|
IŞİD’le mücadele ve Suriye’ye müdahale
Geçtiğimiz yıl bu dönemde IŞİD Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'u, ardından Tikrit'i ele geçirince, Amerikan yönetimi bölgedeki uzun süreli sessizliğini bozup sahneye çıkmak zorunda hissetmişti kendini. Bir önceki yaz, Beşar Esad'ın Doğu Guta'da kimyasal silah kullanarak 'kırmızı çizgilerini' aşması üzerine Suriye'ye ha başladı ha başlayacak gibi görünen müdahale planından son anda vazgeçip, tüm dünyaya 'Suriye'ye adalet yok ama yerine İran'la nükleer müzakeresi verelim' diyerek sahneden çekilen Obama, bu kez bozguna uğrayan Irak ordusuna sadece eğitim ve danışmanlık için ABD askerlerini Irak'a gönderiyor, öte yandan halka 'Korkmayın, ABD askeri Irak'ta savaşmayacak'ın garantisini vermeye uğraşıyor, diğer yandan da uzun vadeli bir plan kurgulamaya çalışıyordu.

ABD liderliğinde bir koalisyonun IŞİD hedeflerine hava saldırısı düzenlemesi üzerine yoğunlaşan plan başlangıçta Suriye'yi kapsamıyor, yalnızca Irak'ı hedef alıyordu. Türkiye de bu koalisyon görüşmelerinde yer alıyor ancak Suriye'nin denklem dışı bırakılmasının irrasyonel olduğunu belirtiyordu. Aynı zamanda İncirlik Üssü bu süreçte kullanılsa dahi, hava saldırılarının yetersiz olacağı, kara operasyonu olmadan bu çabanın imkansız olacağı dile getiriliyordu. ABD'nin buna itirazı yoktu; ama Irak'ın maliyetini daha Amerikan halkına açıklayamamış ABD'de anti-Bush duruşuyla seçilegelmiş Obama, kendi askerini kara operasyonu için buraya göndermeyecekti. Yerine vekalet edecek asker postalı arayışında ilk aday elbette Türkiye'ydi. Ancak Türkiye, müdahalenin Suriye'yi de kapsaması ve Suriye'de de sadece IŞİD'in değil, IŞİD'i bu kadar büyüten Esad rejiminin de söz konusu müdahale kapsamına alınmadığı sürece yapılanın sonuç vermeyeceği hususunda ısrarcıydı. ABD'yse IŞİD'in hareket alanı kısıtlandığı sürece kalan her şeyle yaşayabileceğini tavrı ile açığa koyuyordu.

Nitekim o günlerde Batı cephesinde bir kez daha bolca “Türkiye NATO üyeliğinden çıkarılmalı,” “Bu nasıl müttefik?” tarzı mızıldanmaları sıkça duymaya başladık. Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'ndan IŞİD tarafından kaçırılan 49 kişinin uzunca süre rehine olarak tutulması da 'IŞİD'in elinde tek rehinesi olan onlar mı ki canım?” gibi garip burun kıvırmalarla karşılaşıyorduk. Nitekim İncirlik Üssü'ne stratejik, merkezi ve lokasyon bakımından duydukları ihtiyacın altını çizerek, “Peki Türkiye'ye karşı hiç mi alternatifimiz yok?” diyerek sordukları soruya yine kendileri cevap veriyorlardı: Kürdistan.

Ne ilginçtir ki, Irak'taki popülaritesini mevcut Şii mezhepçisi zulme karşı söyleminden alan IŞİD'in o süreçte Bağdat'a yönelmesi beklenirken, örgüt kimsenin anlamadığı biçimde yönünü Erbil ve Sincar'a yöneltti. Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Ağustos'ta bu saldırıya hazırlıksız yakalanınca Ankara'yı aradığını, MİT Erbil Ofisi'nin de Ankara'ya durumun vahametini aktardığını, ancak Ankara'nın TSK'ya tankları hareket ettirmiyorlarsa bile, kıpırdatmalarının dahi IŞİD'e gözdağı vereceğinin askere, ne hikmetse, anlatılamadığını daha sonrasında Vatan gazetesinde Hüseyin Yayman yazacaktı. (04.01.2015)

IŞİD'in bu hamlesinin iki gün sonrasında ABD liderliğindeki koalisyonun bombardımanları başladı, paralelinde de “Türkiye Kürtlere, Ezidilere karşı IŞİD'i destekliyor” tarzı sözlü itham ve saldırılar. Ancak Barzani yönetimi ve Müslüman Kürtler ne kadar uğraşılsa da Ankara'ya karşı kışkırtılamadı. Başka bir oyuncuyu gerekiyordu. İlk denemedeki başarısızlığının ardından sıra Suriye'ye, Barzani'nin ardından PYD'ye çevrildi. İlginçtir, o sırada IŞİD de Kobani'yi kuşattı. Daha iki ay önce Türkiye'nin tezlerinin aksine Suriye'ye girmeyeceğini söyleyen ABD liderliğindeki koalisyon, kapsama Suriye'yi de almak zorunda kaldı. İşte o günlerde, sınırlarını açmaya, yaralılara hastanelerde bakmaya ve insani yardım sağlamaya devam eden, peşmergenin ABD'nin vekaleten karasal savaşçısı olarak Kobani'ye geçişine izin veren ve Kobani'ye silah desteği sağlayan Türkiye'ye karşı direniş çağrısıyla, PKK/PYD çizgisi, Türkiye'deki Müslüman Kürtlerin dahi zihnine 'Türkiye IŞİD'i destekliyor' fikrinin ilk filizlerini ekmeyi başardı.

Aradan geçen bir sene içinde ABD doğal olarak Türkiye'yle ipleri koparmadan yeni müttefiki PYD'yi palazlandırırken, gerek içeride gerek dışarıda Türkiye-IŞİD arasında mesnetsiz iddialarla pek çok kez ilişki kurulmaya çalışıldı, bugün hala buna uğraşılıyor. Suriye'ye müdahalenin gecikmesi sonucu iki yıl içinde Türkiye, kendi güvenliğini tehdit eden Esad yönetimi gibi bir intikam delisi ülkeyle karşı karşıya kaldığı yetmiyormuş gibi, IŞİD'e ve hatta PYD'ye karşı tedbiri elden bırakmamak zorunda. Açık kapı politikasıyla gösterdiği insani duruşunu, 2 milyondan fazla mülteciyi insan ayırmaksızın misafir etmesini dahi anlatamadığı gibi, sosyal anlamda stabil durumunu kaybetme tehdidini kapıda buldu. Çözüm süreci tüm bu yaşananlar ışığında bitme noktasında ve seçim sonuçlarıyla beraber kimlik siyasetinin ülkeyi getirdiği nokta ışığında belirsizlik ve istikrarsızlıkla da karşı karşıya.

Tam da bu nedenle, bugün itibarıyla, artık güvenliğini hiç olmadığı kadar tehdit eder hale gelmiş IŞİD'e karşı operasyon başlatarak Suriye'ye müdahale etmek gerekmiyor mu? Radikal'den Murat Yetkin'in dün köşesinde aktardığına göre, hükümet bunu istiyor, ancak asker istemiyor. Baas rejimi ile IŞİD'in PYD kontrolündeki Haseke civarında toplandığı istihbaratı var elde, Mari'nin batısına yani muhaliflere saldırırsa IŞİD, rejim havadan destek vereceğini söylüyor. Tel Abyad, Kobani vs sebebiyle, üneydoğunun karşı karşıya kaldığı güvensiz ve huzursuz durumu da ortada. IŞİD'e karşı operasyon düzenlemek Türkiye'yi, “Sınırda asker IŞİD'e yardım etti”, “Türk askeri IŞİD militanını görmezden geldi, serbest bıraktı” türü yüzlerce yalandan, “Türkiye-IŞİD'i destekliyor” türü sayısız iftiradan arındırmayacak mı? Halihazırda ne rehine tutulan insanımız ne Süleyman Şah'taki gibi bir kriz durumumuz da yokken, böylesi bir müdahale uluslararası alanda da Türkiye'ye karşı yürütülen karalama kampanyalarını tersine çevirmeyi sağlamaz mı? IŞİD'in ardından bölgede güvenliğini tehdit eden tüm yapılanmalara karşı da bir başlangıç değil midir böyle bir hamle?

Koldaki kangreni vücuda yayılmadan durdurmak amacıyla kesmek gerekir. Kolu öncesinde kesmek vicdansızlıktır, ama iş işten geçtikten sonraya bırakmak da ahmaklıktır. Tam da bugün yapılması gereken ortadayken, asker neden isteksiz davranıyor? Tabi bu da insanın aklına türlü türlü soruyu getiriyor.
#ışid
#suriye
#abd
#ırak
9 yıl önce
default-profile-img
IŞİD’le mücadele ve Suriye’ye müdahale
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti