|
Cape Town'dan Robben Adası'na

Pasaport kontrolünden sonra koşar adımlarla otele gidiyorum. Beklentim oldukça yüksek. Cape Town sokaklarında kaybolmak, şehri böylece keşfetmek istiyorum. Burası Güney Afrika'nın ikinci büyük şehri. Portekizli gezgin Bartolomeu Dias tarafından keşfedilen bu şehir, bir süre sonra Afrika'daki ilk Avrupa yerleşim bölgesi oldu. Bugün dahi Afrika'da beyazların en yoğun yaşadığı yerlerden birisi. Bunu özellikle alışveriş merkezlerinin ve kafelerin yoğun bir şekilde bulunduğu Waterfront bölgesinde görmek mümkün.



Waterfront'un hemen yukarısında bulunan Bo-Kaap, rengarenk evleriyle dikkati çeken bir başka yer. Burada ikamet edenlerin önemli bir kısmı ise Malay ve Hint Müslümanları. Ataları, Hollanda ve İngiltere tarafından köleleştirilerek getirildiği ise tarihsel bir vaka. Zira ülkenin pek çok yerinde Hollanda ve İngiltere etkisini bulmak mümkün. Mesela Cape Town'un merkezinde bulunan kale bunlardan biri. Kale, Hollanda döneminden kalma bir yapı olmakla beraber oldukça hoş bir görüntüye sahip.



Şehrin önemli turizm alanlarından birisi Masa Dağı ve çevresi. Burası şehirle okyanus arasında kalan bir masayı andırıyor. Dolayısıyla dağ, adını bu benzerlikten almış. Masa Dağı denilen dağ silsilesine ise teleferikle çıkılıyor. Hem dağa çıkarken hem de hem dağ tepesindeyken gördüğümüz manzara deyim yerindeyse enfes… Özellikle sis ve güneşin iç içe girdiği zamanlarda oluşan kombinasyon, her yönüyle insanı cezbediyor. Ayrıca biraz daha dikkatle bakıldığında okyanusun kıyısında yüzen fok balıklarını görmek ayrı bir keyif veriyor.



Güneşin batmasıyla birlikte aşağı iniyoruz. Aşağıda yaklaşık yüz kişilik bir grup dans ediyor. Afrika'ya özgü bu dansları önce bir kutlama olarak algılıyoruz; fakat daha sonra bunun bir sendika grevi olduğunu öğreniyoruz. İsyanı dansla birleştirmek yani bir tür Afrika ritüeli bu. Keyifli ve renkli görüntünün ardından sokakları dolaşıyoruz.



Güney Afrika'yla ilgili anlatılanların aksine, Cape Town oldukça güvenli bir şehir. Fakat Apartheid döneminin etkileri kısmen de olsa devam ediyor. Malum Apartheid, yüzde 15 civarındaki Avrupalı beyaz azınlığın, ülkenin yönetimini kontrol etmesi için düzenlenmiş olan bir sistem. Bu sistemin temel dayanağı 1950'deki Nüfus Kayıt Yasası'ydı. Buna göre, Güney Afrika vatandaşları, Bantu (tüm siyahiler), renkliler ve beyazlar şeklinde kategorilere ayrılıyordu. Daha sonra Asyalıların da bir kategori olarak eklendiği sistem, 1994'te Nelson Mandela'nın Robben adasından dışarı çıkmasıyla son buldu.



Farklı ırkların ve milletlerin ayrı ayrı bölgelerde yaşamasını ve birbirlerinin bölgelerine geçmemesini, birbirleriyle evlenmemesini isteyen ve beyazların üstünlüğünü temel alan ırkçı azınlık rejimi deviren Nelson Mandela, sadece Güney Afrika için değil, ayrıma ve sömürüye uğramış bütün milletler için önemli bir sembol. Bu yüzden Cape Town'a oldukça yakın bir ada olan Robben Adası bugün bir müze olarak kullanılıyor.



Biz de büyük bir heyecanla, Güney Afrika'da Apartheid rejimini ortadan kaldıran devrim liderlerinin hapishanesini ziyarete gidiyoruz. Burası Nelson Mandela gibi liderlerin tek başına kaldığı ve onların sadece taş kırmak amacıyla dışarı çıkarıldığı bir ada. Taş kırmak, ırkçı rejimin siyahi lideri yıldırmak için kullandığı bir eylem. Fakat bu, aynı zamanda liderlerin bir araya gelip insanları eğittikleri bir alana dönüşmüş.



Mandela'nın 27 yıllık hapis cezasının 18 yılını geçirdiği hücrede, suntadan bir yatak, küçük bir masa ve tabure bulunuyor. Bir dönemin diriliş destanının yazıldığı bu yer oldukça dikkatimi çekiyor. Ayrıca bizi gezdirenlerden birisinin bir dönem Mandela'yla aynı hapishanede kalan bir mahkûm olması yaşananları daha fazla içselleştirmemize neden oluyor. Buradaki mahkûmların beslenmeleri ise şu şekilde: sabah çay ve kuru ekmek; akşam ise çorba ya da yoğurt ve ekmek. Gerisi ise tüm siyahlara uygulandığı gibi teknik detaylardan oluşuyor.



Robben Adası sadece siyahiler için değil, Müslümanlar için de oldukça önemli bir yer. Burası Portekizli kaşif Diaz tarafından bulunmuş bir ada. Adanın ilk yerleşimcileri ise Hollandalılar oldu. Ancak maalesef, Hollandalılar bu adayı hem köle pazarı hem de köleler için bir hapishane olarak kullandı. Kölelerin önemli bir kısmının Asya'dan getirilmesi doğal olarak Güney Afrika'daki Müslüman sayısını da artırdı. Aslında beklenen şey, Müslümanların toplum içinde erimesiydi; fakat olaylar hiç de öyle gelişmedi. Zira bizi gezdiren mahkûmun dediği gibi, “İslam, Robben Adası'ndan Güney Afrika'ya yayıldı." Böylece gün sona erdi ve Ümit Burnu'na doğru yola koyulduk….


#Cape Town
#Robben Adası
#Nelson Mandela
7 yıl önce
Cape Town'dan Robben Adası'na
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset