|
Ermeni Meselesi-5

Birinci Dünya Savaşı arifesinde, Ermeni-Batı ve Ermeni-Rus ilişkileri bir hayli gelişmiş durumdaydı. Kafkasyalı Ermeni grupları tarafından kurulan Hınçak ve Taşnaksutyun komiteleri Rusya ve Rusya'daki Ermeni grupları ile Osmanlı'ya karşı her türlü işbirliğine/ittifaka karar vermişlerdi. Bu komiteler Ermeni nüfusla meskun bölgeleri Osmanlı'dan koparıp bağımsız bir devlet oluşturmayı hedeflerken Çarlık Rusyası da bu bölgelere uzanıp tasallutu altına almayı planlamaktaydı. Zaten daha önce Kafkasya'yı denetimine alan Rusya, 1878'de Kars ve Ardahan'ı da işgal edip topraklarına katmıştı.



Bir hayli erken sayılabilecek bir devirde, 1244-45/1828-29 Osmanlı-Rus Harbi'nde ilk kez bir kısım Ermeni gönüllü birlikleri Rus ordusu saflarında yer almışlardı. (Ahmed Muhtar Paşa, 1244-45 Türkiye-Rusya Seferi Ve Edirne Muâhedesi, Erkân-ı Harbiye Reisliği Matbaası, Ankara, 1928)



1914 Haziranında toplanan 8. Taşnaksutyun Kongresi'nde, savaş ilanı durumunda, Rus ordusuna katılma ve Osmanlı ordusundaki Ermenilerin firar ettirilerek Rus tarafına katılmalarının sağlanması kararı alınır. (Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Sayı: 83, Mart 1983). Aralık 1914'te Hınçak komiteleri de Paris'te bir bildiri neşreder. Buna göre savaşta müttefik devletlerle, bilhassa Rusya ile ittifak içinde hareket edileceği ve Ermenilerin yoğunluklu yaşadığı yerlerde Müttefik devletler kuvvetlerine her türlü yardımın yapılacağı vaad ediliyordu.



Osmanlıların savaşa dahil olması akabinde, bir çok Ermeni Osmanlı ordusuna katılmak yerine firar ederek, Rusya tarafına kaçmışlardı.



Ruslar, Erzurum hududunu tecavüzle Osmanlı topraklarına girince buradan itibaren Taşnaksutyun ve Hınçakların örgütlediği Ermeni gönüllüler hem lojistik destek vermekte hem de, bölgede klavuzluk yapmaktaydılar. Ayrıca Müslüman köylerine girerek katliamlara da kalkışırlar. Özellikle Doğu Bayezid çevresindeki köylerde bir hayli Kürt nüfus katlederler. Binlerce Ermeni Taşnak/Hınçak gönüllüsü Rusların işgal hareketinde birlikte yer alarak Müslüman ahaliyi, Kürtleri bölgeden tasfiyeye yönelerek göçe zorlarlar. Erzurum, Bayezid, Muş, Bitlis, Van gibi vilayet ve sancaklarda Müslüman köylerinde, Kürt köylerinde etnik temizlik harekatına girişirler. Rus orduları ile birlikte girişilen bu etnik temizlik harekatlarında 350.000'i aşkın Müslümanın katledildiği resmi kayıtlarda yer almaktadır. (Ermeniler Tarafından Yapılan Katliâm Belgeleri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara). Bu katliam ve göçe zorlamalar Muş, Adilcevaz, Bitlis, Ahlat, Erciş, Van yörelerinde yoğunlaşır. Ruslar ve Ermeni komitacılarının tasallut ve katliamlarından kaçan yüzbinlerce kişi, bir kısım büyük Kürt aşiretleri başta olmak üzere daha, güvenli bölgelere iltica etmeye mecbur bırakılmışlardı.(Tuncay Öğün, Unutulmuş Bir Göç Trajedisi, Vilayât-ı Şarkiye Mültecileri, Babil Yayıncılık, 2004, Ankara). Katliamlar ve göçe zorlanmadan ailemiz ve mensup olduğu aşiretler de nasibini alır. O dönemde aile ve akrabalarımızdan çok kimse katledilir. Bunlardan Haydaranlı Aşiret Kaymakamı büyük dedemiz Ali Ağa en başta geleniydi. (Haydaranlı Aşiret Kaymakamı Ali Ağa'nın şehid edilmesi ile ilgili bakınız: Başbakanlık Osmanlı Arşivi/BOA, DH. E.UM, 93/37). Diğerleri ise Hamidiye Kürt Süvari Alayları reislerinden Haydaranlı Mirliva Kör Hüseyin Paşa'nın riyasetinde memleketlerini terk ederek Konya, Seydişehir ve Sarayönü çevresine iltica etmek durumunda kalmışlardı. Konya vilâyetinde müteferrik vaziyette Vilayât-ı Şarkiyye mültecileri olan Haydaranlı Aşiret mensupları yine Mirliva Kör Hüseyin Paşa ile birlikte Konya merkezde toplanarak 1919 sonu ve 1920' de peyderpey memleketlerine geri gönderilmişlerdi. (Bakınız. Belgeler: BOA, DH. KMS, 55-2/12; DH. ŞFR. 77/50; 91/227; 92/278;102/43;102/60;102/94;102/253). Rahmetli babam da bu esnada Konya'nın Sarayönü kazasında dünyaya gelmişti. Ermeni Taşnaksutyun çeteleri, Süphan Dağı eteklerindeki, Hırbesor, Arin, Koçeri, Pargat gibi tüm Kürt köylerini istila etmişti. Bitlis ve Van'da Müslüman ahalinin birçoğu katledilmiş Kale çevresindeki Van şehri tamamıyle yakılıp yıkılarak harabeye çevrilmişti.



Birinci Dünya Harbi'ndeki bu durum, Osmanlı/İstanbul hükümetini bu kritik savaş şartlarında farklı tedbirler almaya sevk eder. 1896'dan beri, Ermeni meselesinin çözümüne ilişkin Islahat planları devreye sokan Osmanlı idaresi, dış devletlerin müdahalesi ve Düvel-i Muazzama'nın muzaheretiyle örgütlenen komitacıların faaliyetlerini önleyemez. Osmanlı hükümetinde Ermeni nâzılar (bakanlar) olması da sadra şifa vermez. İttihat Terakki idaresi bu sefer çok daha keskin sert bir tedbire başvurur. Savaş hududu boylarında ve çevrelerinde bulunan Ermeni nüfusun savaş boyunca, güneyde daha güvenli bölgelere tehcir edilmesine karar verilir.



Zeytun, Maraş civarından başlanarak tehcir faaliyetlerine başlanır. (BOA, DH. ŞFR, 52/51; 52/102; 52/235; 52/286). Van ve Bitlis vilâyetlerindeki Ermenilerin de bu vilayetlerden ihracına karar verilir. (DH. ŞFR, 52/282)



Nihayet 16 B. 1333/30 mayıs 1915 tarihinde toplanan vükelâ Meclisi, Ermenilere ilişkin yüz yıldır tartışılan ünlü tehcir kararını alır. (BOA, MV.198/163). Tehcir kararı, belirtilen bölgelerden Urfa'nın güneyi ve Haleb'in doğu ve güney doğu cihetleriyle, Suriye vilâyetinin doğusuna sevk edilecek Ermenilerin güvenliğinin sağlanması, iaşe ve ibatelerine ilişkin tedbirlerin alınmasına ilişkin açık ifadeler barındırmasına rağmen, tehcir sırasında, yol boyunca cereyan eden acı hadiseler karşımıza yüzyıllık bir Ermeni meselesini çıkarmıştır.



Savaş esnasında, Bolşevik İhtilâli dolayısıyla Ruslar savaştan çekilerek, Rus Ordusu Kuzey Kafkasya'ya kadar tüm Osmanlı coğrafyasını boşaltmış. 1920'de o dönemde Erivan ve çevresinde kurulmuş olan Ermenistan hükümeti ile Gümrü Anlaşması imzalanmış, 1921'de Ankara Hükümeti muhatap alınarak Moskova ve Kars Anlaşması da imzalanmıştır. İttihat-Terakki idaresinin tamamen suutu ve Talat Paşa başta olmak üzere kadrosunun ülkeyi terk etmesinin ardından işbaşına gelen yeni idarenin mütareke döneminde kurduğu Divan-ı Örfi'de muhakemeler yapılır. Özellikle, tehcir hadisesi cürmünden dolayı birçok kimse gıyabında veya vicahen yargılanarak cezalara çarptırılırlar. (Bakınız. BOA, HR. HMŞ. İŞO. 108/2)



Ermeni meselesi, Lozan'dan sonra uzun süre pek gündeme pek gelmez, 1950'lerden itibaren güçlenmeye başlayan Ermeni diasporasının çabaları görülür. 1970'li yıllara gelindiğinde ise ASALA örgütünün Türkiye'nin diplomatlarına yönelik süikastleri baş gösterir ve 1980'li yıllara kadar süikastler zinciri birbirini takip eder. 90'lı yıllarda ise Avrupa ve ABD'de Ermeni Soykırımı Tasarıları gündeme getirilir. Bu tasarılar son yıllarda Avrupa ülkeleri parlamentolarına birbir kabul edilerek, Türkiye'ye yöneltilen bir sopa haline gelir. En son Alman Parlamentosu'nda da bu yönde bir tasarı kabul edilerek mesele daha sıcak bir safhaya girer.



Türkiye'nin ise, nerdeyse yüzyıla yakındır uzun vadeli projelere sahip olmaması, Ermeni meselesinin gündeme geldiği, güçlenen Ermeni diasporası karşısında, Batı kamuoyunda etkili bir lobiye sahip olamaması zor bir dönemece sevk etmektedir. Türkiye'nin Suriye ve Kürt meselesi başta olmak üzere boğuştuğu sorunların yanısıra Almanya'nın da artık muzaheretiyle Ermeni meselesinde daha da köşeye sıkıştırılması söz konusu. İki asra yakındır oluşan vesayet ve kendi sorunlarını içeriden çözebilme yeteneğini zaten büyük oranda kaybetmiş olması Türkiye'yi çok daha çetrefilli bir sürece sevk etmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'nin Kürt sorunu başta olmak üzere, kendi iç ve bölgesel sorunlarını çözmede daha uzun vadeli soğukkanlı projelerle çözme kabiliyetine sahip olması için sağlıklı bir yatırımın yapılıp, çaba gösterilmesi elzemdir.


#Ermeni Meselesi
#Ermeni diasporası
#Osmanlı
8 yıl önce
Ermeni Meselesi-5
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset