|
Tatilde ödev yok

Ödev kelimesi pek de hoş çağrışımlar oluşturmaz çoğu öğrencinin zihninde. Yapılması zorunlu, gereksiz, sıkıcı, keşke hiç olmasa gibi kolayca tanımlanıverir. Zorla yaptırılan ve faydası tartışılan bir eylemdir ödev çoğu öğrenci için. İster ilkokul 1. sınıf, isterse üniversite son sınıf olsun çok da değişmez bu algı. Oysa öğretilenlerin zihne yerleşmesi ve kalıcı olabilmesi için temel koşullardan biridir tekrar etmek ve araştırarak öğrenmek.



Öğrenmeyi zevkli ve eğlenceli hale getirmek hiç de zor değildir aslında. Ancak eğitim kurumlarımızda bunu başardığımızı söylemek maalesef mümkün değil. Öğrenciler için öğrenmeyi keyifli bir eyleme dönüştürmek ya da sıkıcı, adeta manevi bir işkence haline getirmek mümkün. Bu noktada iş öğretmenlere kalıyor. Ders içerikleri ve müfredat çok önemli ve belirleyici diyebilirsiniz Ancak tüm olumsuzluklara rağmen, her öğretmen özel çaba sarf eder ise en sıkıcı dersi dahi keyifli hale getirebilir. Dersi anlatım biçimi, ses tonu, derste kullandığı görsel materyaller ve sunuş biçimi, dersin anlaşılması kadar zevkle dinlenmesine de büyük katkı sağlar. Öğrenciler isteyerek ve keyif alarak dinledikleri derste dikkatini daha uzun süre sürdürebilirler ve anlatılanların zihinde kalma, unutulmama oranı da daha yükselir. Önündeki kitaptan okuyarak tarih dersi anlatan bir öğretmenin vericiliği ile tarihi olayları çocukların zihninde kalacak şekilde senaryolar halinde sunan ve sorduğu sorularla merak uyandıran bir öğretmenin öğrencilerin dikkatlerini derse toplama düzeyi asla bir olamaz. Dikkatli dinlenmeyen derslerin akılda kalması da mümkün değildir.



Ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri de öğrencilerin sınıflarda anlatılan bilgileri öğrenememeleridir. Günde yaklaşık 7-8 saat kadar okulda olan bir çocuğun verilen bilgilerin önemli bir kısmını sınıfta öğrenmesi beklenir. Evde yapılan tekrarlarla pekiştirme sağlanır ve konu tam olarak öğrenilmiş olur. Sınıftaki öğrenci sayısı önemli ölçüde azalmasına, yani çocukların dersi daha iyi takip etmelerine, öğretmenlerin de sınıfa daha kolay hakim olmalarına karşın, aynı oranda sınıfta öğrenmenin gerçekleşmemesi çok ilginçtir. Öğretmenlerin öğrenmeyi artırmak amaçlı verdiği ödevler, çocuk sınıfta öğrenmediği zaman çocuğa ve özellikle de aileye yük olmaktan başka işe yaramaz. Bir konunun temelini sınıfta öğrenmemiş bir çocuk için evde ödev yapmak bir eziyete dönüşür. Bu durumda ödev meselesi evde kriz oluşturur, çocuk ödev yapmaktan kaçar, anne baba saatlerce ödev için uğraşmak zorunda kalır. Çoğu zaman da özel hoca tutularak ya da kursa gönderilerek sorun giderilmeye çalışılır.



Günümüzde neredeyse her anne baba çocuklarıyla ödev konusunda çatışma yaşamakta. Sorumluluk anlamına da gelen ödevlerin yapılmasını isteyen ebeveynin karşısına “akşam saat 5'e kadar zaten okuldayım, eve gelince biraz da dinlenip oyun oynamak istiyorum” diyen çocuk çıkar. Sınıfta çocukların yeterli ölçüde öğrenebilmesi ve eve geldiklerinde ödev yükünün azalmasının iki basit çözümü vardır. Birincisi müfredatın yaşa uygun seviyeye çekilmesi ve içeriklerin gözden geçirilip sadeleştirilmesi, ikincisi de ödevlerin çocukların zihinsel üretkenliklerini artıracak araştırma üzerine kurgulanması. Müfredat sorunu aslında başlı başına bir konu. Günümüz müfredatının yeniden gözden geçirilmesi şart. Çocukların zihinsel gelişimlerine uygun, öğretmek için acele etmeyen, sindirerek öğreten, bilgi ile yaşamı birleştiren bir müfredata ihtiyacımız var. Bu konuda yeni bir çalışmanın yapıldığını duymak bizi heyecanlandırıyor.



Hayatımızda her zaman sorumluluklarımız olduğunu öğretmemiz gerekir çocuklarımıza. Öğrenci için de ödev bu sorumlulukların başında gelir. Ödev mutlaka olmalı ve olacak ancak ödevin, sıkıcı ve anlamsız tekrarlardan, yazı yazmaktan ya da çocuğun hiç ilgisini çekmeyen bir konuda sayfalarca kitap okuma zorunluğundan ibaret olmadığını da bilmeliyiz bu düzeni değiştirecek olan biz büyükler.


#Öğrenci
#Ödev
#Ders içerikleri
7 yıl önce
Tatilde ödev yok
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…