|
Sahi neydi bu arabesk meselesi?

1989 yılında TRT'de ünlü arabeskçilere “Arabesk nedir?" diye sorulur. İbrahim Tatlıses: “Vallahi, biz de bir şeyler yapıyoruz ama ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz." der. Küçük Emrah: “Arabesk kulağa hoş gelen müziktir. İnsanın kulağa hoş gelen müziği yapmasıdır." yanıtını verir. Başka biri ise “Arabesk, Orhan Gencebay müziğinin yozlaştırılmış halidir." der. Orhan Gencebay ise arabesk müziğinin üç çeşit müziğin sentezi olduğunu iddia eder. “Bunlar Türk halk müziği, Türk sanat müziği ve Osmanlı saraylarının rakkaseleriyle ilişkilendiren bir oryantaldir. Oryantal de Arap müziğiyle doğrudan bir ilişki içerisindedir."



Müzikal anlamda yapılan bu tanımın yanında bir de sosyolojik tanımlar bulunur. Bunlardan birincisi hor görülen kitlelerin dayatmacı hâkim kültüre tepkisidir. Bir başkası ise köyden kente göç edenlerin şehir hayatına uyum sağlayamamaları neticesinde kırsaldaki değerlerinden vazgeçerek ürettikleri bir kültür olarak tanımlanır.



Elbette göç; insanların yaşamlarında önemli dönüm noktalarına sebep olur. Arabeskin çıkış noktasında da göçün etkisi yadsınamaz. Fakat bu başlı başına arabeski ortaya çıkaran ana etken değildir. Çünkü insanlar en az 5000 yıldır göç ediyorlar; ancak arabesk 1960'larda ortaya çıktı. Bunun sebebinin yani “Bunca yıl göç varken neden 1960'larda arabesk müziği ortaya çıktı?" sorusunun yanıtı Ortadoğu'da görmek mümkündür. Yani eski Osmanlı havzasında… Bu havzadaki etkileşim yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Erken dönem Cumhuriyet elitleri her ne kadar bu etkileşimi kesmek isteseler de Türkiye'nin ortalama ahalisi buna aldırış etmemiştir.



Bu yüzden arabesk, bir dönem itilen, hor görülen, ezilen ve boğulmaya çalışılan bir kitlenin hassasiyetinin yüksek perdeden dışa vurulmasıdır. Bu müzik; ritmini, tınısını bu coğrafyadan almakla beraber insanımızın günlük hayattaki sevdaları, isyanları, hüzünleri, ümitlerini… konu edinen bir özelliğe sahiptir. Bir yönüyle bir isyan dalgasıdır

(Jazz, Blues, Rap gibi müzik türlerinin çıkışında da aynı koşullar geçerlidir. Yani bir şekilde, bu dalga şehrin çeperlerinde yaşayanların kültürel olarak aidiyet hissettikleri bölgenin (Afrika veya Ortadoğu) müzik ve ritmlerini kullanmasıyla başlar).



İlk çıktığı dönemden itibaren eleştirilen ama bir şekilde bütün tabuları yıkarak bugünlere gelen arabeskin hikâyesi, bir yandan bu toplumun dönüşüm hikâyesiydi. Elbette çıkışında birçok parametrenin etkisi vardı; ama muhtemelen en büyük kriz; büyük şehirlere göç eden insanların şehir hayatına tutunamamasıdır. Ayrıca temelleri 1930 ila 1960'lar arasında atılan arabesk bir başka yönüyle Batılılaşma ve moderniteye karşı bir direniş alanıdır. Bu yönüyle de hem kültürel anlamda hem de sosyolojik anlamda bir kimlik krizinin yansımasıydı arabesk. Batılı olmak isteyen bir ülkenin, doğulu halkının tepkisiydi belki de arabesk. Bu ayrım yapay bir şekilde oluşmuyordu elbette. İnsanlar kendi duygu dünyasına hep en yakın olanı seçiyordu. Arabeskin hikâyesi öyleydi işte.



Yıllar boyunca arabesk “kaba saba", “hastalık" ve “varoş" olarak tanımlanmasına rağmen, pek çok isim arabeskten uzak duramaz. Hatta yer yer bunu itiraf edenler olur. Bu itiraf sürecinin en büyüğü ise 1988'de Türkiye Birinci Müzik Kongresinde yaşanır. Bu, her yönüyle arabeskin zaferidir. Zira Cumhuriyetin kültür politikalarının başarısız olduğu kabul edilir.



Arabesk sanatçılarının varoş ilan edildiği dönemlerde, bazıları güçlü bir şekilde arabeski savunurken bazıları da eleştirilere karşı koyamayarak ya kendi köşelerine geçti ya da tarzlarını değiştirdi. Ama yine de Arabesk; Türk Sanat Müziği ve Türk Halk müziğiyle birlikte üçüncü bir dalga olarak doğdu ve gelişti. Bu tarz, bir yaşam biçimi ve alışkanlık haline geldi kısa bir süre sonra.



Her ne kadar zamanında arabeske sırt çevrilse de şimdi o arabesk şarkılar, pop, rock, fantezi müzik türündeki icracıların çabalarıyla yeni aranjman ve cover'larla tekrar tedavüle sokuluyor. Bu yönüyle üçüncü bir dalga olarak yaşamaya devam edecek. Fakat şehirlerarası yolcularda, tren garlarında, ayrılışlarda ve daha birçok farklı duyguda dinlenen arabesk şarkılar asla aynı duyguları vermeyecek. Örneğin arabesk dalgasının en güçlü bir şekilde hissedildiği ortamlar olan minibüslerde eskisi gibi arabesk çalmıyor; zira müşteri memnuniyeti her şeyin önüne geçmiş durumda.



Sonuç olarak, arabesk 1965-2000 yılları arasında büyük bir boşluğu doldurmuş, geniş kitlelere hitap etmişti. Elbette o, bir dönem oldukça en saf halini yaşadı ve bir daha o dönemlerin canlanması mümkün görünmüyor. Şimdiki yeni nesillerin ruhu da dünyası da bu tarzdan gittikçe uzaklaşıyor. Zira bu müzik zeminini oluşturan sosyolojik taban da mekanlar da artık yok.


#Arabesk
7 yıl önce
Sahi neydi bu arabesk meselesi?
Talat Paşa namaz kılıp oruç tutuyor muydu?
Hem bilmez, hem bilmediğini bilmezlerle tartışmanın zorluğu
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’