|
Yobazlık

Ünlü mütefekkir Garaudy, ne kadar budanmak istenirse istensin, yine de beynelmilel bir isimdir. Ülkemizde ise Garaudy denilince akla Cemal Aydın gelmektedir; çünkü onun pek çok kitabını



dilimize çevirmiştir. Son olarak da 'Yobazlık' adlı eserini okuyuculara sunmuştur.



Kitabında Garaudy, yobazlığı şöyle tarif etmiştir:



'Kendisinin mutlak bir hakikate sahip olduğuna ve onu herkese zorla kabul ettireceğine inanmaktır.' Ayrıca,



'Arkaik ve pozitivist bir bilim anlayışının her şeye cevap vereceklerini iddia eden ve batının sonsuz üstünlüğüne inanan bilimcilik ve teknokrasi Yobazları … Roma'daki Vatikan (papazlık) Yobazlığın'dan' söz ettikten sonra, dünyadaki bütün yobazlıkları sırasıyla işlemiştir.



***


Kitabın arka kapak yazısında, Cemal Aydın şu bilgileri vermektedir:



'Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen dinci yobazlık, insanseverlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık, bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran teknokratik yobazlık, çıkarı için diğer hakları açlığa mahkûm eden kapitalist yobazlık…'



***


Bilhassa son yobazlıkları bugün artık açık şekilde görüyoruz. Halep'te enkazın altından çıkarılan bir çocuk, denizlerde hayat hakkı arayan binlerce insan, Aylin diye bir çocuğun içimizi burkan acıklı hali…



***


Garaudy'nin bu eseri, Fransızların aydınlanma felsefesinin damgasını taşıyor. Emperyalizmin temellerini sergiliyor. Eski rejimin geri gelmesini istemeyen Saint - Simon, 'ben sanayiciden yanayım' diyerek Avrupa'nın önünü açıyor.



Batılı düşünürler, bilimi doğma haline getirip, yeni bir din meydana getirdiklerini ifade ederler. Ardından gelen Auguste – Comte'nin bütün eserlerinde bilim ve siyaset anlayışını görürüz. Ortaya atmış olduğu düzen ve ilerleme onun sloganıdır.



Dinsizlik, batı aydınının giderek dini olmuştur. Gözlenip ölçülebilen olgular, bu zümrenin hayatının mânâsını taşır. Bu dine 'insanlık' dini denmiştir. Bu insanlık dini, önce Fransa'nın aydınında daha sonra batının diğer unsurlarında revaç bulmuştur. Böylece akılcılığı, bilimciliği, tekniği öne çıkararak pozitif çağa girilmiş oluyordu.



Lâiklik ekolünün kurucularından biri olan Jules Ferry, Fransa'da sömürücülüğün en keskin teorisyenidir. Daha kısa zamanda millet meclisinde yaptığı bir konuşmada şöyle demiştir:



'Evet, bizim belli bir sisteme dayalı sömürgeci bir yayılma politikamız vardır. Bu sömürgeci siyaset üçlü esasa dayanır. İktisadi, siyasi ve insani gerekliliktir.'



O, iktisadî gerekliliği şöyle açıklıyordu:



'Sömürgeler, zengin ülkeler için en avantajlı sermaye yatırımıdır. Ünlü iktisatçı Stuart Mill de bunu ispat etmiştir. Bir sömürgenin kurulması bir pazarın açılması demektir.'



Siyasi gerekliliğini de şu şekilde izah ediyor:



'Bütün dünyada üstlere sahip olmalıyız. Tunus bize bunun için lazımdı; Saygon ve Koşin bize gerekli idi. Bunun için Madagaskar'a lüzum duyuyoruz. Diego Suarez limanındayız ve oraları asla terk etmeyeceğiz.'



İnsani gerekliliğini de hepimiz biliyoruz; çünkü onlar Avrupa'nın dışına da medeniyet götürüyorlar!'



Fransız meclisinde bu sözler büyük tartışmalara sebep oldu. Bunun üzerine Yules Ferry söz almış: 'Ben bunun siyaset olmadığını, bunun tarihte de olmadığını söylemekte tereddüt etmiyorum. Beyler, daha yüksek sesle ve daha gerçekçi söylemek lazımdır. Açık ve net olarak demeliyiz ki; gerçekte üstün ırklar, aşağı ırklar karşısında özel haklara sahiptirler!'



Bunun üzerine Fransız meclisinde bu sözler tartışmalara sebep olduktan sonra Yules Ferry tekrar söz almış:



'İnsan haklarının kendileri için söz konusu olamayacağını, geri kalmış halkların üzerinde batının üstünlüğünü korumaktır…'



İşte burada Avrupa'nın görüşleri açık şekilde ortaya çıkmaktadır. Avrupalılar için her şey mubahtır. Bir memleketi istedikleri gibi ikiye bölerler. Churchill'in İkinci Dünya Harbinde yaptıklarını kim yapabilir?



Fransız asıllı Müslüman düşünür Garaudy, yeni dönemde Irak'ta gerçekleşen olaylarla ilgili bakınız neler söylüyor?



'Irak'ın bir parçası olan Kuveyt, 19 Haziran 1961'de petrol şirketlerinin isteği ve batılıların onayladığı askeri bir müdahale ile hiç yoktan bağımsız bir devlet haline getirildi. Çünkü o devirde Irak devlet başkanı General Kasım, petrol şirketlerinin imtiyaz haklarını elinden almaya karar vermişti. Bu şirketler, Irak'ın kendi ürettiği petrolün deniz yolu ile sevk edilmesini engellemek ve Kuveyt'in bitmez tükenmez zenginliklerine keyiflerince sahip olmak için, orada güçsüz ve köksüz bir devlet oluşturdular.'



***


Avrupa yaklaşık olarak üç yüz yıldır dünyayı ele geçirmiştir ve istediği gibi yönetmektedir. Osmanlı Devleti, oryantalizmin ışığı altında parçalanınca karşısında hiçbir güç kalmamıştı. Bunun üzerine kendi aralarında kavga başlamıştı; I.ve II. Dünya Savaşlarının çıkış sebebi de başka ne olabilir?



Evet, Avrupa insanlığın yüz karasıdır…



Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme karşı bir savaş veriyor. İçinde bulunduğumuz hükümet, ekonomik bağımsızlığını ilân etmeye başlamıştır. Yalnız şunu söyleyelim ki; ekonomik hamleleri kim yaparsa yapsın, kim milletimizi güvenlik çemberine alırsa alsın, yine de bu işler olacaktır; çünkü Avrupa elindeki bu imkânı kaçırmak istemiyor…


#Avrupa
#Tunus
#Pozitivist
7 yıl önce
Yobazlık
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?