|
Bir yanı çözüm, bir yanı kıyamet

Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları Suriye'de çözüm için Moskova'da bir araya geldi. AB yok, ABD yok.



Bu yeni bir durum. AB ve ABD artık tarih yapıcı özelliğini kaybediyor. Harita belirleme, kafalarına göre ülkeleri dizayn etme gücünü, oyun kurma becerisini yitirdiler.



ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, "ABD'nin görüşmeye davet edilmeyerek dışarıda tutulduğunu biliyoruz. Ancak ABD, Suriye'de kenara atılmadı, hala Suriye'deki sürecin bir parçası" dedi Moskova'daki toplantının ardından ve ABD'nin Ortadoğu'da hala etkin bir ülke olduğunu belirtti.



Fakat öyle değil. Ya içindesindir denklemin ya da dışında yer alacaksın… Batılılar, Suriye denkleminin dışında kaldı. Saf dışı oldular.



AB, kılını bile kıpırdatmamıştı zaten. Suriye meselesi AB için insan hakları meselesi olmaktan çoktan çıkmıştı… Demokrasi meselesi hiç olmamıştı zaten. İnsanların bir ölüm havuzunda, bir kan deryasında boğulup gitmesi, savaş suçlarının defalarca çiğnenmesi, kimyasal silahların kullanılması da umurlarında değildi. Kan deryasından kaçan insanlar sınırlarına akın ettiğinde Suriye'deki ateş bedenlerini yakmaya başladı. Görmezden geldikleri Suriye meselesi “mülteci meselesi” olarak saplandı karınlarına. Mültecileri sivrisinek salgını gibi gördüler; Avrupa'ya kültürel bir sıtma bulaştıracak, Avrupa değerlerini felç edecek bulaşıcı bir hastalık kaynağı…



Sonuçta “anneciğim mülteciler” diye ağlaşarak Suriye'den elini eteğini çekmek zorunda kaldı AB.



ABD'ye gelince… Obama yönetimindeki ABD, yaşadığı kafa karışıklığı ile frene mi bassak, gaza mı bassak, Türkiye'de yapılacak bir darbeyle kukla yönetim mi işbaşına getirsek derken Suriye'de yüzbinlerce insanın ölümüne göz yumdu.



Arap Baharı'nda “atak ülke” olmayı yeğleyen ABD, Suriye'de “aksak ülke” oldu. Zaten, Mısır'da Arap Baharına da çelme takmış ve Arap Baharını da aksak kılmıştı.



Suriye'de atak davrandığı tek alan PYD'yi beslemekti. PYD'ye gökten yağdırdıkları silahlarla “komşuda pişer bize de düşer” misali DEAŞ da beslendi elbette. Ve o silahlar, en çok da Türkiye'ye karşı kullanıldı. Netice itibariyle Suriye'de savaşı engellemek bir yana dursun, ateşi körüklemekten başka bir iş görmediler.



Şimdi hem AB hem de ABD Suriye'nin geleceği üzerinde karar verebilecek merci olmaktan çıktı. Suriye'nin geleceği üzerinde karar verebilecek üç ülke var: Türkiye, Rusya ve İran…



Evet, bu üç ülkenin pozisyonları birbirinin yerini tutmuyor. Fakat, öyle ya da böyle, bir şey yapılacaksa, bu üç ülkenin inisiyatifi ile yapılacak.



15 Temmuz'daki hain darbe girişiminden sonra ilişkilerini restore eden Türkiye ve Rusya, Suriye'de taban tabana zıt pozisyonda olmalarına rağmen, Halep'teki büyük kıyımın ardından bir araya gelmeyi ve ortak bir inisiyatif geliştirmeyi başardı. Bu sayede büyük bir katliamın da önüne geçilmiş oldu.



İran ve onun güdümünde Suriye'de çarpışan Şii milisler, mezhepçilik kavgası sürdüreceklerine bu yeni durumun farkına varsalar iyi olacak elbette.



Çünkü, o eski halinden eser yok şimdi Batı'da. Harita çizecek, istedikleri bölgeyi kafalarına göre dizayn edecek gücü kalmadı. Suriye denkleminde, Ortadoğu denkleminde kendine yer bulamıyor artık Batı. Bu aşamadan sonra Batı'nın tek bir umudu var: Türkiye, Rusya ve İran arasında kaosun fitilini ateşlemek.



Ankara'da, Rus Büyükelçi'nin suikasta uğraması bu bakımdan manidar görünüyor. Tıpkı, daha önce, yine FETÖ eliyle tuzak kurup, Rus uçağını düşürerek Türkiye ve Rusya arasında sıcak savaşın fitilini ateşlemek istedikleri gibi, FETÖ'nün torna tezgahından çıkmış bir polis memuruyla aynı senaryoyu devreye aldılar. Masada en çok Türkiye'nin elini zayıflatacak bu alçak suikastın talimatı kimdendi. Tuzağı kimler kurdu. Suikastı kimler planladı. Orası hala karanlık bir alan. Ancak, hesap tutmadı. Görünen o ki, bu hadise Türkiye ve Rusya'yı daha da yakınlaştıracak.



Bu aşamada tartışmaya en açık tavır, İran'ın durduğu pozisyon. İran'ın Suriye'de takındığı tavır, çözüme değil bütün bölgeyi ateşe verecek büyük bir mezhep savaşına hizmet ediyor. İstismara, kışkırtılmaya çok açık bir tutum bu.



30-40 yıl önce İran için ABD büyük şeytan, İngiltere onu doğuran ana, İsrail ise bu iki ülkenin desteklediği azılı düşmandı. Bu durum, İran siyasetinin merkezinde “sünni düşmanlığı” yerine “batı düşmanlığının” olmasına yol açıyordu.



Hatta o zamanlar, Humeyni yönetimindeki İran, bu sayede, bazı Sünni gruplar arasında bile sempati kazanmıştı. Öyle ki, Sünni Müslümanlar arasında bile “İrancılık” neşet etmişti.



Ancak son yıllarda başka bir İran fotoğrafı var önümüzde. Bugünün İran'ı için 30-40 yıl öncesinin o sembol düşmanları yok artık. Varsa yoksa Sünniler…



Suriye'de Şiilik motivasyonu ile savaşıyorlar. Hizbullah ve Esed'in askerleri de aynı motivasyonla eşlik ediyor İran'a. Sosyal medyada yayınlanan videolarda katlettikleri insanları doğrudan doğruya Sünni olarak tanımlıyor; şarkılar, çalgılar, kahkahalar eşliğinde, şehvetle anlatıyorlar bunları.



Suriye'de mezhep üzerinden örgütleniyor İran. Mezhep üzerinden meydan okuyor. Mezhep üzerinden siyasi planlar yapıyor.



Suriye'deki savaşın mezhep savaşına dönüşmesi en çok da artık bütünüyle denklemin dışında kalmış, herhangi bir inisiyatif geliştiremeyecek duruma düşmüş batıyı sevindiriyordur herhalde.



Ve elbette İsrail'i…



Malum, İran ve Hizbullah güya, İsrail'i ezeli ve ebedi düşman sayıyor. Oysa, aynı İran ve Hizbullah, Esed rejimine oksijen pompalayarak en büyük hizmeti İsrail'e sağlıyor.



Esed rejiminin yıkılması en başta İsrail'i tedirgin ediyor. Bunu daha önce deklare etmişti İsrail. Eğer, Esed rejimi yıkılırsa Suriye'yi ağır bombardımana tabi tutacağını açıklamıştı. Gerekçe olarak, rejimin elindeki ağır silahların muhaliflerin eline geçecek olmasını gösteriyordu.



Şu hâlde, Esed rejimi nefes almaya devam ettikçe, İsrail de derin bir oh çekmeye devam edecektir.



İşte, İran, Hizbullah ve Suriye'de çarpışan Şii milisler tam da bu gerekçeyle İsrail'in ekmeğine yağ sürüyorlar.



İsrail'le adı konmamış bir dayanışma ve iş birliği gösteriyorlar.



İran ve destekçisi Hizbullah, mezhep savaşını körükleyen bu tavırlarından vazgeçerlerse, Suriye'de (hiçbir tarafı tam olarak tatmin etmeyecek olsa da) çözüme birkaç adım birden yaklaşılabilir, aksi halde bu mezhepçi tavır, kazananı Müslümanlar olmayan bir kıyamet savaşını tetikleyecek.



Suriye meselesi şu an için tam olarak bıçak sırtında duruyor, bir yanında çözüm var, diğer yanında kıyamet.


#İsrail
#İran
#Hizbullah
7 yıl önce
Bir yanı çözüm, bir yanı kıyamet
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak