|
“Gazeteciler serbest bırakılmalı” öyle mi?

AB yetkililerinden biri Dışişleri Bakanına gönderdiği mektupta aynen böyle diyor.

Bu ne haddini bilmezliktir...

AB yetkilileri Türkiye’yi ne sanıyorlar?

Krallıkla yönetilen bir ülke mi?

Yoksa emirlerine amade bir sömürge ülkesi mi?

AB yetkilileri bilsinler ki Türkiye ne krallıkla yönetilen bir ülkedir, ne bir muz cumhuriyetidir, ne de iki dudakları arasında çıkan her bir söze göre yönetecekleri bir sömürge ülkesidir...

Bunların demokrasiye saygıları bu kadar işte...

Hukuk düzenine saygıları da...

Demokrasiye saygıları olmuş olsaydı Türkiye halkının seçilmiş oylarıyla işbaşında bulunan bir Hükümete ve Türkiye’de ilk defa halkın oylarıyla seçilmiş bir Başkana hiçbir saygı ve nezaket kuralıyla bağdaşmayan eleştirilerde bulunmazlardı.

Ortada paralel suç şebekesine yönelik bir hukuki soruşturma var.

Bunu bilmiyorlarsa sorar öğrenirler.

Ama henüz ne olduğunu bile bilmeden, olayın mahiyetini öğrenmeden alelacele emir verir gibi konuşmaları ve Türkiye’ye ayar çekmeye kalkışmaları zinhar kabul edilemez.

Hadlerini bileceklerdir.

Türkiye’nin kendisine ayar çekilecek bir ülke olmadığını öğreneceklerdir.

Demokrasi ve hukuk konusunda kendi sicilleri bozuk iken Türkiye gibi bir büyük medeniyetin varisi olan ülkeye saygıda kusur etmemeyi öğreneceklerdir.

Türkiye’nin seçilmiş Başkanına yönelik olarak konuşurlarken de edepli olmayı bileceklerdir.

Aksi takdirde hadleri kendilerine bildirilir.

Türkiye AB’ye mecbur ve mahkum değildir.

AB kendi ilkeleri konusunda sahiden samimi ise öncelikle ve önemlilikle kendi üyelerine bu ilkelerini uygulamakla yükümlü olduğunu unutmamalıdır.

Hamburg olayları esnasında nasıl bir tepki verdiklerini belirtmeme gerek yok.

Başka örneklere de değinmeme hiç gerek yok.

Her şey ortada.

AB üyesi ülkelerin Türkiye’ye kan kusturan terör örgütlerine nasıl hamilik yaptığına ise hiç girmeyelim.

Beyefendi üşenmeden kalkmış mektup göndermiş.

Olayın mahiyetini öğrenmek için mi?

Hayır!

Ültimatom veriyor:

“Gazetecileri serbest bırakın!”

Bilmiyorsan öğren:

Herhangi bir gazeteye veya gazetecilere yönelik siyasi iktidardan kaynaklı bir operasyon söz konusu değildir.

Paralel suç şebekesinin sahte delil üreterek suçsuz yere içeriye tıktırdığı insanların suç duyurusunda bulunması üzerine yargı tarafından başlatılan bir soruşturma söz konusudur.

AB üyesi ülkelerde IŞİD ve el-Kaide benzeri örgütlerin varlığına nasıl tahammül edilmediğini bilmeyen yok.

Diyelim ki IŞİD’in veya el-Kaide’nin bir medyası olmuş olsun.

Ve o medyada gazeteci kisvesinde örgütsel faaliyet icra eden insanlar olmuş olsun.

AB üyesi ülkeler ne yaparlar bu durumda acaba?

Paralel yapı, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü tehdit eden bir suç şebekesidir.

Seçilmiş hükümeti alaşağı etmek için ne tür kumpaslar yaptıklarını herkes biliyor.

Paralel yapının kendinden olmayan ve kendisine rakip olarak gördüğü herkesi/herkesimi nasıl ellerindeki emniyet ve yargı marifetiyle haksızlığa uğrattıkları ise sır değil.

İşte “özgür basın” dedikleri bu paralel suç şebekesinin ideolojik aygıtını oluşturuyor.

Öyle iddia edildiği gibi o basın ne özgür basındır, ne de bağımsız basındır.

Şimdi buradan soruyorum:

Paralel yapının ürettiği sahte delillerle hapse tıkılan Mustafa Kaplan gazeteci değil miydi?

Yeni Şafak gazetesine geçmiş dönemlerde emniyet ve yargı marifetiyle operasyonlar yapıldı.

AB üyesi yetkilileri nerdeydiler?

Çifte standardın bu kadarına da pes doğrusu!

AB yetkilileri ağızlarından çıkana dikkat etmelidirler.

Ve hadlerini bilerek konuşmalıdırlar.

ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ

Basın bildirisinde o birileri aynen böyle diyor.

Sevsinler!

Altına imza attıkları bildiriyle paralel suç şebekesine alenen arka çıkan o isimleri gelecek kuşaklar utançla anacaklardır.

İmzacılar olayı “vahim” olarak nitelemişler.

Evet, ortada vahim bir olay var.

Asıl vahamet, paralel suç şebekesinin hukuksuz eylemlerini “özgür basın susturulamaz” maskesinin arkasına sığınarak aklama ve paklama yoluna gidilmesidir.

Tarih o imzacıların bu davranışını sadece “vahim” olarak değil, utanılacak bir eylem olarak kaydedecektir.

Paralel suç şebekesinin medya ayağını oluşturanlar hakkındaki iddiaların “hayali” olduğunu belirtmişler o imzacı beyler.

Sahi nereden biliyorsunuz o iddiaların “hayali” olduğunu?

O imzacılar arasında kimler yok ki...

Ali Bulaç ile Hasan Cemal yan yana...

Dengir Mir Mehmet Fırat ile Nazlı Ilıcak yan yana...

Ümit Fırat’a bilmem ne demeli!

Dengir Mir Mehmet Fırat’ın geçmişte “F tipi” hakkında ne dediğini aktaracak değilim.

Ali Bulaç’ın da...

Kocaman bir yalanın arkasına atılan imzalar sahiden de utandırıyor insanı.

Neymiş efendim, özgür basın susturulmak isteniyormuş!

Basın özgürlüğüne ve Türkiye’nin demokratik geleceğine vurulmuş bir ağır darbe söz konusu imiş!

Ey o imzacı zevat, paralel yapının hayatlarını kararttığı insanların hukukunu savunmak sizin için anlam ifade etmiyor mu?

Normal şartlarda bir araya gelmesi imkansız herkesi ve her çevreyi paralel yapı bir araya getirebiliyorsa ortada başka bir “vahim” olay söz konusudur.

AK Parti karşıtlığı temelinde bir araya gelmeyi yeter sebep olarak gören zihniyet sahiplerinin arasında görmek istemediğimiz Ümit Fırat gibi dostlarımız gücenmesinler ama paralel suç şebekesi tarafından bu şekilde kullanılmak utanç vericidir.

Birileri Erdoğan düşmanlığını paralel yapıyı kullanarak yapıyor bunu, birileri de paralel yapı tarafından kullanılarak...

Yazık, çok yazık...

#Türkiye
#muz cumhuriyeti
#Demokrasi
9 yıl önce
“Gazeteciler serbest bırakılmalı” öyle mi?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti