|
Tasavvuf, tarikatlar ve cemaatler-5

İslam coğrafyasında, tarihimiz boyunca Tasavvuf ve tarikatlar Ümmet'i ayakta tutan önemli bir müessese/zemin olarak vazife görüp fonksiyon icra etmişken, aynı zamanda içinde bulunduğu ictimâî ve siyasi vaziyeti de yansıtmıştır. İçinde bulunduğu hal u ahvâlden müstağni de değildir. Binâberîn, âlem-i İslâmın içine girdiği inkıraz ve çöküşlerden nasibini almıştır. İslâm âleminin parlak bir medeniyet ortaya koyduğu zamanlarda Tasavvuf ve tarikatlar zirve dönemlerini yaşamış ve bunun oluşmasında büyük katkıları olmuştur. İnkıraz hâsıl olduğu devirlerde ise, menfi surette nasibini almıştır.



Eskiden, Tasavvuf ve bunun cemiyet içinde müesseseleşmiş hali olan tarikatlar, bunların mekanları olan Dergahlar/Zaviyeler bulundukları coğrafyada, melikler ve emirlerle alakaları bulunur, çoğu zaman bunlar tarafından da himaye edilirlerdi. Elbetteki, bu husus, meliklere ve ümeraya müdahene etme onlara bend olma makamında değildi. Bu, daha önce de belirttiğimiz gibi, Ebu Haşim Es-Sufî'ye Remle'de ilk dergah'ın inşa edilmesi ile başlamıştır. Selahaddin-i Eyyubî'nin, Harran'da irşad faaliyetlerinde bulunan kibâr-i mazinneden, büyük velî Hayat bin Kays El-Harrânî (Vefatı: 581/1185-86. Türbesi halen Urfa-Harran'da en önemli ziyaretgâhtır) ile olan alakası ve duâsını alması bu konuda önemli bir örnektir.



Tasavvuf ehlinin bir kısmının içinde bulunduğu hal, mertebe ve istiğrak hali ve dışa vuran şathiyeler, bazen dünyevi olarak onların başına belalar da açmıştır. Hallâc-ı Mansur'un idamı bu kabildendir. Hatta, Heyâkilu'n-Nur Sahibi Şihabuddin Es-Sühreverdi El-İşraki El-Maktul'ün idamı da bunun dışında sayılmaz. Bir kısım ünlü mutasavvıfların şathiyeleri bilinmektedir. Bayezid-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi çok büyük mutasavvıflara dahi, te'vil edilebilecek durumda olsalar da, bazı Allah'ın Cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı şathiyeler isnad edilmiştir. Ruzbihan El-Baklî gibi, “Arâisu'l-Beyân Fi Hakâiki'l-Kur'ân” adlı önemli bir işârî tefsirin (Arâisu'l-Beyân Fi Hakâiki'l-Kur'ân, Bombay/Mumbai, 1301) sahibi büyük bir zâtın Keşfu'l-Esâr adlı eserinde çok fazla şathiyeye rastlanmaktadır.(Doç. Dr. Nazif Hoca, Rûzbihân El-Bakli ve Kitâb Kâşf Al-Asrâr'ı İle Farsça Bâzı Şiirleri, İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. İstanbul, 1971). Rûzbihân El-Baklî'nin Keşfu'l-Esrâr'ında Şathiyyelere rastlanılmasına rağmen, işârî tefsirinde ve Kitâbu Meşrebi'l-Ervâh'ında rastlanılmamaktadır.(Kitâbu Meşrebi'l-Ervâh/1001 Makâm, Neşreden: Nazif Hoca, İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. İstanbul, 1974) Buna benzer şathiyeler Yunus Emre'nin divânının bazı yerlerinde rastlanmaktadır.( Yunus Emre Divânı, Yazma, Fatih (Süleymaniye) Kütüp. No:3889, Tıpkı Basım, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara, 1991). Şathiyeler Tasavvufta istiğrak halinde söylenen, dışa vuran bazı ifadeler olduğundan, te'vile açıktır.



Bu tür tasavvufi mertebeler ve istiğrak hali dışında bir kısım tarikat erbabının, buna benzer sözleri ve temayülleri ise, Şer'-i Şeriften, Kur'ân ve Sünnet'ten, Nusûs-i Şer'iyye'den açık sapmalara yol açmış, bunlar ilhad ve zındıka mesleğine sürüklenmiştir.Tasavvufu bilen ilim erbabı bunun ayrımını yapabilmiştir.Bunlardan Ehl-i Sünnet akidesinden tümü ile ayrılarak müfrit bâtıniliğe temayül gösterenler olduğu gibi, Rafızilik meşrebine kayanlar da görülmüştür. Bunlardan yola çıkılarak, Seyr u Süluka dayalı Ma'rifet ve inkişâf-ı Hakâik-i İmaniye olarak asırlarca insanlığı Tevhid'in hakikati zemininde terbiye ve irşad eden bir yol suçlanamaz. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Mektubât-Telvihâtı Tis'a Risâlesinde Tasavvuf ve tarikatla ilgili şu tarifleri yapmıştır:



“Bilin ki, Allah'ın dostları/Velileri için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.” (Yunus Sûresi, 10:62)



Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr u sülûk nâmları altında şirin, nuranî, neşeli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki, o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap, ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler..



Tarikatin gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi'rac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalp ayağıyla bir seyr u sülûk-i ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhûdî hakaik-i imaniye ve Kur'âniyeye mazhariyet; “tarikat,” “tasavvuf” namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.



Evet, şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i mâneviyesi hükmündedir. Evet, insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misilli, kâinatın bir nevi merkez-i mânevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-i beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu, had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar gösteriyorlar.



İşte, madem kalp ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek hâletinde bir şecere-i azîmenin cihazâtını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde derc edilmiştir. Elbette ve herhâlde, o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişâfını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş; elbette o kalp dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vâsıta, velâyet merâtibinde zikr-i İlâhî ile tarikat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir.” (Mektûbat, Telvihât-ı Tis'a)



Osmanlı döneminde, tarikatlar, umumiyetle belli bir disiplin içinde, manevi terbiyenin merkezinde yer almış özellikle, Rumeli'de İslâm'ın yayılışı Tasavvuf/tarikatlar vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Hatta, Anadolu Selçukluları döneminde, Deşt-i Kıpçak, Kırım ve Dobruca 'da İslâmın yayılışında Şeyh Sarı Saltuk'un faaliyetleri kaynaklarımızda yer almıştır.(İbn Es-Serrac Ed-Dimeşkî, Teşviku'l-Ervâh Ve'l-Kulûb İla Zikri Allâmi'l-Guyub, Amcazade (Süleymaniye) Kütüphanesi, No:272, vr. 190-181; Tuffahu'l-Ervah, Princeton Univ. Library, Garret, 97, Vr. 194-202) .Zaman zaman bazı tarikart şeyhlerinin uygun olmayan davranış ve filleri cezâi takibata dahi uğramıştır. Şeyhülislâmlık makâmı bunun en önemli kontrol mekanizması olmuştur. Şeyhülislâmlar, Tarikat ve Dergâhları kontrol eden, zaman zaman zabt u rabt altına alan fonksiyonlar içra ettikleri gibi tarikatlara intisap da etmişlerdir. Osmanlı'nın Alâeddin El-Arabi; Molla Hüsrev ve Zembilli Ali Cemâli Efendi gibi Şeyhülislâmlar Zeyneddin El-Hâfî'nin kurduğu Zeyniyye tarikatına intisap etmişlerdir. Hatta Şeyhülislâmlardan ve ulemadan bazıları vefatlarında mensup oldukları tarikatlarınn dergahlarına defn edilmişlerdir. Şeyhülislâm Molla Hüsrev Efendi ve Haşiyeler sahibi Allâme Hayâli, İstanbul'un ilk kadısı Hızır Çelebi'nin oğulları Müftü Ahmed Paşa ve Yakup Paşa Bursa'da, Zeyniler Asitânesinin kabristanında medfundurlar. Sultan II. Selim'in Hocası Allame Atâullah Efendi ve Oğlu Kadıasker Şems Efendi İstanbul'da Zeyni Şeyh Ebu'l-Vefa Dergahı kabristanında medfundurlar.İstanbul Bâyezid Camii bitişiğinde kütüphanesi bulunan Şeyhülislâm Hacı Veliyuddin Efendi vefatında (Vefatı:13 Cemâziyelâhir 1182/25 Ekim 1768 Salı), müntesibi olduğu Nakşibendiyye-i Müceddidiyeden Eyüp-Otakçılardaki Şeyh Murad-ı Münzevî dergâhına defn edilmiştir.



19. yüzyılda, özellikle Tanzimâttan sonra bir ölçüde, batılılaşmanın ve merkeziyetçileşmenin etkisi ile tekâya ve zevâyayı zabt u rabt altına almak maksadına matuf olarak 1285/1868 tarihinde Meşihat-ı İslâmiye bünyesinde Meclis-i Meşâyih müessesesi tesis edilir. Ve ilk Meclis-i Meşâyih riyasetine Yenikapı Mevlevihânesi Postnişîni Osman Selahaddin Efendi getirilir. 1922 yılına kadar fiilen ve resmen bu meclis vazifesini ifâ eder. Bu döneme kadar altı safha geçiren bu müessese, zaman zaman kanun ve nizamnamelerle değişikliklere uğratılır, özellikle 1327 tarihli kanun ile kurumun işlev yetki alanları bir hayli kısıtlanmış, meclis azaları üçe düşürülmüştür.



Devam Edecek.

#Tasavvuf
#Tarikatlar
#Cemaatler
8 yıl önce
Tasavvuf, tarikatlar ve cemaatler-5
Şerif Hüseyin’in milenyum artıkları makus tarihlerini hortlatırken…
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti