İnsanlardan müteşekkil bütün yapıların tıpkı insanlar gibi, kendine has özellikleri, kültürleri, kısacası karakter özellikleri oluyor.

Şirketler, devletler, STK'lar, spor kulüpleri… Örnekleri çoğaltabiliriz… Bazen de bu kurumlara yön veren baskın yöneticiler kendi renklerini geçiriveriyorlar bütün yapıya… Fatih Terim'i düşünün, ya da Aziz Yıldırım'ı…

Ya da Türkiye'den arkalarına teneke bağlayıp yolladığımız ama sonrasında yaptıklarını şaşkınlıkla izlediğimiz oyuncu ve teknik direktörleri gözünüzün önüne getirin… Kimsenin beğenmediği Joachim Löw, daha sonra dünya futboluna damga vururken, "O kadar da iyi değilmiş" dediğimiz Del Bosque art arda Dünya ve Avrupa kupalarını kazandıkça biz de anlamsız gözlerle bakıyorduk kendilerine…

Mesele sadece bizim değer bilmememiz, kaliteden anlamayışımız falan değil aslında… Mesele "kan uyuşmazlığı" çoğu zaman… Karakter farkları…

Farklı bir yapımız var… Yarım Akdeniz, biraz Anadolu, azıcık Avrupa, ucundan Orta Doğu… Ne var ki bu karmaşaya rağmen, bütün bu karmaşaların sentezlendiği, nev-i şahsına münhasır kulüp karakterlerimizin olduğu da çok açık…

Fenerbahçe'yi ele alalım!

Takım neredeyse aynı… Tamam önemli isimler kaybedilmiş, ekonomik sıkıntılar var, yönetim problemleri aşikar… Ama başka bir gariplik var…

Gelenek halini almış, geçmişe baktığınızda hemen ilk anda fark edebileceğiniz bir şey çarpıyor insanın gözüne…

Futbolcular, yöneticiler, teknik kadro, renkler, arma, logo, stat… Bir futbol kulübüne dair bütün değişkenler farklı olsa, yine de davranışın üç aşağı beş yukarı aynı olmasının başka hiç bir açıklaması olamaz…

Ya da en kötü zamanında bile, henüz takımları ayırt edemeyen ihtiyar teyzelerimiz bile "Fenerbahçe başka oynar" hükmünü tereddütsüz dile getirirken; bu durumu nasıl açıklayabiliriz… Dirk Advocaat mı açıklayacak?

O yüzden, bırakalım "Arsene Wenger 20 senede 3 kez şampiyon olabilmişken nasıl takımın başında kalıyor?", "Ferguson'ı görüyor musun?" ve "İşte böyle büyük takım olunuyor!" falan zırvalarını…

Türkiye başka…

Bizim genetik hafızamız da, hayatı algılayışımız da, başarıdan anladığımız da bambaşka… Bize lazım olan, bizim bedenimize uygun gömlek…

Öbürleri ya bol geliyor, ya da dar…