|
Türkiye’mize karşı Üç Silahşörler: Faiz, Kur, Enflasyon

Malumunuz Türkiye’de kur hane halkının en değer verdiği ekonomik göstergedir. Zira elle tutulur, gözle görülür küçük büyük her kesimin hakkında sohbet edebileceği netliktedir. Bu sohbet makamlarında enflasyon ise eski popülerliğine yitirse de faiz ile birlikte kendilerinden yine de iki çift kelam ettirtiyorlar. Bir nevi üç silahşörler diyebiliriz… Atos, Portos, Aramis. Hatta hikayede anlatılanları bir nevi özetleyen “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” için sloganı tam da bu üçlümüze uygun gelmektedir. Kur kafayı kaldırsa hemen enflasyon da ayağa kalkar, bu ikisi ile beraber de negatif faiz olamayacağına göre yükselen faiz ile yaşam devam eder kurgusu bir nevi üç silahşörlerin “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” ilkesine uygun düşmektedir.

Bu hafta tüm ekonomi yazar ve çizerlerinin temel konusu bu üçlüden hangisine odaklanmalı? İstediğimiz çözüme hangisi bizi götürür? Bunlar arasında sebep sonuç ilişkisi var mıdır?... Nedense sorulara cevaplar hep kısa kısa geçildi. Belki de gündemin hararetli dakikalarından olsa gerek. Ancak birçoğunun hem fikir kaldığı müsebbip “kur” yani yüksek kur’du.

Faiz, Kur ve Enflasyonun birbirleri arasında ilişkileri malumumuz olsa da bizim aramamız gereken esas konu tetikleyen değil sürükleyen olmalıdır. Zira başlangıcın hangisi tarafından olması değil de bu yükselişin sürmesine hangisinin sebep olacağını bulmak daha önemlidir. Bu noktada bir analiz yapacak olursak kur yükselince ara malı ve tüketim malı ithali yoğun olan ülkemizde hatta bu ara malların ihracatın önemli miktarda girdileri oluşturduğu düşünüldüğünde ana etken olması gerektiği düşünülebilir. Zira kur yükseldikçe bu malların maliyetleri artar bu da fiyatlarda genel artışa sebep olur denebilir. Artan fiyat düzeyine enflasyon deriz ki; kur yükselince artan fiyatlar düzeyi ile enflasyon otomatikman artmış olacaktır. Faiz de hemen ardı sıra enflasyonun bir üst rakamına doğru yani pozitif getiri sağlayabileceği noktaya doğru trende girmektedir. Şimdi bu çerçeveden bakarsak kur temel etken gibi görünmektedir. Ancak unutulan bir konu var kur her gün, her ay, her yıl durmaksızın yükselir mi? Cevabımız “hayır” ise ki; devamlı yükselmesi için 2001 yılında olduğu gibi ülkenin kamu borçlarını ödeyemeyecek durumda olması gerekir. Türkiye bu konuda dünya da en düşük kamu borcuna sahip ülkelerden biri olarak risk taşımamaktadır. Hatta, şu sıralar kurun artışında temel faktörün ekonomik değil de siyasi olduğu yani Türkiye-ABD ve kısmen AB ile olan siyasi söylemlerden etkilendiği tüm kesimlerce hem fikirdir. Öyleyse kurun artışı temelde sürdürülebilir değildir.

Şimdi ne olacak? Olacak şu; kur yükseldi yukarıda anlattığımız haliyle ve gecikmeli etkisiyle muhtemelen mart ayına kadar aylık enflasyon doğuracaktır. Sonra oturan kurun enflasyon etkisi bitmiş olacak hatta gelecek yılın ikinci çeyreğinden itibaren baz etkisi ile de enflasyonda düşüş eğilimi kendini gösterecektir. Tabi, bu esnada ABD ile olan ilişkiler dün geceki Erdoğan Trump görüşmesinde olduğu gibi daha iyiye gitmiş olmalı veya en azında daha kötüye gidecek bir gelişme olmaması ana etkendir. Bu esnada faiz haddinde de artış beklentisi olasıdır. Ancak ekonomik göstergelerde temel bir kırılma olmadığı müddetçe Merkez bankasının faiz arttırması uygun olmayacaktır. Zira siyasi neticeler ile gelişen bir süreç vardır. Yanıtlamamız gereken soru bence şu olmalıdır. %12 faizle yabancının veya yatırımcının siyasi (ABD- AB siyasi gerginlik, Suriye savaşı ve Kuzey Irak’ta ki gerginlik, S400 alımı) risk görüp Türkiye tahvillerine yeterince talep göstermediği bu denklemde merkez bankası faizi 300 puan gibi şok yüksek bir rakam ile arttırması neye yarar? Sebep siyasi, çözümde siyasi olmalıdır. Arttırılan bu faiz ile siyasi riskten kaçınan yatırımcıları çeken yeni yatırım girişi değil de var olanlara fazladan faiz ödenmiş olacaktır. Zira siyaseten risk gören bu grup paralarının yoğun riske maruz kaldığından yatırıma hevesli değiller, faizlerin düşüklüğünden değil! Ne yani %12 ile almadıkları siyasi riskleri %14 veya 15 ile alırlar mı? Elbette hayır…

Üç silahşörler kurulu düzenin gerçek silahlarıdır. Batı’nın kendi çıkarlarına uygun düşmediğini düşündükleri anda ortaya çıkardıkları silahlardır. Bu tehditler ile ülkemizin menfaatlerinin onların lehine bizim aleyhimize yönetilmesine izin vermemeliyiz. Bu zor bir süreç ancak bedel ödemeden de ayakta durma isteği sadece hayalcilik olacaktır. Bu esnada milli birlikten ödün vermeden, yabancının yatırım yapmadığı alanlara bizler yatırım yapalım ve katma değerli ürün ve istihdam oluşturalım. Üç silahşörlerin sohbetlerini yapacağımıza bu hafta satır aralarında geçen ”Ege Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesi ve İletişim Fakültesi mezunu 3 genç, Hollanda'dan her biri 470.000 TL’ye ithal edilen fide aşılama makinesine yerli tasarımla 30.000 TL’ye alternatif üretti” haberini ağzımıza dolayalım, gençlerimizi üç silahşörlerden kısa yoldan para kazanmaya değil de akıl teri ve el emeği ile üretmeye teşvik edelim.

#Faiz
#Kur
#Enflasyon
6 yıl önce
Türkiye’mize karşı Üç Silahşörler: Faiz, Kur, Enflasyon
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi