|
Çözüm Süreci, PKK ve kaos
2011 yılındaki görüşmelerin/müzakerelerin neticesi olarak 2013 yılında fiilen icra mevkiine konan Çözüm Süreci, 7 Haziran seçimleri ile birlikte fiilen ortadan kalktı. PKK/Kandil'in “Çözüm Süreci Bitti” diyerek yeniden başlattığı kanlı eylemlerle de çatışmasızlık durumu da nihayete erdi.

Bir ülkede en büyük siyasal güç olan Devlet kimi, hangi örgüt veya organizasyonu muhatap alırsa o muhatap tabii olarak büyüme gösterir. Devlet'in İmralı-Kandil-HDP ayakları üzerinden PKK'yı muhatap alması üstelik Kürt sorununa ilişkin resmin bütününde muhatap almış olması PKK/KCK/Kandil'i beklenenin çok üstünde büyüttü. Bir taraftan KCK'nın, çatışmasızlık durumunu fırsat olarak değerlendirip bölgede/Kürdistan'da şehir/kasaba örgütlenmelerini olabildiğince güçlendirmesi; diğer taraftan Suriye'de iç savaş ve kaos-forever'a dönüşen kanlı olayların oluşturduğu zeminde Suriye'nin Kürtlerle meskun Kuzey bölgesinde PKK uzantısı PYD'nin denetiminde “Rojava” bölgesinin, “Kobani” algısının oluşması; öte yandan 7 Haziran seçimlerinde beklenmedik bir şekilde HDP'nin yükselişi şimdiki karmaşık tabloyu ortaya çıkardı.

Çözüm sürecine bakıldığında, çatışmasızlık durumunun oluşturulması ve bunun toplumsal gerilimi aşağı çekmesi dışında çok fazla bir hedefin gözetilmediği müşahede edilmektedir. Derin Devlet-Hükümet bazında çatışmasızlığın sağlanması merkeze alınmış, bunun ötesinde süreçte, insiyatifi büyük oranda örgütün eline almış olduğu görülmektedir. Oysa ki, sorun silahlı çatışmanın çok daha ötesinde bir mesele olarak yıllardır karşımızda. 20. Yüzyılın Ulus-Devlet tecrübesinin sebep olduğu ağır etnik trajedilerin neticesi olarak bu coğrafyada var olan Kürt sorunun bir ürünü olarak ortaya çıkıp sorunu istismar eden Stalinist bir örgütün olduğu da ortada. 60'lı, 70'li yıllarda sol/Marxist örgütlenmelerin Kürt sorununa el atıp istismar etmelerinin organize hali olarak karşımıza PKK olayı çıkmıştır. Dolayısıyla, Kürt sorununu istismar üzerine kurulu sol/Marxist/Stalinist bir örgütlenmeyi, Kürt sorununun varlık sebebi olarak görme zemininden muhatap almak zaten ölümcül bir hataydı. İkincisi de PKK/KCK/İmralı/HDP'nin Kürt sorununda tek muhatap haline getirilmesi, bunların dışında kalan Kürt grup ve organizasyonlarının tümü ile gözardı edilmesiydi. Özellikle, 2009 yılından beri açılım ve çözüm süreçlerinde Müslümanlığın/Din'in ıskalanmış olması, Müslümanlığın, İslam Medeniyet deneyiminin getirdiği Ortak yaşama kültürünün değerlerini başka seküler söylem ve kurallarla becayiş etme çabası adeta bir intihardı.

Kandil/KCK yapılanması bu zemine dayanarak/güvenerek çatışmasızlık durumunu sona erdirip, kanlı eylemleri başlattı. Açıkçası, Kandil/KCK, bir kısım Batılı destekçilerine de dayanarak kanlı eylemler üzerinden bir kaos ortamı oluşturmayı hedeflemektedir. Suriye ve Irak'taki iç savaş ve IŞİD/DAİŞ'i de bahane ederek bölgeyi iyice uluslar arası askeri müdahaleye açık hale getirmek istiyor. Kandil/KCK ve uzantıları, sadece bununla kalmayıp, şiddeti tırmandırarak Kürtleri, çevrelerindeki birlikte yaşadıkları diğer Müslüman halklarla da karşı karşıya getirip halklar arası kanlı bir boğazlaşmanın da önünü açmak istiyor. Kürt sorununu halklar arası bitip tükenmeyecek bir kan davasına dönüştürme peşinde. Sol/Marxist jargonla yıllarca “Halkların Kardeşliği” sloganını dilinden düşürmeyenler, şimdilerde “Halkların Düşmanlığı” nı esas alıp, körükleyip, bunun üzerinden mazlum Kürt halkına özgürlük (!) vaadinde bulunmaktadır. Ayrıca, 7 Haziran seçimlerinde, silahların tehdidi/gölgesi, KCK'nın ağır baskısı altında alınan seçim sonucu üzerinden, Bölgede/Kürdistan'da kalıcı/baskıcı bir tahakküm oluşturmayı amaçlamaktadırlar.

Ancak, seçim sonuçları, HDP'nin %13 bandına gelmesi ve süre gelen olaylar, çatışmasızlık durumunun Kandil tarafından sona erdirilip, kanlı eylemlere girişilmesi, toplumda tansiyonun 90'lı yıllardakine benzer şekilde yükselmesine yol açmıştır. Seçim sonuçları ve Kandil/KCK'nın yeniden başlattığı kanlı terör eylemleri, çözüm sürecine büyük umutlarla bakan Ak-Parti tabanında büyük şaşkınlık ve öfke meydana getirdi. Seçim sonuçlarına kanlı eylemler de eklenince kabaran öfke PKK/KCK'yı da aşarak maalesef tüm Kürtlere yönelme eğilimi göstermektedir. Özellikle, sosyal medyada kendilerini Ak-Partili olarak lanse eden art niyetli bazı şahıs ve gruplar PKK/KCK'yı değil, tüm Kürtleri hedef alıp; Kürtleri “Hain, Nankör ve Gavur/Kâfir” bir topluluk olarak niteleyen; asırlarca İslam'a hizmet etmiş Müslüman-Dindar bir topluma, Gayr-i Müslim/Ermeni muâmelesini reva gören provokatif/ajitatif yayınlar/mesajlarla kaosa davetiye çıkarmakta; Ak-Parti'nin de töhmet altında kalmasını amaçlamaktadırlar. Hatta bununla kalınmayıp, bugüne kadar PKK'ya karşı tutum sergilemiş, İslami kimlikleri ile ön plana çıkmış dindar Kürtler de sanki örgüt mensuplarıymış gibi sosyal medyada hedef alınıp acımasız saldırılara maruz kalmaktadır. Tüm bunlar, sırtını bölge dışı ecnebi güçlere dayandıran PKK/Kandil'in elini güçlendirmekten, hedefini, meş'um emellerini kolaylaştırmaktan başka bir işlev görmemektedir. Sonuç ne olursa olsun, siyasi karar vericilerin de sağduyuyu/akl-ı selimi bir kenara koyma, öfkeyi merkeze alma lüksü olamaz. Hiç kimsenin, öfkesine yenilerek bu coğrafyada Müslüman ahâliyi birbirine kırdırmak isteyen güç ve örgütlerin meş'um emellerine hizmet etmeye; İslâm Dini'nin geleceğini karartmaya hakkı yoktur. Aksi takdirde, krize dönüşme eğilimi gösteren sorunun/sorunların çözümü mümkün olmayacağı gibi kronikleşerek daha büyük ve uzun süreli kaoslara yol açacaktır.
#Çözüm süreci
#hdp
#kandil
#kck
9 yıl önce
Çözüm Süreci, PKK ve kaos
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?