|
Hacc’daki kazalar ve Hicâz’ın statüsü-1
Çocukluk yıllarımızdan beri Hacc'daki toplu ölümlerle sonuçlanan kaza haberleriyle hep karşılaşırız. 1975'teki tüpgaz patlaması ile çıkan yangında yüzlerce hacının hayatını kaybetmesi, 1990'da El-Mu'aysem tünelinde 1500'e yakın insanın oluşan izdiham sonucu yaşamını yitirmesi gibi feci olaylar birbirini sürekli takib ediyor.

En son, 11 Eylül günü, Mescid-i Harâm'ın genişletilmesi çalışmalarında kullanılan vinçlerden birinin Metâf alanına, Ka'be'yi tavaf eden insanların üzerine düşmesi ile 107 kişinin hayatını kaybetmesi ve Perşembe, Bayram'ın ilk günü organizasyon bozukluğu yüzünden Cemerât-Müzdelife yolunda karşı karşıya gelen kalabalık grupların izdiham nedeni ile birbirini ezip, çiğneyerek 753 kişinin hayatını kaybetmesine ve 887 kişinin yaralanmasına yol açtı. Bu son iki hadise, Hareymen-i Şerifeyn'in Hicâz'ın ve Hacc/Umre Ziyareti organizasyonu konusunu yeniden tartışmaya açtı.

Tarihte Hicâz”ın, Haremeyn-i Şerifeyn»in idaresine ilişkin tartışma ve çatışmalar pek eksik olmamıştır. Emevilerin İslâm Dünyasında idareyi ele almalarından beri süregelmektedir. Bugün, son hadiseler Haremeyn-i Şerifeynin idaresi, Hicâz'ın statüsü konusunun gündeme getirilmesini adeta farz kılmaktadır.

1517'den 1916-18'e kadar Osmanlı idaresinde kalan Hicaz bölgesi, son Mekke-i Mükerreme Emiri Şerif Hüseyin Paşa'nın İngilizlerle işbirliği yaparak isyan etmesi ve Birinci Cihan Harbinin Osmanlı Devletinin dağılması neticesini vermesi ile Hicaz isyancı Şerif Hüseyin Paşa ve oğullarının eline geçer. Ancak, Necd bölgesinde “İhvân Fırkası” adı altında, Suud ailesinden Abülazîz bin Abdirrahman'ın liderliğinde örgütlenen Vahhabî toplulukları, 1925'te İngilizlerin desteğiyle Şerif Hüseyin Paşa ve çocuklarına galebe çalarak Hicaz'ı/Haremeyn'i de ele geçirirler. Bu tarihten beri Hicâz'ın/Haremeyn'in idaresi Suudî Hanedanı/Krallığının ve yönetim ortaklarının elindedir.

Ancak, Suudî Krallığı, bugüne değin Hicâz'da sevk ve idareyi gerektiği şekilde yürütemediği gibi, marjinal Katı Selefî akidesiyle bu mukaddes beldelerimizin hürmet ve siyânetine de asla riâyet etmemektedir. Hulefâ, Ashâb, Ehl-i Beyt vs. İslâm büyüklerinin mekâbir-i Şerifeleri bu akide doğrultusunda, “Şirk/cahiliye” gereçesi ile ortadan kaldırıldıkları gibi, İslâm Medeniyet ve Kültür birikiminin nişâneleri olan ve Hz. İbrahim (a.s) 'den beri binlerce yıllık mâziyi hatırlatan tarihi eserler, Meşâ'iru'l-Harâm, mesâcid ve ebniye bir bir ortadan kaldırıldı. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere yoğun bir betonlaşma ve gökdelenler, AVM'ler ve Towerlar ile tümü ile Manhattan, Detroit, Michigan kentleri gibi tanınmaz hale getirildiler.

Bununla kalınmayarak, Hacc ve Umre ziyaretlerindeki organizsyonlarda ciddi bir lakaydlık hüküm sürmektedir. Dikkat edilirse, son 40 yılda vuku bulan kazaların neredeyse, son vinç kazası hariç, tamamı Cemerât bölgesi ile Arafat arasındaki mekanlarda, Şeytan Taşlama ve Vakfe alanlarında cereyan etmektedir. Onca hadiseye rağmen halen izdiham kazaları hiç eksik olmamaktadır. Ve bu yöndeki sorunların halline ilişkin tedbirler alınmamakta, organizasyondaki laçkalık süregelmektedir. Suudi idaresi, Haremeyn'deki Hacc ve Umre organizasyonlarında, yüzlerce farklı ülke vatandaşı olan Müslümanlar ziyaretçi olarak bulunmasına karşın, hiçbir başka ülke ile işbirliğine yanaşmamakta, bunu otorite ihlali olarak değerlendirmektedir. Oysa, Perşembe günkü fâciada ölenler arasında hiç Suudi vatandaşı bulunmamaktadır. Çünkü, Suudi idaresi Haremeyn'in sevk u idaresine sadece otorite ve kontrol sağlama ve devletinin güvenliği açısından bakmakta, Hacc ve Umre ziyaretçileri ile bunların geldiği ülkelerin güvenlik, hürmet ve siyânetine asla riâyet etmemektedir. Suudi idaresinden kaynaklanan organizasyon, sevk u idare problemleri daha Hacc ve Umre ziyaretçilerinin ziyaret ve yürüyüş alanlarında başlamaktadır. Buralarda neredeyse hiçbir nizam ve intizam sağlanamadığı gibi, her iki şehirde normal şehir hayatı da sürdürülmektedir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'de halen ciddi bir mukim nüfus bulunmakta, Üniversiteler başta olmak üzere bir çok kurum yer almaktadır. Oysaki, dünyanın bu kadar kalabalıklaşıp, motorlu ve hava taşıt araçları ile ulaşımın olabildiğince kolaylaştığı son yüzyılda, Mekke ve Medine'nin, Haremeyn bölgesinin, sadece Hacc ve Umre ziyaretlerine ve ziyaretçilere hizmet edecek nüfusa tahsisi gerekirdi. Maalesef bu anlamda herhangi bir ilerleme söz konusu değil. Her iki şehrin mukim nüfus kalabalığından arındırılması icab ederdi. Bunun yerine Haremeyn'in genişletilmesi için bir çok kutsal mekan ve tarihi eser ortadan kaldırılıp kurban edilmektedir. Örneğin, Mukaddes Ebu Kubeys tepesi/dağı ile Ecyad Kale ve tepesi ortadan kaldırılmış, ancak Harem/Metâf sahasına ilave edilmek yerine, Saray, Zemzem Tower, AVM'ler vs. yapılar inşâ edilmiş. Medine-i Münevvere'de ise, Hz. Ebu Eyyub-i Ensari'nin, Hz. Ebubekir'in (r.a) evi, Hz. Resul-i Ekrem'in (S.A.V) peder-i mâcidleri Abdullah bin Abdilmuttalib'in kabr-i şerifleri gibi mekanlar tümü ile yok edildi.

Haremeyn'de bu problemlerin yanı sıra, Hacc ve Umre ziyaretçilerinin hastalık, kaybolma vs. acil durumlarına ilişkin de ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bölgedeki Hastahane ve klinikler son derece yetersiz olduğu gibi başka ülkelerin en azından kendi hacıları/vatandaşları için klink veya hastane açmalarına izin verilmemektedir. Meselâ, kırk yılı aşkın Medine-i Münevvere'de mücâvir olarak yaşayan Batman-Bécirmanlı Hacı Seyyid Muhammed, hastalandığında Suudi hastanelerinde yeterince bakılmadığı için, birkaç kez Türkiye'ye getirilerek tedavisi yapılır, son hastalığında ise yine aynı gerekçelerle yakınlarınca uçakla Türkiye'ye gönderilir ancak uçak havada iken hayatını kaybeder ve 40 yıl mücavir kaldığı Medine'de defnedilme şansını bulamaz. Hacc ve Umre ziyaretçilerinin kaybolması durumunda ise, Haremeyn'de hiçbir kayıp bürosu ve bununla ilgili herhangi bir birim bulunmamaktadır. Kayıp olayları bir çok Hacc ve Umre ziyaretçi gruplarının korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.

Ayrıca, Hicaz'da Hintliler ve Mısırlılar başta olmak üzere, bir çok yabancı işçi çalıştırılmasına rağmen, kolluk kuvvetleri ve güvenlikten sorumlu kimseler sadece Suudi vatandaşlarından seçilmekte can ve mal güvenliği başta olmak üzere, kontrol ve güvenliği sağlamada son derece yetersiz kaldıkları gibi Hacc ve Umre ziyaretçilerine yönelik davranışları çoğu zaman olumsuz yöndedir.
#hac kazaları
#Hicâz
#Hacc
#Hacı Seyyid Muhammed
9 years ago
Hacc’daki kazalar ve Hicâz’ın statüsü-1
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler