|
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-1
Son seçim sonuçlarının oluşturdu tablo sadece Türkiye değil bölge dengelerini etkileyebilecek bir netice olarak karşımıza çıkıyor.. Uzun süredir Kürt sorunun oynadığı başat rol, ulus-devlet sisteminin ve Sykes-Picot mutabakatının belirlediği snırların/statükonun çözülüşü bunun esas zeminini teşkil ediyor.

Bir imparatorluk bakiyesi mahiyetinde olan Türkiye, Lozan Antlaşmasıyla, sınırlarını, Batılı/Büyük Devletler nezdinde garantiye almıştı. İngiltere ve Fransa'nın başını çektiği Birinci Cihan Harbi'nin galip devletlerinin bu garantisi/teminatı, yeni cumhuriyetin, tüm laikliği/batılılaşmayı öngören radikal reformları; Dindar Müslüman, Müslüman Kürt ve Alevi hareketlerine yönelik son derece acımasız/kanlı bastırma yöntemlerine rağmen toprak bütünlüğünü ve varlığını koruyup ayakta tuttu. Lozan'da oluşan statüko/teminat İkinci Cihan Harbi akabine kadar devam etti. Bu tarihten sonra Türkiye'nin BM'ye ve Nato'ya girişi, Bağdat Paktı Türkiye için yeni bir güvenlik alanı ve Konsepti oluşturdu. Lozan'ın getirdiği teminat bu kez Nato Şemsiyesi altında kendini sürdürdü. İki bloklu Dünya'da, Sovyet/Doğu blokuna karşı Nato'da yer alan Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Batı/Nato blokunun Güneydoğu kanadı olarak varlık gösterdi. 90'lı yıllara gelindiğinde ise, Sovyet/Doğu bloku, Varşova Paktı çözüldü. İki kutuplu dünya sistemi çöktü. Soğuk Savaş döneminde, Sovyet/Doğu blokuna, Varşova Paktı'na karşı yapılanmış olan Kuzey Atlantik Paktı/NATO'nun konsepti değişti. Bu konsept değişikliğinde Türkiye'nin konumunun da değişiklik göstermesi gerekiyordu. Açıkçası, Türkiye bu yeni konsept de artık eski öneme sahip olmayacaktı. Eskisi gibi güvenliği ve toprak bütünlüğü teminat altında olmayacaktı. Lozan Antlaşması imzalanırken İsmet İnönü “80 yıl daha kazandık” demiş. Ancak bu seksen yılda Türkiye'de hep statüko korunmuş, fırsatlar değerlendirilmeyerek ülkenin büyüme göstermesi her defasında önlenir. Tam da bu dönemde, Konsept değişikliğini iyi algılayan Merhum Turgut Özal yeni arayışlara yöneldi. Ancak, içeride statükocu Kemalist kadroların direnişi ve Özal'ın erken ölümü bu yöndeki teşebbüsleri akim bırakır. Sonrasında ise koalisyonlar ve 28 Şubat süreçleri yılların heba olup fırsatların elden kaçmasına yol açar.

Sonraki dönemde ise, derin devlet içerisindeki bazı odaklar, Türkiye'nin iki seçenekle karşı karşıya olduğunu belirler. Onlara göre: ”Bu ülke ya büyüyecek, ya da parçalanacak”. Ve bu yönde büyüme seçeneğini işaretlediler. Nihayet, bu yönde adımlar atmaya çalıştılar. Nedense 2010-11'e kadar bu strateji daha bir teenni ve daha az sorunlu bir şekilde yürümekteydi. Bu tarihten sonra ise, Tunus'ta başlayan “Arap Baharı” hareketlerinin oluşturduğu atmosferin etkisiyle teenni bir tarafa bırakılarak dipsiz, içinden çıkılamayacak maceralara yönelindi. Almanya'nın her iki Cihan Harbi'nde uyguladığı “İki Ateş Hattı” stratejisi/macerasına benzer bir tutumla kısa sürede sonuç alma hedeflendi. Ancak, kısa zaman zarfında Arap Baharı bir şekilde Mısır, Libya, Yemen ve Suriye başta olmak üzere tam bir Hazan'a dönüştü. Her şey olabildiğince uzayarak kaos ve karmaşaya dönüştü. Burada öngörülmeyen başlıca üç nokta 1- Başta USA/ABD olmak üzere Batılı Devletlerin aldığı/alacağı tutumlara ilişkin gereksiz iyimserlik ve bunun hayal kırıklığına dönüşmesi. 2-Hemen hükümetleri devralması beklenen, hayal edilen Müslüman Kardeşler Hareketinin hiç de hayal edildiği gibi, Arap halkları/kitleler nezdinde büyük bir karşılığının bulunmadığı gerçeği; 3- Ve en başat olanı da Kürt Sorununun Bağımsız değişken olarak bu denklemdeki yeri. Derin devlet içerisindeki bu odaklar büyüme seçeneğini seçerken, saydığım hususları hiçbir şekilde öngöremedikleri gibi büyüme stratejisini Neo-İttihatçılık/Enver Paşacılık anlayışı üzerinden tam bir maceracılık temeli üzerine inşâ ederek ölümcül bir stratejik hataya imza atmış oldular.

Ak-Parti iktidarının, geçmişte esasını teşkil eden, Milli Görüş Siyasetinin kısa vadede anlık sonuç almaya/devşirmeye dayalı; uzun vadeli stratejilere hiçbir şekilde sabretmeyen/aceleci siyaset tarzına alışmış bir kısım kadroları da büyük ölçüde “Yeni Osmanlılık- Osmanlı'ya Dönüş” nosyonu ile bu odaklar tarafından buna ikna edildi.

Bu siyaset tarzının anlık/vadesiz sonuç almaya yönelik aceleciliği, uzun vadeli stratejilere sabırsızlığı stratejik anlamda, uzun vâdede bu ülkeye fazla bir şey kazandıramazdı. Uzun vâdeli stratejilere anlık sonuç devşirme sabırsızlığıyla/acelecilikle hep soğuk bakıldı. Bu siyaset tarzının pragmatizmle bütünleşen kolaycı/aceleci/sabırsız yönü, Kürt Sorunu gibi bir kısım temel ülke meselelerini görmesini engelledi. Bu yön, mevcut enerji ve potansiyeli geleceğe taşımak yerine önemli ölçüde anlık tüketim malzemesi haline getirdi. Bu anlamda, uzun vadeli stratejiler üretme yönünde radikal bir dönüşüm içerisinde olunmadan, bunlara teşebbüs edilmesi, böyle maceralara girilmesi olumlu sonuçlar alınmasını pek mümkün kılmazdı.

Kürt Kartı, uzun yıllar kesinlikle bu siyaset geleneğinin elindeydi. Buna rağmen Milli Görüş Siyaset geleneğinden gelen partiler uzun yıllar bu kartın kendi ellerinde olduğunu bir türlü göremedi, görmek istemedi. Gelinen noktada, bu geleneğin siyasi kurumları 1980'lerden beri Kürt kartı elinde olmasına, bütün teveccühlere, direnmelere rağmen devlet ve PKK baskısı kıskacından kurtulmak isteyen Kürtlere, kitlelere ,”Orta Anadolu MHP'ye geçer” endişesiyle sürekli limanları kapattı. Oysaki, 70'li yıllardan beri zaten Dindarlığı/dini duyarlılığı ile bilinen bölgenin dindar unsurları, bu siyasi harekete hep yakın durmaktaydı. Hatta, bölgede Kürt Siyasi hareketlerinin geçmişte sembol/idol olarak gördükleri şahsiyetlerin yakınları ve aileleri de MSP-RP çizgisinde yer almıştı Kürt hareketinin öncüleri ve idolleri olarak kabul edilen aileler bunda başta gelmekteydi.

Devam Edeceğiz.
#Sykes-Picot
#Lozan Antlaşması
#ışid
#pyd
#suriye
#Kürt hareketi
9 yıl önce
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-1
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset