|
Aman ağam, yaman paşam

Büyük şairlerin, yazarların, devlet adamlarının anekdotları dilden dile anlatılır, nesilden nesile aktarılır. Yaşandığı anda belki de sıradan gibi görünen bu hatıralar, zamanla o kişilerin eserleri kadar meşhur hale gelir.

Yahya Kemal bir yaz günü Bebek''te yokuş çıkarken yorulmuş.

Kayıtlarda Bebek diye geçse de, benim zihnimde nedense hep Fil Yokuşu''nu çıkarken yorulan şişman bir adam canlanır.

Üstat, bir bakkal dükkânının önünde gördüğü iskemleye oturmuş, mendiliyle alnındaki teri siliyormuş. Bu sırada bakkal çıkıp, şaire “Bir şey mi alacaksınız beyefendi?” diye sormuş.

Yahya Kemal, “Evet” demiş, “biraz nefes alacağım.”

* * *

Buna benzer bir hadise, bir müddet önce İstanbul''da Beyazıt civarında yaşanmış.

Adam, dinlenmek için bir çay bahçesinde oturmuş.

Şişman mıydı, zayıf mıydı bilmiyoruz. Şairliği var mıydı, yok muydu ondan da haberdar değiliz.

Bildiğimiz, adamın yüksek bir bürokrat olduğu.

Devletin üst kademelerinde önemli bir koltuğa sahip.

* * *

Çay mı içti, kahve mi, yoksa Yahya Kemal gibi sadece biraz dinlenmek mi istedi, orası da net değil. Rivayet muhtelif.

Belki de anlatanlar bu olayı Yahya Kemal''in hatırasıyla harmanlayıp naklediyor.

Biz bir çay içtiğini varsayalım.

Beş dakika geçmeden garson masaya bir çay –daha– bırakmış.

“İçmeyeceğim” demiş adam.

Garson ısrar etmiş.

“İçmek zorundasınız.”

Bu küstahlık karşısında adam sinirlenmiş.

“Değilim! Sen de kim oluyorsun?”

“Ben” demiş “buranın garsonuyum. İşim çay satmak. Burada bir şey içmeden oturamazsınız.”

“Otururum!”

“Oturamazsınız!”

* * *

İstanbul koca bir şehir. Beyazıt şehrin göbeği. Gelen giden, alışveriş yapan, yürüyen, koşan ve oturup kalkanın hesabı yok.

O sel gibi kalabalıktan nasiplenmek isteyen kimi esnaf, müşterilerine dakika başı bir çay dayamayı âdet edinmiş.

Edinmiş ama insanın midesi kalayla kaplı olsa o kadar çaya dayanmaz.

Öyleyse bir çay içtikten sonra kalkıp gidecek, yerine başka biri oturacak, sistem böyle işleyecek, patron kazanacak.

* * *

Otururum oturamazsın tartışması büyümüş.

Etraftakiler meraklı bakışlarla nasıl sonuçlanacağını beklemeye başlamışlar. Diğer garsonlar gelmiş, zabıtalar, polisler toplanmış.

Sonuç... Ankara''dan gelen üst düzey bürokratın galibiyeti.

Hem insanların gelip geçmesi için yapılan meydanı işgal ediyor, önce çayla başlayıp sonra sandöviç, döner derken kokoreç tezgâhı bile koyuyorsunuz...

Hem zorla satış yapmaya kalkıyorsunuz...

Hem işi küstahlığa vardırıyorsunuz...

Sonra da sert bir kayaya kafayı tosluyorsunuz. Artık git derdini Marko Paşa''ya anlat.

* * *

Araya adam koymalar, aman ağam yaman paşamlar, biz ettik sen etmeler işe yaramıyor ve çay bahçesi toptan kaldırılıyor. Şimdi orada yeller esmekte.

Gelip geçenler de “Yahu burada eskiden çay içilen bir yer yok muydu?” diye birbirine sormakta.

Demek ki Yahya Kemal''in sandalyesine oturduğu bakkal kadar hoşgörülü olmak, para hırsıyla yanmamak, herkesi gelip bir avuç para bırakan kişiler olarak görmemek gerekiyormuş. O kafayla günün birinde ekmek teknesinden olmak kaçınılmaz.

17 yıl önce
Aman ağam, yaman paşam
Çarklar dönerken…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...