|
Cemaatin yol ayrımı: Ya siyasi şeffaflık ya siyaset

AK Parti ile cemaat arasındaki gerilim her iki tarafın da devlete atfettiği "öz"ün iyiliği üzerine. Onlara göre devlet, kendi "ütopyalarını" gerçekleştirebilecekleri bir "araç". Gerilim güç ve iktidar kavgası olsa da; daha temel neden ilahi olandan seküler olana kadar her alanda iki farklı iki dinsel yorumun farklılaşması ve siyasallaşmasının yansımasıdır.

Bugün karşımızda olan gerilim, AK Parti"nin yıllar içinde devlet bürokrasisinde belli bir güç olan cemaate bağlı isimlerin tasfiyesidir. Dershane tartışması da cemaatin insan kaynağı devşirmesinin önünü kesmeye yönelik bir adımdır.

ASLOLAN SİYASAL OLANDIR

Siyasal olanın önemine inanmış biri olarak bu gerilimde, AK Parti"yi benim açımdan daha meşru kılan, ataerkil zihniyetine rağmen, seküler olan siyasalı tercih etmesidir. AK Parti"nin bu tercihi onu siyasal bir özne yaptığı ölçüde görünür kılmıştır.

Bu yüzden 11 yıldır iktidar olan AK Parti"yi, dış politikadan iç politikaya, Suriye politikasından Kürt sorununa, Gezi"ye bakışından Alevilere yaklaşımına kadar her alanda doğrularını destekleyip; özellikle son dönemde olduğu gibi hata ve eksiklerini de eleştirebiliyoruz. AK Parti"yi cemaat karşısında daha güçlü kılan bu görünürlük ve şeffaflıktır.

Şeffaflık talebi, geçmişten bugüne cemaat hakkında en çok yapılan eleştiridir. Bu eleştiri karşısında cemaate yakın STK temsilcileri haklı olarak şu iki savunmayı yapıyorlar. İlki, cemaate yakın olarak STK"lar, şirketler, kurumlar olarak her türlü denetime tabiyiz. Bu açıdan şeffaf olduklarına kuşku yok.

İkinci olarak da; bu ülkenin vatandaşlarının bürokrasiye girmesi, orada çalışması neden "sızma" olarak algılanıyor? Bu haklı ve meşru bir sorudur.

Ancak hemen ifade edelim ki; bu soruyu soranlar bunun cevabını da biliyorlar.

Burada sızma olarak ifade edilen ülke vatandaşlarının bürokraside çalışma hakkı olup olmaması değil. Sızma, bürokraside cemaate yakın isimlerin sahip oldukları imkan ve güçlerini, "bağımsız bireyler" olarak değil; kritik dönem ve durumlarda cemaatsel bir dayanışma sergiledikleri içindir. Özellikle emniyet ve yargı içinde dayanışma buna örnek olarak gösteriliyor. Sonuçta cemaatlerin "hayali" birer kurgu olduğunu düşündüğünüzde bu ilişkileri kanıtlamak da bir o kadar zor oluyor.

BÜROKRASİ ÜZERİNDEN SİYASET OLMAZ

AK Parti ile cemaat arasındaki esas sorun alanı tam da burasıdır. Sonuçta bürokrasi içinde cemaatsel dayanışmanın adı kendileri kabul etmeseler de; "siyasettir". Cemaate bağlı bürokrasi personeli, bireysel değil cemaatsel dayanışma içinde siyasal bir tutum olduğu için AK Parti"nin hedefidir.

Artık açıkça biliyoruz ki; devlet içinde cemaate yakın olan bürokratlar Türkiye"nin dış politikasından iç politikasına kadar neredeyse her alanda son yıllarda artan biçimde AK Parti"den farklı düşünüyorlar. Bu siyasal farklılaşma, AK Parti"nin devlet içinde cemaat mensuplarını tasfiye etme nedenidir. Kısaca AK Parti, devlet içinde kendi siyasallaşması, kendi siyasal tercihleri dışında bir tercihin siyasallaşmasını ve siyasi tercihlerini ifade etmesini kabul etmemektedir. Siyaseten de buna hakkı vardır.

Bu açıdan AK Parti siyasal parti olarak ne kadar meşru ve yasal bir özne ise devlet içinde cemaat ya da bir başka grubun örgütsel varlığı gayrimeşru ve tehlikelidir.

O yüzden cemaate karşı yapılan şeffaflık çağrısı; onlar tarafından kurumsal şeffaflık olarak algılansa da; bu çağrının açık anlamı şudur: Siyaseti bürokrasi üzerinden değil siyasal alanda yapın ya da siyasal konularda devlet içindeki güçler siyasetten rol çalmayın.

ÇARE DEMOKRASİ

Burada mesele kimin iyi ya da kötü yaptığı değil; kullanılan araçların ve izlenen yöntemin ne ölçüde meşru ve demokratik olup olmadığıdır. AK Parti"yi hatalı bulduğumuz siyasal tasarruflarından dolayı eleştirebiliyoruz. Oysa bürokrasi içinde AK Parti"den siyasal rol çalan yapı ve örgütleri bilmediğimiz için eleştiremiyoruz.

Sonuçta, bir cemaat ya da örgütün kendi ajandası (bu demokratik hedef taşısa bile) doğrultusunda örgütlenmesi ne kadar yanlışsa; AK Parti"nin cemaati tasfiye ederken, devleti demokratikleştirecek adımlar yerine devleti daha çok sahiplenmesi de o kadar sorunludur.

Yapılması gereken, devletin tarafsızlaştırılması, laikleşmesi, denetleyici işlevini yitirmeden küçültülmesidir.

Türkiye"nin demokratikleşmesinin yolu daha güçlü bir devletten değil, daha güçlü bir toplumdan geçiyor.

Bunun için "tek çare demokrasi".

twitter.com/murataksoy
10 yıl önce
Cemaatin yol ayrımı: Ya siyasi şeffaflık ya siyaset
Büyük yazarlar kendini kucaklatmaz
Süveyş Kanalı neden önemli?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…