|
Batı Şeria-Kudüs notları

Son umre seyahatimizi geçen yılda olduğu gibi yine Ürdün, Kudüs ve Batı Şeria üzerinden gerçekleştirdik. Batı Şeria, ya da Batı Yakası (The West Bank) adlandırması, Ürdün nehri ve Ölü Deniz'in batısında kalan bölgeler için kullanılmıştır. Tarihte Şam'ın ve Ürdün nehrinin batısında kalan Sina çölüne kadar olan bölgelere Kenan ülkesi ve Filistin adları verilmiştir.



Tarih boyunca bu isimler değişiklik göstermiştir. Beni İsrail'in Tur Dağı'nın cânibinde yer alan bu bölgede yerleşip hakimiyet tesis etmesinin ardından İsrail oğullarının verdiği isimler bölgede câri olmuş, Hz. Süleyman (A.S)'dan sonraki devirlerde İsrail ve Yehuda devleti diye iki ayrı devlete bölünmüş. Asurlular İsrail devletini ortadan kaldırıp, Beni İsrail'in 12 kabilesinden (Esbât) 10'unu sürgüne maruz bırakmıştır. Bilahare Buhtunassar (Nabukadnassar))zamanında bölgeye Bâbilliler musallat olarak, Yehuda devletini ortadan kaldırıp diğer iki kabileyi Bâbile sürgüne götürmüştür. Pers hükümdarı Kiros/Koreş'in Bâbil'i ortadan kaldırıp İsrail Oğlullarının Filistin'e/Kenan İli'ne dönmelerine ve Bâbil hükümdarı Buhtunassar'ın yıktırdığı Hz. Süleyman mabedini tekrar etmelerine müsaade eder. İsrailoğulları Hz. Süleyman (A.S) zamanındaki ihtişama asla ulaşamadıysa da, mâbedi yeniden inşa ederler. Bölge daha sonraları Büyük İskender'in Helen imparatorluğunun ve Roma imparatorluklarının idaresi altına girer..



Yahudiler Kudüs için, Darusselâm/Barış Yurdu anlamına gelen İbranca'da Oreşelim adını kullanmaktadırlar. Batı dillerinde bu Jerusalem olarak kaydedilmiştir. Romalılar ve Bizanslılar ise burayı zabteden Romalı Komutandan dolayı “İlyâ” adınıvermişlerdir. Kudüs Hz. Ömer (r.a) zamanında fethedildiğinde, Kudüs için halen İlyâ adı kullanılmaktaydı. Bu yüzden bir kısım İslam tarih kaynaklarında İlyâ adı kullanılagelmiştir.



Batı Şeria/Batı Yakası adı, 1917'den sonra Filistin İngiliz Mandası altındayken yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Özellikle, 1947'de BM'nin bölgeye ilişkin “Taksim Planı-Partitition Plan” bu adı uluslararası literatüre yerleştirdi. 1947 BM Taksim Planında Batı Şeria, şimdiki Batı Şeria'dan çok daha geniş bir alanı kapsamaktaydı. Taksim Planı Filistin'i Arap ve Yahudi devleti diye iki bölgeye ayırıyordu. Arap Devletinin Batı Şeria'daki bölümü daha geniş bir alanı içermekteydi. 1948'de İsrail devleti Ben Gurion öncülüğünde kurulduğunda Taksim Planında öngörülen alandan çok daha geniş bir alan üzerinde kurulmuş oldu. Başta Celile, Hayfa, Akka, Askalan/Aşkelon ve Nâsıra başta olmak üzere çeşitli bölgelerden yerlerinden yurtlarından sürülen birçok Filistinli mülteci konumuna düştü. Lübnan, Güney Suriye ve Ürdünde bir çok Mülteci kampı oluştu. 1948'deki İsrail'in kurulmasının ardından patlak veren Arap-İsrail savaşı neticesinde, Kudüs ikiye bölündü Kudüs'ün Eski Kudüs'ü ve Harem-i Şerif'i/Mescid-i aksa'yı kapsayan kısmı Ürdün'ün elinde kalırken Batı kısmı yeni kurulan İsrail devletinin elinde kalır. Batı Şeria, Taksim Planındakine nazarak çok daha küçülerek Ürdün'ün elinde kalır. Gazze şeridi/bölgesi de aynı şekilde, yine Taksim Planındakine nazaran bir hayli daha daralarak Mısır'ın kontrolüne geçer.



1967'deki, Altı Gün Savaşı, Arap ülkelerinin ağır yenilgisi ile neticelenir. İsrail Doğu Kudüs/Mescid-i Aksa dahil Ürdün Nehri'ne kadar tüm Batı Şeria'yı ele geçirip işgal eder. Diğer taraftan tüm Gazze Şeridi ve Süveyş Kanalının Batı yakası dahil Sina yarımadası da İsrail'in işgaline uğrar. Suriye'den de Golan Tepeleri alınır. 67 Savaşı çok daha büyük trajedilerin oluşmasına yol açar. Bu bölgelerde yaşayan Müslüman halk için daha da çileli bir yaşam baş gösterir. Ürdün ve Lübnan'a geçmiş olan Filistinliler kamplarda zorlu koşullarda yaşarken, 1970 Eylülünde Ürdün'de Kara Eylül trajedisi ile yüzyüze kalıp, Lübnan'da da 1975'te başlayan iç savaşın sıkıntılarına göğüs gererler.



Bugün için Batı Şeria ve Kudüs'te, burada kalan müslümanlar açısından zorlu bir yaşam gözlemlenmektedir. Gerek Kudüs'te gerekse Batı Şeria'nın El-Halil/Hebron , Halhul, Eriha başta olmak üzere sefalet hüküm sürmektedir. Kudüs'ün Müslüman mahalleleri sefaletten adeta kırılmakta, çocukların çoğu dilenmeye mahkum hale getirilmiştir. Çöpler toplanamamakta, belediyecilik hizmetleri neredeyse bulunmamaktadır. Eski Kudüs'ün Müslüman Mahallelerinde son derece kötü yaşam koşulları hüküm sürmekte, çoğu aile temel ev araçlarından yoksun bir yaşam içindedir. Gıda ve giysi problemi dahi zirve yapmış haldedir. El-Halil/Hebron'da bu durum çok daha vahim safhalardadır. El-Halil'de neredeyse dilenmeyen/para talep etmeyen Filistinliçocuğa rastlamamaktasınız. Burada da çöpler toplanamamakta, bulaşıcı hastalıklara davetiye çıkarılmaktadır. Ramallah ve Eriha'da ise Filistin Özerk yönetiminin üst düzey ailelerinin villaları bulunmakta; Bu şehirlerdeki Fakir Filistinlilerle bunların yaşam koşulları arasındaki büyük açıklık/gap açıkça göze çarpmaktadır. İsrail Yerleşim yerleri ile Filistin yerleşimleri arasında da bu bariz bir şekilde görülebilmektedir. Bunlar büyük oranda birbirinden İsrail'in son yıllarda ördüğü duvarlarla ayrılmaktadır. Kilometrelerce uzanan bu duvarlar bölgenin hazin gerçeğini yüze vurmaktadır. Kudüs'e çok yakınm esafelerdeki yerleşim yerlerinde bulunan Filistinlileri Kudüs'e girşilerine çok büyük oranda izin verilmemektedir.



Batı Şeria'yı dolaşan bir kimse, Filistin meselesinin onyıllardır gerek bölgedeki Arap ülkeleri gerekse dünyada istismar aracı olarak istihdam edildiğini gözlemleyebilmektedir. Hamaset ve sloganların ötesinde bu yaraya merhem olabilecek adımların son 60-70 yıldır neredeyse hiç atılmadığı müşahade edilebilmektedir. Cemal Abdünnasır'dan beri Arap ülkelerindeki Askeri diktatörlük ve diğer otoriter rejimlerin konuyu sadece siyasetlerinin aracı olarak istihdam etmiş olduklarını gelişen olaylar göstermektedir.



1948'den beri, Arap-İsrail savaşları hep İsrail'in lehine sonuçlandığı gibi, İsrail karşısında bölgedeki bloğu tamamen parçalayıp dağıttı. Filistin ve Kudüs üzerine İslam âleminde sergilenen siyaset ve tutum bugüne değin sadra şifa vermedi.Hamaset ve sloganların asla ötesine geçilemedi. Bu konuda gerçeklerden çok uzaklaşılarak fantezilere sarınıldı.



1948'den beri Amerika, Avrupa ve Arap ülkeleri başta olmak üzere oluşan Filistin Diasporası ise, gittikçe ülkelerine her bakımdan yabancılaştı. Bağlarda büyük bir kopuş söz konusu oldu. Çoğu geldikleri ülkeyi adeta unuttu. Bugün, Filistin Diasporası Batı Şeria ve Gazze'ye hiçbir ciddi destekte bulunmamaktadır. Bunda, temel gıda vs. insani yardımların yeterince yapılamamasında İsrail yönetiminin ciddi kısıtlamalarının temel rolü söz konusuysa da, “gemisini kurtaran kaptan” misaliyle ana vatanlarına duyarsız hale gelmiş Filistin Diasporasının büyük sorumluluğu vardır.



Not:

Mekke-i Mükerreme'den herkese selamlar


#Mekke
#Umre
#ABD
#israil
#Kudüs
7 yıl önce
Batı Şeria-Kudüs notları
Milli mutabakat veya seçim ittifakı: Herkes safını seçsin, biz “Türkiye Ekseni”ndeyiz
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim