|
İzzettin Şadan'ın dünya görüşü

Bizde bazı iktidarlar, Rönesans yapmak için teşebbüste bulunurlar; darülfünunlar kurulur, Batı'dan ilim adamları getirilir…Bu aslında Cumhuriyet döneminde değil Avrupa'dan geri kaldığımız dönemlerden başlar. Birinci Dünya Harbinde Hitit dünyasının üstadı Lehmann- Haupt, tanınmış Filozof Jacobi, hayvan ilminin üstadı Zornik gibi şahsiyetler bizim darülfünuna gelmişlerdi. Bunlardan bir netice çıkmadı. Daha sonraları Cumhuriyet döneminde Hitler'den kaçan Yahudi asıllı Profesörler üniversitelerimizde epeyce bir müddet bulunmuşlardır. Fakat bunların etrafında ilim nosyonuna malik olmuş adamlar pek bulunmuyordu! Bu şahsiyetler ilimden ziyade daha çok o dönemin akımına kapılıp inkılâpçılığı esas almışlardı. Hatta bugün bile aynıdır; profesörler asistan alırken kendi dünya görüşünü benimseyenleri tercih etmiyorlar mı? Kıyamette buradan kopmuyor mu?



***


Rönesans, bir bakıma insanların arzu ederek yaptıkları bir devir değildi. İnsanın gelişmesine birçok amillerin iştiraki ile vücuda gelmiş bir merhaledir. İzzettin Şadan Birsam-ı Saadet kitabında bu konu ile ilgili şunu söylüyor:



'Bir usul koyarak Rönesans yapmayı istemek gülünçtür.'



Ardından da Rönesanssın sebeplerini şöyle sıralıyor:



1. Dini reform ve Protestanlığın zuhuru



2. Reybi yani şüpheci ve dinsiz filozofların yetişmesi



3. İlim sahasında yeni keşifler



4. İstanbul'dan kaçan Bizans ulamasının tesiri



Bunlar Avrupa Rönesans'ı için doğrudur; belki bir iki şart daha sayılabilir. Ama bizim bunlara ihtiyacımız yoktur; ilmin yolları aranıp geliştirilmeliydi; çünkü dinimizin emri de budur. I. Abdülhamit döneminden itibaren yapılan bütün inkılâplara dikkatli bir gözle bakılırsa, Rönesans hevesimiz göze çarpar. Bizim Batı'dan ayrıldığımız dini konulardadır. Her gelen akım buraya çarpıyor. İzzettin Şadan, yüksek tabakamızda din düşmanlığı bulunduğunu şöyle açıklıyor:



'Din sahasında İslamiyet'e karşı alakasızlık şeklinde belirlenen bir sevgisizlik vardı. Bu, itiraf edilmeyen fakat pek bariz süratle hissedilen bir hadisedir.'



Batı ileri gitti; medeniyetimiz geri kaldı. Dolayısıyla bizim dünya görüşümüzde aydın zümremizin ekseriyetini heyecanlandırmamaya başladı. Tabi bunun yanında Batı'ya karşı bizim aydınımızda aşağılık hissi gelişmiştir. Türk tarihine bakmak kâfidir:



'Türk'lerin İstanbul'u zabtı onların Bizanslılarla karışmasına sebep olmuş. Bizans'ın mütereddi adetleri Türk'lere intikal etmiş. Hatta Türk'ler Rum'larla karışmıştır. Bizim tarihimiz böyle anlaşılmış, Batı'dan intihaller çoğalmış, bir virüs ortalığı kaplamıştır:



Türk'ler kendi aleyhlerinde olarak garbın görüşlerini benimsemişlerdir. Ve işte aşağılık hissi tamamen büyük bir entelektüel zümreye sirayet etmiştir.'



Bilhassa ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Batı da görülen büyük hamleye Türk'ler iştirak edememişlerdir. Bunun sebebini de araştıran bizim mütefekkirlerimiz evvela 'dinde', sonra 'garba benzemekte' bulmuşlardır. Aksi takdirde bizim milletimizin Hıristiyan taklitçisi olmasının manası kalmaz. İzzettin Şadan'a göre milletimizin değişmesi için gerekli şartlar birkaç başlıkta toplanması lazımdır:



1. Batı'ya yaklaşmak için kıyafet ve örf değiştirmeliyiz



2. Hurufat değiştirmeliyiz



3. Dil değiştirmeliyiz



4. İtiraf edilmez bir süratle din değiştirmeliyiz.



Aydın zümremizde bulunan bir fikri sabit halinde düşünceye hakim olan bu arzuların ruhi manasını bulmak güç değildir. Bu da gösteriyor ki gelişmeyi temin edecek bir formül arandığı bellidir. Bizimle Japonların durumu aynıdır:



'Japonların bulunduğu hal tarzlarını Türk'lerin bulamamış olmaları calibi dikkattir. Bu durum cemiyetin içine düştüğü felaketi ortaya koyar. Kendini beğenmemek ve taklitçilik baş gösterir. Bu felaket karşısında şöyle bir hal tarzı tespit edilir:



Fert kendisini inkar ettiği vakit nasıl tutunacak bir yer ararsa o zaman milli hissini kaybeden içtimai kuvvetlere başıboş seyyal bir ruhiyat içinde yaşarlar.'



Ziya Gökalp bize milliyetçilik duygusunu aşılarken amacı referans gösterdiği Durheim fikirlerini yaymaktı. Bu da milliyetçiliğe terstir. Bir taraftan biz Türk milletinden olacağız diğer taraftan garp kültürünü benimseyeceğiz. Böyle bir şey olabilir mi? İzzettin Şadan, bizim varlığımızı şöyle ortaya koymaktadır:



'Türk'lerin düşmanları tarafından – en fazla düşman olanlar en kıymetlilerdir prensibine göre- Türk'lerin medeniyetsizliğine hükmetmişlerdir. İşte Türk'lerde meydana konulması gereken nokta budur. Yoksa 'Türkçülük'ismi altında 'Bektaşi nefeslerini tetkik' veya birkaç saz şairini tahlil edebi bir tenkitten öteye gidemez. Maalesef, Türk milletine milliyetçilik diye bu gibi şeyler gösterilmiştir.'



İzzettin Şadan hacmi küçük, fakat ifadeleri büyük olan 'Birsam-ı Saadet' kitabını şöyle bitiriyor:



'Milliyet cereyanını bulandırmak, vatan mefhumunu bulandırmaktır…'

#Rönesans
#Protestanlık
#Avrupa
7 yıl önce
İzzettin Şadan'ın dünya görüşü
Tenkit hak, teklif vazifedir
Kosova, Vietnam olmaz!
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek