|
Sığınak...

Benim ''tehlikeli meslekler'' diye bir listem var.

Gazetecilik ilk sıralarda yer alıyor.

İnsani deformasyonu hızlandıran bir meslek bizimkisi. İstisnalar hariç tutulursa, mesleki tecrübe arttıkça, insani duyarlılıklar azalıyor.

Gazetecilik hızla insanın kendi olmaktan çıktığı, vicdanını susturup sürgüne gönderdiği, duygularını dumura uğrattığı anlık ve sığı hallere mahkum olduğu bir yapıya doğru kayıyor.

Sorumluluk bilinciyle değil, iktidar zaafıyla şekil alıyor gazetecilik…

Her yerde olma, her yerde kendinden bahsettirme, kendini konuşturma ve bunun için her bir şeyi araç olarak kullanma hastalığı da biz gazetecilere ait…

Çırpınırken battığının dahi idrakinde olmayan bir mesleğin müntesipleri olarak yaşadığımız bu büyük savrulma elbette önce bize sonra da topluma çok şey kaybettiriyor.

Kendi sorunlarımızı hararetle bütün aleme taşıyoruz.

Sorunun kendisi olmak nedense hoşumuza gidiyor.

“İlgi” üzerinden var olma tarzının bir yansımasıdır bu halimiz…

İçimizden değil dışımızdan besleniyoruz.

İç dinamikler suskun, dış faktörler aktif…

Hasılı tehlikeli bir meslek bizimkisi ve kaybediyoruz. Biz kaybettikçe insan da kaydediyoruz. Çünkü etki alanımız ne yazık ki çok büyük…

Keyfiyet yok, keyfilik çok…

Yine de çaresiz değiliz.

Olumsuza teslimiyet yok bizde…

Mayın tarlasında yürüdüğünü bilenler yola çıkarken tedbirlerini de alıyorlar.

Tedbir - tevekkül - takdir çizgisini istikamete dönüştürmek iyidir.

Direnmek iyidir.

Tavır almak iyidir.

Başkaldırmak iyidir.

Aklı selim, kalbi selim, ruhu selim inşa etmek iyidir.

Düşünmek iyidir.

Düşünürken kalbine sormak, vicdanının sesine kulak vermek iyidir.

Edep iyidir, edebiyat iyidir.

İçinden yeni şeyler geçmesini istemek, kendini yenilemek ve o hissedişleri yazmak iyidir…

Bizden, bizim meslekten olup ta şimdi bu iyiliği kendisine olduğu kadar bize de yaptı Ekrem Dumanlı…

Yazdı…

“Derin gündemlerin” içinden sıyrılarak yazdığı “Anlık Hikâyeler” ile yalın insana ulaşmaya çalıştı.

İnsana yazmak, insani olanı yazmak ve insanı yazmak…

Bu hepimizin arayışıdır aslında.

Kalabalıklar içinde yalnızlığın doğurduğu arayışın bir noktaya varması…

Dumanlı, edebiyata sığınıyor.

İnsansızlaşan bir meslekte insana sığınıyor.

Öğretici ve önemli bir tecrübe…

Biliyorum ki her yazar yalnızdır. Yazmak için yalnızlık da biraz gereklidir.

Gazeteciler yazdıkları halde yine de yalnızdır.

Çünkü yazdığımız konular çoğu zaman gündemin dayatmasıdır ve içimizin sesi değildir. Gazetecilik mesleği bir “insan inşa etmeye” yetmiyor.

Fakat çoğumuz kendimizi bu meslek üzerinden anlamlı kılmaya çalışıyoruz.

Gerçek şu ki, kendini sadece mesleği üzerinden tanımlayan insanın düştüğü “acizlik hali” ona geniş ufku olan, huzurlu ve mutlu bir hayat sunamıyor.

Ekrem Dumanlı, Zaman''ın Genel Yayın Müdürü olduğu halde hikâye yazıyor, edebiyata sığınıyorsa vardır bir bildiği diyorum…

İnsan herkesten kaçsa da kendinden kaçamaz, içinde ne varsa gün gelir çıkar ortaya…

Dumanlı''nın içinden edebiyat çıkıyor…

Zirvedeki bir gazeteci, etkin bir yayın müdürü için bu önemli bir yolculuk olmalı…

Yönelişini, sebeplerini anlatan yazar; “Ego savaşlarına dönüşen çirkinliklerden herkes gibi ben de bîzarım. Türkiye''nin umumi manzarası herkesi bunaltıyor. Ben de bunaldıkça edebiyata, sanata, düşünceye yöneliyorum” diyor...

Anlık ve geçici meşguliyetlerden, zamansız ve kalıcı hallere yolculuk…

Bir çırpınış…

Yeni bir iz bırakma çabası…

Etki alanı oldukça geniş Dumanlı''nın cesareti bakalım nasıl sonuçlar verecek…

Ekrem Bey''i yıllardır tanırım, gazetecilik öncesinden…

Bu şair ruhlu adamın bir gazetenin tepesinde nasıl durduğunu hep merak ederdim…

Meğerse o gazetecilik mesleğine kendini teslim etmemiş, orada “görev” bilinci içinde dururken, insani hallerini hem muhafaza edip hem de geliştirebileceği bir “sığınak” inşa etmiş…

Yani anlık yaşamamış…

Ben buna insanın kimseye yük olmadan “ayakta durma çabası” diyorum…

“An”ın idrakinde olanlar “anlık” yaşamazlar…

Edebiyat Dumanlı''ya yakışıyor…

“Anlık Hikayeler” için Selim İleri şöyle diyor;

“Bir ''an''… ama büyük ödeşmelerin, korkuların, büyük endişelerin, yüzleşmelerin, umudu ve mutluluğu yakalayıp yakalayamamanın gerginliğinde, huzursuzluğunda upuzun bir an. Ekrem Dumanlı''nın Anlık Hikâyeler''ini okurken yaşamın kıstırılmışlığında bu anların izini sürdüm. Bazen soluk soluğa, bazen bir cümle ötesine geçemeyerek. ''An'' bazen çarptı, çoğu tez düşündürttü. Ve hep bir ''iç ödeşme''ye çağırdı…”

Anlık Hikâyeler; Kapının Arkasında, Penaltı, Asansör, İntihar, Ayrılık, Dağ Çileği olmak üzere altı öyküden oluşuyor.

Dumanlı, konuştuğu samimiyette yazmış…

Edebiyatçı değilim. Haddimi aşan değerlendirmeler yapmaktan utanırım. Burada önemsediğim asıl nokta etkin bir genel yayın müdürünün, gazetecinin bu edebi çalışmasının gazeteciliğin sorunlu dünyası içinde taşıdığı anlamdır.

“Anlık Hikayeler sende nasıl bir iz bıraktı” sorusunu Everest''in Yayın Yönetmeni Sırma Köksal''a sordum. Şöyle dedi;

“Ekrem Dumanlı''nın hikâyelerinin en ilginç yanı, uzun yıllardır gazetecilik yapmakta olan, politik gündemle bu denli iç içe geçmek durumunda kalan birinin özel metinlerinde bu kadar içten olabilmesi. Kendini, korkularını, çekincelerini, tedirginlik ve endişelerini sakınmasızca dile getirmesi, yazarın kendini gerçek bir öykücü olarak tanımladığını gösteriyor. Edebiyattan başka hiçbir şeye yatırımı yok bu öykülerin.”

Sırma''nın son cümlesini çok beğendim; “Edebiyattan başka hiçbir şeye yatırımı yok bu öykülerin.”

Biz gazetecilerin yeni serüvenlere açılmaya ihtiyacı var…

Kendimizi konuşturmaktan kurtulup kendimizle sahih konuşmalar yapmaya da…

Çünkü kurgular gerçek hayatın yükünü taşımaya yetmiyor…

Hayat insanı yoruyor, yorulunca durmak, düşünmek, dinlenmek ve yeniden başlamak gerekiyor.

Kendine soru sormayan gazetecilerden korkarım.

Kanaatimce Ekrem Dumanlı, şiir, deneme, tiyatro, öykü gibi yönelişleriyle gazetecilikten kaçış yolu değil, orada açılım imkanı arıyor.

İnsanın “yeter artık” dediği anlar vardır.

İşte, onlardan birisidir Ekrem Dumanlı''dan şimdi duyduğumuz ses…

NOT: Küçük bir itiraz;

Zaman''da Selim İleri, Ekrem Dumanlı ile röportaj yaptı. Birinci sayfa spotunda; “Selim İleri, ''Anlık Hikayeler''in yazarı Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ile geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan kitabını konuştu” deniliyordu. Edebi bir çalışmayı ''piyasa'' kavramı ile ilişkilendirmek ciddi bir editör hatası değil mi…

15 yıl önce
Sığınak...
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...