|
Terör, kaos ve coğrafyamızın geleceği (1)

Geçtiğimiz haftalarda Ankara'da Kızılay'ın göbeğinde bomba yüklü araçla yapılan, sonra İstanbul İstiklal caddesinde gerçekleştirilen terör saldırıları, son dönemlerde gerçekleştirilen diğer saldırılara benzer şekilde, ülkeyi/bölgeyi kaosa sürüklemeyi hedefleyen uluslararası çok denklemli bir projenin ürünü olarak gözüküyor. Bir yandan, zamanla Hazan'a dönüştürülen “Arap Baharı” ile baş gösteren kaos/kargaşa ve şiddet sarmalı, Libya'dan Yemen'e, Suriye'ye kadar geniş bir hinterlandı kapsamaktadır. Öte yandan, ulus-devlet tecrübesi döneminden beri bölgenin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorununun bu olaylar zincirinde bağımsız değişken olarak gelişerek artık tamamen merkeze oturması, bölgemizi daha da bir belirsizlik ortamına sürüklemektedir. 20. yüzyılda İsrail/Arap-Filistin meselesi merkezli olarak oluşturulan Ortadoğu/Bölge dengeleri, şimdilerde Kürt sorunu merkezli olarak yeniden dizayn edilmesini ön gören stratejiler üzerine oturtulmaya çalışılmaktadır. Kürtler yeni durumda, çevresi ile sürekli kavgalı, çatışma içinde olacak bir topluluk ve Batı'nın sopası siyasal bir entite haline getirilmek istenmektedir. Kürt halkı/kamuoyu ulus-devlet tecrübesinin Kürtlere verdiği büyük zararlar ve oluşturduğu ağır travma/trajedilere rağmen, sağduyusunu korurken, Marxist/Stalinist kökenli Kürt siyasi oluşumları/hareketleri en başta Kürtleri yeni büyük trajedilere sürükleyecek bir misyona teşne gibi gözükmektedir. Yanı sıra, Belçika'daki son saldırılarla olayların uluslararası boyutu çok daha genişlemektedir.



PKK, IŞİD/DAEŞ ve benzeri örgütlenmelerin de epeyi bir zamandan beri, bölgeye, Orta Doğu/Mezopotamya ve Küçük Asya'ya yönelik yeni bazı projelerin/müdahalelerin devreye sokulmasında aracı örgütler konumunda oldukları bilinmeyen bir husus değildir. Bu konuda oluşan kanı “Komplo Teorisi” söylemi ile sıfırlanamaz.



Yaklaşık iki asırdır, Osmanlı hinterlandı içindeki coğrafyanın, dünyanın güç dengelerinin müdahalelerine, her geçen gün daha artarak, ağırlaşarak maruz kaldığı müşahede edilmekte/yaşanmaktadır.



Önce, Roma imparatorluğunun çöküşü, daha sonra, Roma-Cermen/German-Frenk imparatorluğunun parçalanarak prensliklere, derebeyliklere (Landlords) dönüşmesi, 30 yıl, yüzyıl savaşları, Avrupa'nın çeşitli yerlerinde hakimiyet tesis etmiş Habsbourg hanedanının çözülmesi, coğrafi keşiflerle paralel olarak, sömürgeciliğin gelişmesi, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Batı Avrupa'nın yükselişi ve dünya savaşları… Tüm bu tecrübeler zaman içinde Avrupa'nın 18. yüzyıl sonundan itibaren prenslik ve derebeyliklerden ulus-devletlere dönüşmesi; 19. yüzyılın 2. yarısında, bir yandan Amiral Garibaldi eliyle İtalyan birliği kurularak bir ulus-devlet olarak ortaya çıkışı, diğer yandan ise, Prusya devletinin, Prens Bismarck idaresince, büyük Alman devletine dönüştürülesi, her iki dünya savaşından sonra ABD'nin süper güç olarak merkeze oturması; Avrupa'da ise, Doğu blokunun çözülmesinin ardından, Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun Avrupa Birliği'ne dönüşmesi süreçleri yaşanmış/yaşanmaktadır.



Tahtirevallinin iki tarafı gibi, Kuzey Atlantik'in iki yakası biraraya gelip güçlenirken, Batılıların Eski Dünya olarak nitelendirdiği coğrafyamızda ise, üç asra yakındır inhitât, inkırâz ve inhiyâr yaşanmaktadır. 19. yüzyılda peş peşe Rumeli/Balkanlardaki kayıplar, Balkan Savaşları ile tümü ile kaybedilmesi; Birinci Dünya harbi akabinde ise Anadolu/Küçük Asya ve Orta Doğu, 1916'daki Sykes-Picot mutabakatı ile sembolize edilen ulus-devletlere dönüştürüldü. Avrupa, zaman içinde prensliklerden, derebeyliklerden, tavâifu'l-mulûk'tan ulus-devletlere dönüşürken, Osmanlı coğrafyası imparatorluktan ulus-devletlere, küçük siyasi parçalara ayrıldı. Günümüzde, bu mutabakatın oluşturduğu statükonun artık bir sona geldiği görülmektedir. Bölge yeniden, bazı çevrelerce “uluslararası aktörler” olarak adlandırılan büyük güç odaklarınca dizayn edilmek isteniyor. Elbette ki, her şeyi “dış güçler” parantezinde değerlendirmek gibi bir kolaycılığı benimsememiz söz konusu değil. Ancak, Düvel-i Muazzama döneminden beri, bu güçlerin, iç dinamikleri de, faktörleri de oluşturma/geliştirme yeteneğine gün geçtikçe daha fazla sahip oldukları gerçeği de göz ardı edilemez. Neredeyse, adeta iç kaleler dahi zapt ediliyor.



Tabii ki, sorumlular arama konusuna , gelince sorumluları coğrafyamızda da arayacağız, ancak ulusalcılığa dayalı, ihanet senaryoları üretmeden, iç içe yaşadığımız halkları hain ilan etmeden... Bölge ve coğrafyamızda öteden beri, oluşan bölgesel sorunları kendi içinde çözme yeteneğinin idari/siyasi yapılarca kendi içinde çözme yeteneğinin gün geçtikçe yitirtildiği de gözden kaçmamaktadır.



(Devam edecek)




#Terör
#kaos
#Kuzey Atlantik
#Küçük Asya
#pkk
#ışid
#Landlords
#Ortadoğu
8 yıl önce
Terör, kaos ve coğrafyamızın geleceği (1)
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset