|
Bir zamanlar "laiklik" sorunumuz vardı

Bir zamanlar "Eski Türkiye"de devletin pekçok şeyinden şikayet ediyorduk. Bunlardan biri de anayasasında yazdığı halde devletin "laik" olmamasıydı.

Devletin laik olmaması toplumda var olan farklı inançlar/inançsızlıklar karşısında hakem değil onlardan birine taraf olmasıydı.

Cumhuriyeti kuran devlet anlayışı, çok hazzetmediği halde demografik yapıyı dikkate alarak İslam"ın "Sünni" yorumunu sahiplenmiş, başta Alevilik olmak üzere farklı inançları kamusal alanın dışına itmişti. Üstelik Sünniliği de, kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) aracılığıyla yorumlamış ve "doğru" yorumu topluma empoze ederek; devlet açısından dini "tehlikesiz/etkisiz" hale getirmişti.

Devletin elinde DİB, toplumun çoğunluğunu kontrol altında tutmak için kullanılan ideolojik bir aygıt görevi gördü.

Bu açıdan, tek başına DİB"nın varlığı bile Türkiye"nin laik olmadığının göstergelerinden hatta gerekçelerinden biri kabul edildi.

Bu hali ile Türkiye hiçbir zaman laik bir ülke olmamış, tersine "laikçilik" bir tür kimlik olarak seküler hayatın garantörü olarak kurgulanmıştı.

Eski Türkiye"de şikayet ettiğimiz sadece devletin laik olmaması değildi elbette. Askeri vesayetten, siyasetin devlet tekelinde olmasından, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden ve daha pek çok şeyden hep birlikte şikayet ediyorduk. Evet Türkiye değişti. Askeri vesayet bitti. Siyaset tek bacaklı olsa da toplumsallaştı. Kürt sorununu çözme konusunda hükümet inisiyatif aldı vs.

YÖNETENLER DEĞİŞİNCE DEVLET DEĞİŞTİ Mİ?

Bütün bunlar olumlu gelişmeler. Ama bu gelişmelere rağmen tam olarak demokratikleştiğimizi, normalleştiğimizi söylemek zor. Çünkü değişenler yanında sembolik açıdan değişmediğimizi gösteren alanlar da var.

Bu alanlardan birisi laiklik. Devletin laik olması konusunda herhangi bir çaba görülmediği gibi tersine bir sürecin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tek başına DİB"in artan görünürlüğü ve üstlendiği kamusal fonksiyonların artması bile bunu göstermektedir.

Diyanet"in kamusal alanda görünürlüğünün artması var olan yapı içinde devletin laikleştiğini değil; devletin bu kurum üzerinden dinsel tercihe yönlendirdiğinin göstergesidir.

Değişim iddiası DİB"e uğramıyorsa, kurum ideolojik olarak yeni döneme uyduruluyor demektir. Yani yönetenlerin değişmesi zihniyeti değiştirmiyor.

DİB"i laikliğe aykırı bulan Sünnilerin bile bu durum karşısında sessizliği gerçekten düşündürücü. Oysa Yeni Türkiye"nin normalleşme, askeri vesayetin son bulması, demokratikleşme dışında önemli bir özelliği de devletin laik olması, farklı inançların kamusal alanda birlikte var olabilmesi olsa gerek. Ya da bunu seküler hayat yaşayan, laik kesimden gelen veya Alevi inancı taşıyan vatandaşların derdi olarak mı görmeliyiz sadece?

Bu konu son günlerde tartışılan Cami+Cemevi projesi açısından da önemlidir.

Cami+Cemevi projesi niyet açısından iyi ama mevcut güç ilişkileri açısından hedeflediği kaynaşmayı sağlaması zor bir proje.

Kabul edelim ki, Sünnilik ile Alevilik teolojik olarak ortak yanlarının yanında; kültürel olarak da iki farklı dünyayı temsil ediyor. Bu birlikteliği salt teolojik bir alan üzerinde bir araya getirmek resmi tam okumamıza katkı sunmaz. Çünkü resmin daha büyüğünde bu farklı kültürel kimliklerin toplumsal ve kamusal alanda eşitliğe dayanan bir birliktelik temelinde yaşama sorunu vardır. Yani devletin laik olmama sorunu vardır. Ve burada devlet açık biçimde tarafken, azınlık olanın kendini güvende hissetmesi mümkün değildir.

ALEVİLİK TEOLOJİK DEĞİL SİYASALDIR

Sadece bugün değil yazıp çizmeye başladığım günden bu yana Alevilik meselesinin teolojik değil, siyasal bir mesele olduğunu söyledim. Aleviliğin gündeme geldiği her tartışmanın da teolojik değil; siyasal bir tartışma ve pozisyon alma olduğunu bilmemiz gerekir.

Cami+Cemevi projesi ile gündeme gelen protesto ve şiddet ortamı da bundan bağımsız değil. Çünkü Alevilik, özellikle Suriye ve Gezi sürecinden sonra artık daha açık bir siyasal pozisyon haline gelmiştir. Bu, iradi bir tercihten ziyade bir durumu ifade etmektedir.

Sadece AK Parti ve Başbakan Erdoğan"a ontolojik olarak karşı olan siyaset dışı arayışlar değil; AK Parti"ye siyaseten muhalif olanlar da Aleviliği bu açıdan araçsallaştırmaktadır.

Demokratikleşmenin önemli bir unsuru da devletin toplumdaki inançlar karşısında tarafsız bir hakem olmasıdır. Laiklik tartışması, belki Eski Türkiye"de kalmış bir sorun olarak görülüyor olabilir ancak çözülmezse Yeni Türkiye iddiasının en önemli sorun alanı olmaya adaydır. Alevilik tartışmaları bunun açık göstergesidir.

twitter.com/murataksoy

11 yıl önce
Bir zamanlar "laiklik" sorunumuz vardı
Tutku mu, çile mi?
Şeyh Bedreddin..
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından