|
Eritre’ye sıradan bir gezi

“Eritre’ye iki bilet alabilir miyiz?”

“Tabii, ama gidiş alırsanız dönüş de almak zorundasınız.”

“Şaka mı yapıyorsunuz, biz geri dönmeyeceğiz ki.”

“ Olsun, Eritre devletinde durum böyle. Dönüşü almazsanız gidiş de yok.”

“Emin misiniz?”

“Eminim.”

“Peki, o halde bilet ne kadar?”

“İki kişi 360 dolar”

“Tamam, alalım.”

Tamam, dediğime bakmayın siz. Hiçbir şey tamam değildi. Oldukça sinirliydim. Biletleri çaresizce almıştık. Oysa planlarımız çok farklıydı. Önce Sudan’ın başkenti Hartum’a gitmiştik. Yaklaşık altı gün burada kaldıktan sonra Eritre’ye geçtik. Bizim Hüseyin, Sudan’da otel ve uçak biletlerini kredi kartıyla alırım diye yanına çok az para getirmişti. Ama kart burada geçerli olmayınca yolculuk boyunca aldı bir sefillik yürüdü gezi boyunca. Allah’tan ben biraz tedbirli olduğum için yanımda fazla para götürmüştüm ama yine de son günlere doğru paramız bitmek üzereydi. Önce Hüseyin’le odalarımızı birleştirdik sonra da harcamalarımızı iyice kıstık. Tüm bu kısmalara rağmen 180 dolara alabileceğimiz Eritre uçak bileti 360 dolara mal olunca hikâyemiz daha da dramatik bir hal almaya başladı. Artık taksi ve otobüsten hatta yemeğimizden de kısmamız gerekecekti. Ben bunları düşünürken peronumuzda bulunan insanlar hızla bir yere koşmaya başladı. Durumu görünce sürü psikolojisinden olsa gerek biz de insanların bulunduğu yöne koşmaya başladık. İyiki de koşmuşuz. Meğer burası bizim İstanbul-Esenler dolmuşu mantığıyla çalışıyormuş. Sığmazsanız nafile, “bugün git, yarın gel” durumu yaşanıyormuş. Tam uçağa doluşurken hostes limitin dolduğunu söyleyip eliyle dur işareti yaptı ve bizi dışarda bırakarak daha fazla kimseyi alamayacaklarını açıkladı. Tüm söylenmelerimiz karşılığını bulamadan usulca otelimize döndük.

Ertesi gün havaalanına vardığımızda cebimizde sadece 140 dolar vardı. Bu yüzden ne pahasına olursa olsun o uçağa binmeliydik. Uçağı görür görmez “Hüseyin koş, uçak kalkıyor” dedim. Sonuçta zafer bizimdi ve artık uçaktaydık. Nihayet paha biçilmez iki adet koltuğumuz vardı.

Derken Eritre’nin başkenti Asmara’ya vardık. Fakat yine para sıkıntısından olabildiğince ucuz bir yer bulmaya çalıştık. Nihayet günlüğü 20 dolarlık bir oda tuttuk. Bu rakamın Afrika’da bir mucize olduğunu bilenler bilir. Böyle bir otelde yatmakla çadırda yatmak arasında aslında hiçbir fark yoktu. Odayı gördükten sonra çadırda yatmanın daha iyi bir fikir olduğuna ikimiz de emin olduk. Odada havlulara dokunan kendisini daha kirli hissedebilirdi. Yahut ayak seslerimizi duyduğunda dahi kaçışmayan örümcekler, böcek ve sinekler de varlığımıza minnettardı. Hemen dışarı çıkmalı ve yorgunluktan bayılacak şekilde otele varmalıydık. Yoksa iki gecenin biteceği yoktu.

Dışarı çıktığımızda akşamüstüydü. Afrika koşullarına göre oldukça serindi. Şehrin görüntüsü ise hiç fena değildi. Ülke bir süre İtalya sömürgesinde kaldığı için pizza ve makarna seçenekleri de hemen her kafede mevcuttu. Kötü başlayan yolculuğumuz güzel bir yemekle güzelleşmeye başlamıştı. Ayrıca saat oldukça geç olmasına rağmen sokaklar oldukça canlı ve hareketliydi.

Nihayet iki uzun gecenin ardından koşar adımlarla otelden çıkışımızı tamamladık. Şehre veda ederken sokakları iyice izliyorum. Sanki Mario Puzzo’nun tasvir ettiği eski bir İtalyan şehrindeyiz. İnsanların ten renklerinin siyah olması da bizi 1960’ların Amerika’sına götürüyor. İlginç ve kıvırcık saç modelleriyle kadınlar, şık ve havalı gömlekleriyle de erkekler alanlara doluşuyor. Her tarafta eski model arabalar ve süslemeler… Bir şekilde burası size Alice Harikalar Diyarı etkisi yaşatıyor. Dolayısıyla şehir; iki yolcudan da de tam notunu alıyor. Kötü başlayan bir gezi gördüğüm en ilginç ülkeler arasında hafızama kazınıyor.

#Mario Puzzo
#Eritre
#Asmara
7 yıl önce
Eritre’ye sıradan bir gezi
ABD Kürtleri seviyor mu?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak