|
Beyin kirletmek

22 yaşında elinde silahı bir devletin büyükelçisini arkasından vurup, muhtemelen anlamını dahi bilmediği Arapça nutuk atarak, Suriye'de olup bitenlerin hesabını soran kahraman edasıyla bir genç izledik televizyonlarda. Dağda yaşayan terörist değil bu genç, ya da DEAŞ'ın ısmarlama canlı bombacısı. Bakıldığında eli yüzü, kıyafeti düzgün genç bir polis. Birçok gencin gıpta ettiği mesleğini eline almış bu gençten, gelecek hayalleri kurması beklenirken o, 30 saniyelik trajik bir tiyatroyu seçti kendine meslek olarak. Masum bir cana kıydı, kendisini yok etti ve verilen rolünü oynadı. Tüm dünya ondan bahsetti, televizyonlarda dakikalarca görüntülendi, gazetelerin manşetlerinde yer aldı.



Daha önce de birçok canlı bomba eylemi gördük. Buradaki fark eylemin yapılış biçimi ve verilmek istenen mesaj aslında. Teröristin sadece dağda, kırsalda olmadığı, emniyet teşkilatı içinde bile kendini öldürecek kadar adanmışların olabildiğini göstermek. Bu eylemin arkasındaki, Fetö'nün, başka bir mesajı da, her şekilde karşınıza çıkabiliriz olsa gerek. İşin siyasi boyutu farklı bir tartışma konusu ancak bireysel bağlamda baktığımızda da durum en az siyasi boyut kadar karmaşık.



Yıllardır savaşın içinde yaşayan, en yakınlarını savaşta kaybetmiş, savaşın acı yüzünü yaşamış topluluklardan kendi canına kıyıp eylem yapacak canlı bombalar ya da suikastçılar çıkmasını hem sosyolojik, hem de psikolojik olarak daha kolay izah edilebiliriz. Ancak Aydın'da doğmuş, İzmir'de okumuş bir gencin nasıl bu hale getirildiğini, diğer canlı bombalara yaptığımız klasik sosyolojik ve psikolojik tahlillerle açıklamamız mümkün değil. Ortada bir kandırılmışlık olduğu muhakkak. Bu kandırılmışlığın ideolojik, inanç ya da başka bir nedene bağlı olması da çok önemli değil. Çünkü her ideoloji ve inançta adanmışlık fikrini aşılayabileceğiniz zeminler ve zihinler bulabilirsiniz. Önemli olan bu adanmışlığı kabul edecek beyinleri amaca yönelik işlemektir. Bazılarının iddia ettiği gibi birkaç ay gibi kısa bir sürede telkinle ya da hipnozla bir gencin beynini yıkayıp, böyle bir eylemi yaptıramazsınız.



Bu tür eylemlerde en temel nokta kişinin ölmeyi kabul etmesidir. Bir kişiyi hele hele bir genci, yaşamını sonlandırmaya ikna etmek dünyanın en zor ve karmaşık işidir ve ancak birden çok faktör bir araya gelirse bu hedefe ulaşılabilir. Bu faktörler, bu eylemlere yatkın ruhsal özelliklere sahip kişileri bulmak, onları uzun süre farklı tekniklerle eğitmek ve sonunda “sözde kahraman" olmaya ikna edebilmek. İstediğiniz tekniği, istediğiniz beyin yıkama metodunu kullanın, eğer kişinin ruhsal olarak yatkınlığı yoksa asla birini öldüremez ve kendi canına kıyamaz. Ruhsal yatkınlıktan kastettiğim, kişilik özellikleri ve ruhsal yapısının böyle bir eyleme uygun olması demek aslında. Bu açıdan da genelde 2 kişilik tipi çıkar karşımıza, ya dürtülerini kontrol edemeyen vicdanı vahşeti engellemeyen psikopatik özelikteki kişilerdir bunlar. Ya da içe dönek, yaşamaktan keyif almayan, sosyal alanlarda kısıtlı, duygularını açığa vuramayan kişilerdir.



Perdenin arkasında duranlar, bu özellikteki kişileri daha çocukluk döneminden ele alır, takip eder ve eğitmeye başlarlar. Kendilerine fedai yetiştirme alanında mahir olmaları bu seçim becerilerinden kaynaklanır. Her şeylerini feda edecek hale getirme süreci hayli uzundur. Önce zihinleri boşaltılır, çevreden madden ve manen uzaklaştırılır. Dar bir çevrede tutulur. İlişkileri minimuma indirilir. Ve sonra neyse o ideoloji, fikir ya da inanç onunla doldurulur. Kendini feda etmenin karşılığı cennet olur, sonsuz yaşam olur, kahraman olarak tarihe adını yazdırmak olur fark etmez. İnce ince işlenir ve kirletilir beyinler.





En acısı ise, bu durumun çoğu zaman farkında olamaz anne babalar. Eğitimi için gittiği okulda ya da iyi yetişsin diye emanet edildiği yurtta işlenir bu kişiliği yok etme planı. İşte o zaman “benim çocuğum asla böyle bir şey yapamaz" der anneler ağlayarak. Oysa bu en ağır olanıdır aslında. Bir anne babanın çocuğunu tanıyamaması. Niçin mi tanımaz anne babalar çocuğunu. Ya onu tanıyacak kadar ilgili değildir, bağı yoktur çocuğuyla ya da çok erken yaşlardan itibaren onu başkalarına emanet etmiştir. Okula, abilere, ablalara, hocalara, yurtlara. Sonra da takip etmemiştir ne yapıyor çocuğum, neye inanıyor, neye inanmıyor, kimin peşinden gidiyor, neyi amaçlıyor diye.


Bizden uzak olan çocuğumuzdan korkalım mutlaka. Kimsenin çocuğumuzu hangi amaçla olursa olsun elimizden almasına izin vermeyelim. Bizi arayıp sormayan, yatılı kaldığı yurttan hafta sonu eve gelmeyi iple çekmeyen çocuğumuzdan korkalım. Aileden uzaklaşmak bir sinyaldir bize. Kopmanın sinyali. Yakından takip etmeden, hiçbir söze ve güler yüze asla inanmayalım. Ve asla kayıtsız şartsız teslim etmeyelim çocuklarımızı birilerine.


#DEAŞ
#FETÖ
#Suikast
7 yıl önce
Beyin kirletmek
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’