|
Haydi gençler

Her şey bir yana da, 18 yaşında milletvekili mi olurmuş? Takmışlar kafayı 18 yaşındaki müstakbel milletvekillerine…



Kim karşı çıkıyor 18 yaşındaki gençlerin milletvekili seçilebilmesine…



13, 14 yaşındaki çocukları dağlara kaçırıp eline silah verip onlardan katil imal eden, terörist imal edenler…



İşlerine geldikçe “Gençliğe Hitabe”ye atıfta bulunarak gençleri sokağa dökmek isteyenler…



İşine geldikçe, Atatürk bu cumhuriyeti bize değil gençlere emanet etti diyen kifayetsiz yaşlı liderler…



İşine geldikçe “devrimci gençlik” diyerek gençlerin eline silah veren, Deniz Gezmişlerden, Mahir Çayanlar'dan, Erdal Erenler'den dem vuranlar…



Gençliğinde samanlıkta saklanarak kariyer yapmış devrimci bozuntuları…



İşine geldikçe İstiklal Caddesi'nde, Ankara-Yüksel'de gençlerin eline dergi, pankart tutuşturup, kulaklarına slogan üfürüp, ağızlarına slogan tıkıp sokaklara sevk edenler…



Bunun anlamı, “Safları sıkı tutalım, araya gençler karışmasın” demektir.



İstiyorlar ki sokaklar gençlerin meclis onların olsun.



İstiyorlar ki gençler, sadece onların siyasi hamallığını üstlensin ve başka hiçbir şeye karışmasınlar.



İstiyorlar ki, gençlerin figüran olduğu bir hayatta onlar hep başrolü oynasınlar.



Genç kardeşim!



Devrim mi istiyorsun, düzeni değiştirmek mi istiyorsun, bu ülkenin geleceğinde söz sahibi mi olmak istiyorsun, önce bu kafaya dur diyeceksin.



Unutma! Bu kafa, milletin rüştünü ispat ettiğini kabullenemeyen bir zümreye aittir ve işte milleti vesayet altına alan zihniyet de budur. “Vesayet rejimi” bu kafanın inşa ettiği bir rejimdir.



On yıllar boyunca bu millete, “reşit olmayan”, “aklı ermeyen”, kendi söküğünü kendisi dikemeyecek, kendi kararlarını alamayacak ergen muamelesi çektiler.



Vesayet budur kardeşim.



Millet üzerindeki vesayet gibi, gençler üzerindeki vesayet de son bulmasın istiyorlar.



Devrim mi istiyorsun, bu ülkeyi yıllarca vesayetle, vasi tayin ettiği kurumlarla yönetmeye çalışan bu kafaya dur diyeceksin önce kardeşim…



Fatih Sultan Mehmet'e, Ulubatlı Hasan'a, Seyit Onbaşı'ya uzanmaya gerek yok…



Kanun açık; 18 yaşındaki bir “adam” reşittir ve rüştünü ispat etmiştir.



Sen reşitsin kardeşim, reşit olmak rüştünü ispat etmiş olmak demektir. Başına vasi tayin edilecek, yerine karar verecek insanlara ihtiyacın yok, reşit insanlar vesayetle değil, istişareyle hareket ederler.



Oysa referandumda “hayır” demeyi teklif edenler istiyorlar ki, gençler istişarenin bir parçası olmasın, sonsuza dek vesayetin katmanı olarak kalsınlar.



Gençleri sadece algı operasyonlarının pratisyenleri olarak gören, aklını Pensilvanya'ya kiralamış hainlerin dediklerine aldırma.



Gençlere baktıklarında sadece dağa kaçırıp katil imal edecekleri bir potansiyel görenlerin tehditlerine aldırma…



Gençliği yanına alıp milleti denize dökme hayalleri kuran çapsızların kof tehditlerine hiç aldırma…



Onların miadı doldu.



Önünde bir fırsat var. Vesayet rejiminin en alt katmanı olmak mı yoksa istişarenin bir tarafı olmak mı? Sandıkta vereceğin, yapacağın tercihin bir anlamı da budur.



Çünkü sen reşitsin kardeşim. Sen, 18 yaşında, rüştünü ispat etmiş bir adamsın, “adam gibi” bir adam.



Genç kardeşim!



Sen, senaryosu kodaman yaşlılar tarafından yazılmış bir hayatın figüranı olmak zorunda değilsin, sen figüran değilsin, sen başrolsün.



Sen tarihin nesnesi değil, sen tarihin öznesisin.



Anayasa değişikliğine hayır diyenler, istiyorlar ki, gençler, araba bozulduğunda arkadan arabayı iten kalabalıktan başka bir şey olmasınlar.



Hayır kardeşim! Sen, araba bozuldukça arkadan iten bir kalabalık olmaktansa, arabanın direksiyonuna geçmeyi düşünmelisin.



“Geleceğimiz için hayır” diyorlar, ne komik, oysa gelecek sensin. Söz konusu olan sensin.



Hayır dedikleri şey senin geleceğin. Bu ülkenin bir geleceği olacaksa, o gelecek senindir.



Sen, birilerinin kariyerini parlatmak için kullanılan bir piyon olmak zorunda değilsin.



Seçme hakkın olacak ama seçilme hakkın olmayacak… Bu tam bir saçmalık değil mi? Seçmek başlı başına bir irade beyanıdır zaten. Seçmek karar almaktır zaten, seçmek sorumluluk üstlenmektir.



Oysa hayır diyenler, şunu demiş oluyorlar. Sen sandıkta iyiyi ve kötüyü ayırt edebilirsin ama bu işi Meclis'te yapamazsın, aklının ermediği işlere karışma, o işi bize bırak.



Bu tam bir illüzyon.



Bu illüzyonu daha fazla izlemek zorunda değilsin.



Milletin önüne konan sandıkta karar verebiliyorsan, Meclis'te önüne konan sandıkta da karar verebilirsin.



Eğer bu ülkenin anamuhalafet lideri ve o partinin milletvekilleri Türkiye'nin kaderini etkileyecek bir anayasa değişikliğini, o 18 maddenin tek bir satırını bile adamakıllı okumadan hayır diyebiliyorsa, o mecliste bulunmayı onlar değil, sen hak ediyorsun kardeşim.



Çünkü, onlar, senin sadece bir dönem derslerini verebilmek için gösterdiğin çabayı bile göstermiyorlar Meclis'te…



Gençler üzerinde kurulan bu vesayete, bu diktaya son verebilirsin.



16 Nisan en çok senin kabuklarını kıracağın gündür. 16 Nisan Yeni Türkiye'nin, genç Türkiye'nin günüdür. Sandığa git ve gerekeni yap.




#16 Nisan 2017
#Anayasa referandumu
#Gençler
7 yıl önce
Haydi gençler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi