde borçlar önce keyifli günleri getirse de sonrasında verimsiz ekonomi ve kaynak israfı ile ödenemeyecek hale gelip hasta ülke haline dönüşmüşlerdir. Bunlar çok yakın geçmişin örnekleridir.

Ülkemiz de benzer bir durumdan yakın zaman evvel çıkmadı mı? 2001 yılında sahiplerince hortumlanmasına göz yumulan belki de destek olunan ve nihayetinde devlet tarafından kurtarılan banka adedimiz 25 olmuştur. Burada kurtarmaktan kastedilen vergi ödeyen halkımız tarafından borçların ödenmesidir. Bununla beraber bugün yüzde 10 enflasyona çok derken o günlerde %100’lere varan enflasyon belası ve bir o kadar faizi de cabası olarak miras bırakmıştır. Buna ek olarak İspanya örneğinde ki gibi halkın çaresiz ve umutsuz işsizlik yıllarından bahsetme gereği duymuyorum. Zira buna kitap yazılır, bu yazıya sığmaz.

Sebepler muhtelif olsa da ülkelerin kriz ile bütünüyle baş edebilme yeteneği kamu borçluluk oranından geçmektedir. Zira ülkelerde ekonomik kriz emareleri baş gösterdiğinde alacaklıların ilk irdelediği konu devlet borçlarının çevrilebilecek yani geri ödenebilecek pozisyonda olup olmadığıdır. Eğer devlet sağlamsa geri kalan unsurlarda hem iyileşme şansı artar, hem de uluslararası güçler ile pazarlık şansınız yükselir.

Bu çerçevede kamu borçluluğunu objektif biçimde değerlendirmek için ekonomi dünyasında genel kabul görmüş bazı ölçütler kullanılmaktadır. Bunların başında AB aday ülkesi olmamız nedeniyle AB tanımlı kamu borç stoku oranı ve genel kabul kamu borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı gelmektedir.

Hazine müsteşarlığının açıkladığı verilere göre 2001 yılında yüzde 76 olan AB tanımlı borç stokumuz, 2010 yılında yüzde 43.6’ya, 2017 ikinci çeyrek neticesine göre de yüzde 28.5 gerilemiştir. Kıyas edebilmek amacıyla; AB ülkelerinin ortalama AB tanımlı borç oranı Eurostat’a göre 2016 yılı için yüzde 83.5 iken, Avro para birimini kullanan ülkelerde ise bu oran 89.2’dir. AB bölgesi detayına da girecek olursak ülkelere göre borç oranları İtalya’da yüzde 132.6, Portekiz’de yüzde 130, İspanya’da yüzde 99, Fransa’da yüzde 96, Avusturya’da yüzde 84, Macaristan’da yüzde 74, Almanya’da ise 68’dir. Batık Yunanistan’da ise bu oran yüzde 179’dur. Şunu da hatırlatmakta fayda var, AB üyesi olmak için gerekli şartlardan en önemlisi Maastricht olarak anılan kriterde borç oranın %60 ile sınırlı olması yazılıdır. Bu konuda ki yorumu da sizlere bırakıyorum…

Yine Hazine müsteşarlığının en son yayınlanan verilerine göre 2001 yılında yüzde 69’a dayanan kamu borç stokunun gayri safi milli Hasılaya oranı 2016 yılı itibariyle %8.4’e gerilemiştir. Kıyaslama yapabilmek adına bazı ülkelerden örnek verecek olursak; Kanada yüzde 85, Polonya yüzde 65, Finlandiya yüzde 66’dır. ABD ve Japonya’nın borçluluk oranları yüzde 100 üzerindeyse de onları ayrı olarak değerlendirmekte fayda var. Zira ABD günümüz finansal sistemin kurucusu ve rezerv para birimi olarak kullanılan USD’nin sahibi olması ve neredeyse tüm dünyanın savunma sanayine ayırdığı toplam bütçeden fazla tek başına bütçe ayırması nedeniyle farklı kozları elinde bulundurmaktadır. Söylemeden geçmek doğru olmayacaktır
, BBC’nin de haber yaptığı McKinsey ‘nin araştırmasına göre ülkemiz Dünya’nın en az kamu borç oranın sahip on ülkesinden biridir.

Rakamlara bakılınca 2000’li yılların başından bugüne ülkemizin kamu borcu trendi olumlu seyrini 2017 ilk yarıyılı neticeleri ile de devam etmektedir. Finansal savaşın en kuvvetli haliyle sahne aldığı 2008 ABD krizinden sonraki yıllarda, elimizdeki en önemli silah düşük kamu borcumuzdur. Ülkemizin üzerine salınmak istenen kara bulutları savuşturmakta fazlasıyla etkili olan bu başarının devamı başarıdan da öte kaçınılmaz bir gerekliliktir. Umarım düzen bozulmaz, bu süreç aynen devam eder ve ülkemiz yüzüncü kuruluş yılına daha düşük kamu borcuyla yani daha bağımsız girer…

#Finans
#ABD
#Türkiye
7 yıl önce
En iyi ilk on ülke arasında Türkiye…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset