|
Rusya-Suriye hattı ve Türkiye-4
Birinci Cihan Harbi/Harb-i Umumi, milâdi 20. Asrın statükosunu belirleyen savaşlar zinciriydi. Bu harp Osmanlı, Avusturya-Macaristan devletlerinin, Prusya-Alman İmparatorluğunun sonunu getirdiği gibi, hanedanların da tasfiyesine yol açar. Avusturya-Macaristan ve Prusya-Almanya'daki Habsburg hanedanının ortadan kalkması ile neticelendiği gibi Rusya'da da 1917'de Menşevik ve Bolşevik devrimleri ile Çarlık/Romanov hanedanı kanlı bir şekilde tasfiye edilir. Lenin ve arkadaşları tarafından Çarlık Rusyası, Marxist ideoloji doğrultusunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (Sovyetler Birliği) ne dönüştürülür.

Dört yıl imtidad eden Birinci Cihan Harbi sonucunda, Alman imparatorluğunun başını çektiği Osmanlı Devletinin de içinde bulunduğu Mihver devletleri, İngiltere'nin başını çektiği, Rusya'nın da içinde bulunduğu Müttefik devletler tarafından mağlüp edilir. Osmanlı topraklarının çok büyük bölümü işgale uğrar. Arap Yarımadası, Filistin, Suriye ve Irak tümü ile elden çıkar . İngiliz-Fransız işgaline maruz kalır. Rusya ise Erzurum cephesinden güneye yönelerek Van'a ve Siirt hattına kadar ilerler. 1917'deki Bolşevik Devrimi ile Rusya savaştan çekilir ve Rus orduları işgal ettikleri bölgeleri Kuzey Kafkasya hattına değin boşaltır.

Rus ordularının boşalttığı bölgeler, Bakü dahil Kazım Paşa idaresindeki Osmanlı üçüncü ordusunun denetimine girer. Ancak, 1919'daki Erzurum ve Sivas Kongrelerinin bir neticesi olarak 23 Nisan 1920'de Ankara'da Meclis toplanıp, TBMM hükümeti kurulunca, yeni hükümet bazı beynelmilel anlaşmalara imza atar. İlk anlaşma, 3 Aralık 1920'de Ermenistan ile Gümrü'de yapılır. Bu anlaşma ile Aras ve Çıldır gölleri iki ülke arasında sınır olarak belirlenir. Ancak ertesi gün Ermenistan'ın yeni Sovyetler Birliği güçlerinin denetimine girince bu anlaşma tanınmaz. Ankara'daki TBMM hükümeti ile 1921'deki Moskova ve Kars Anlaşmaları ile Doğu sınırları tamamen belirlenmiş olur. Azerbaycan, Nahcivan, Batum ve Çevresi kaybedilir. Bunun karşılığında Sovyetlerden alınan silahlar Ege'deki Yunan işgaline karşı açılan İstiklal Harbi cephelerine gönderilir. Yine 1921'deki Fransa ile olan Ankara Anlaşması ile TBMM Ankara hükümeti Suriye üzerindeki haklardan tümüyle vazgeçerek burayı Fransızlara bırakır. Bu anlaşma ile-Hatay hariç- Suriye ile olan bugünkü sınırlar çizilmiş olur.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği olarak nispeten kuzeye çekilen Sovyetlerin güneye, Balkanlara ve sıcak denizlere sarkma/açılma hayal ve politikaları ise asla sona ermez. Stalin döneminde Sovyetler Birliği içinde gücünü tahkim eden Sosyalist sistem, II. Cihan Harbi'nde Hitler Almanyasının Leningrad/St. Petersbourg'a kadar ilerlemesi ile çok büyük kayıplara uğramışsa da, galip/müttefik devletlerin yanında (İngiltere, ABD) yer alarak savaş sonunda Orta Avrupa'ya kadar ilerleme şansını yakalar. 1945'teki Yalta konferansı bunun galip devletler nezdinde adeta tescili de olur. Estonya, Letonya gibi Baltık devletlerini de topraklarına katan Sovyetler Birliği; diğer galip devletlerin güçleri ile birlikte Alman topraklarının işgaline de katılır. Sonradan Doğu Almanya olarak bilinen bölgeler dahi Rus/Sovyet işgal bölgesine girer. Sovyetler Birliği topraklarını Baltık Denizi ve Eski Polonya'nın bir kısmına doğru genişlettiği gibi, Soğuk Savaş döneminde Nato/Kuzey Atlantik ittifakına karşı oluşturduğu Varşova Paktı ülkeleri ile nüfuzunu Orta Avrupa'nın içlerine kadar tevsî eder.

Özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, Marxist/sosyalist ideolojinin hamisi ve yayıcısı olarak bunun üzerinden de, iki bloklu dünya sisteminde nüfuz alanını dünyanın bir çok farklı coğrafyasına yayar. 60'lı 70'li yıllardaki Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika'daki birçok gerilla hareketlerine hamilik yaparak ve bir yandan Küba diğer yandan Vietnam'daki-ABD müdahalesi ile uzun süren Vietnam savaşına rağmen- Sosyalist rejimlerle bu gücünü artırır. Türkiye ise, Soğuk Savaş döneminde ABD öncülüğündeki Nato'da yer alarak Sovyetlere karşı konuşlanmış olur. İran, Irak ve Pakistan ise Bağdat Paktı içerisinde Türkiye ile birlikte bu blokta yer alır. 1923'te Lozan'da Batılı ülkeler nezdinde çizilen sınırlar dahilindeki toprak bütünlüğünü teminat altına alan Türkiye, II. Cihan Harbi akabinde Nato ittifakı içinde yer alarak Stalin/Sovyet tehdidine karşı Lozan'ı Nato himayesine almış olur.

1952'de Mısır'da Hidiv-Kavalalı Hanedanına karşı gerçekleştirilen askeri darbe, ardından 1954'te Albay Cemal Abdünnâsır'ın yönetimi devralması ile başlayan süreçte, Orta Doğu dengelerinde Sovyetler lehinde değişim olur. Nasır'ın Sosyalizm soslu, Seküler Arap milliyetçiliğine dayanan askeri-ideolojik idaresi tüm Arap dünyasında kasırga gibi eser. Temmuz 1958'de Irak'ta Şerifler Hanedanı ve Nuri Said Paşa idaresine karşı General Abdülkerim Kâsım tarafından gerçekleştirilen, Bağdat Paktının dağıtan kanlı darbe ile bu ülke Nasırcı Sosyalist Arap milliyetçiliği dalgası kervanına katılır. Ardından Suriye'de ve sonra Irak'ta yine bu zihniyete dayalı Baas Partilerinin iktidara gelmeleri, Aden merkezli Güney Yemen'de Sosyalist bir cumhuriyetin kurulması Orta Doğu'da Sovyet-Sosyalist nüfuzunu bir hayli yayar. Böylelikle Nato ülkesi olan Türkiye'nin güneyi Sovyet yanlısı bir kuşakla çevrilmiş olur. Sovyetler Suriye'nin Akdeniz'deki Tartus limanını askeri üs haline getirir.

Yine aynı dönem aralığında 6 Ekim 1973'te Mısır, Libya ve Suriye'nin ortaklaşa İsrail'e karşı başlattıkları Yom Kippur savaşının Arap ülkelerinin lehine neticelenmemesi Mısır'ı zamanla Sovyet kampından uzaklaştırır. Zaten Abdünnâsır döneminde, 1967 'deki 6 Gün Savaşı İsrail için büyük bir zafer, Arap ülkeleri için ise büyük bir yıkım olmuştu. Ürdün tüm Kudüs ve Batı Şeria'yı kaybederken, Suriye Golan tepelerini, Mısır ise tüm Sina yarımadasını kaybetmişti. Bu tecrübeler, Abdünnâsır'dan sonra Mısır'da işbaşına gelen Enver Sedat'ı farklı arayışlara iter. Sovyetlerden uzaklaşan Sedat, 1977 Kasımında İsrail'e sürpriz bir ziyarette bulunarak çok farklı bir kulvara girer. 1979'da ABD'nin öncülüğünde İsrail'le Camp-David anlaşmasını imzalar.

1979'daki İran Devrimi, İran'ı bölgede ABD müttefiki-jandarması olma konumundan çıkarıp karşıt bir konuma yöneltirken 1980'de başlayıp 8 yıl süren İran-Irak savaşı, Irak'ı bir süreliğine Sovyet yörüngesinden çıkarıp, ABD'nin müttefiği haline getirir. Aynı dönemde Afganistan ise Sovyet işgaline maruz kalır.

Aynı zaman'da, 1982'de İsrail geçici bir süreliğine de olsa, Filistin Kurtuluş Örgütünün eylemlerini bahane ederek, Lübnan'ı Beyrut'a kadar işgal eder. Yasir Arafat'ın Beyrut'taki merkez karargahı kuşatılır. 1964'te örgütünü Kudüs'te kurup, 67 Savaşındaki ağır yenilgi sonrasında Ürdüne çekilen Yasir Arafat 1970'teki kanlı Kara Eylül olayları ile Ürdün'den de uzaklaştırılmış, Lübnan'a gitmişti. Şimdi ise, Lübnan'dan da uzaklaştırılıyordu. Uzun süren müzakerelerin ardından İsrail kuşatmasının kaldırılmasına karar verilir. Ancak, Yasir Arafat, 8000 civarında Filistinli ile birlikte Tunus'a gönderilir. 1964'te El-Fetih'i Filistin'nin göbeğinde, Kudüs'te kuran Yasir Arafat, 1982'de kendisini örgütü ile birlikte ta uzaklarda, Tunus'ta buluyordu. Bu acı tecrübe Yasir Arafat'ı da farklı arayışlara iter. 1960'lı yıllardan beri Sovyetlerle var olan ilişkilere tamamen son verilir. FKÖ, Sosyalist çizgiden tümü ile uzaklaşır.

1990'lara gelindiğinde, Sovyetler birliği, Varşova Paktı dağılıp Doğu bloku çöker, Orta Ve Doğu Avrupa'daki Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Çekoslovakya başta olmak üzere Sosyalist rejimler devrilir. Ardından Yugoslavya bile dağılır. 1991'deki askeri darbenin akamete uğraması ile Sovyet cumhuriyetleri de dağılır. Boris Yeltsin'in idaresindeki Rusya Federasyonu ortaya çıkar.

Orta Doğu'da ise 1990'daki Kuveyt'in Irak-Saddam tarafından işgali, ardından Birinci Körfez savaşı bölgede yeni bir dönemin kapısını aralar.

Devam Edecek.
#Orta Doğu
#Yasir Arafat
#İran Devrimi
#Suriye
#Sovyetler birliği
#Doğu bloku
٪d سنوات قبل
Rusya-Suriye hattı ve Türkiye-4
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler