|
Karşılıksız çek siyaseti

Bazen diyorum ki, gerçekten, bunların ağızları ile beyinleri arasında hiçbir süzgeç yok… Olsaydı, 16 Nisan'da evet çıkacak olursa, düşmanı denize döker gibi milleti denize dökeriz diye kof tehditler savurmazlardı.



Oysa yeltenebiliyorlar, cüret edebiliyorlar. Bir zamanlar, CHP'nin yolu Kur'an yolu olmamalı diyerek dine karşı kinini de kusan CHP'li milletvekili Hüsnü Bozkurt, açık açık sizi denize dökeceğiz diye



O CHP'li milletvekilinin ardından, CHP'nin eski genel başkanı Deniz Baykal da, özetle,

1922'de İzmir'de düşmanı denize döktüğümüz gibi sevineceğiz, dedi.


Söyledikleri, sarf ettikleri cümlelerin nereye uzandığını düşünemeyecek kadar şirazeyi dağıtmış, akıl tutulmasına yakalanmışlar.


Millete açık açık siz Yunan'sınız, siz düşmansınız diyorlar.


Korktuk mu? Titredik mi? Elbette hayır, çünkü bu millet en son 15 Temmuz'da kendisine yöneltilen alçakça bir tehdidi, tanklarla, F-16'larla yapılan o kanlı darbe girişimini püskürttü ve o hainler, şimdi birilerinin dökmekle tehdit ettiği denizler üzerinden kaçarak Yunanistan'a sığınmak zorunda kaldılar.


CHP'lilerin bu sözlerinden anlıyoruz ki, 15 Temmuzu hafife alıyor, bir “tiyatro” olduğuna, “kontrollü bir darbe girişimi” olduğuna inanıyorlar.


CHP gerçekten akıl tutulmasına yakalanmış ve kantarın topuzunu iyice kaçırmış durumda.


Böylesine boş, böylesine kof tehditlerle iyice işin suyunu çıkardılar.


CHP'liler artık sadece laf olsun torba dolsun diye konuşuyorlar.


Sahil partisi olmayı o kadar kanıksamışlar ki, sürekli bir İzmir vurgusu var dillerinde; ya İzmir marşını söylüyorlar, ya da İzmir'den denize dökmekle tehdit ediyorlar.


Bu siyasetin, bu tehditlerin geçer akçe olmadığı aşikar, bu nedenle, CHP denilince aklıma “karşılıksız çek” geliyor aklıma sadece.


Milleti denize dökmekten, karşılıksız çek olmaktan bahsetmişken,
'ın 2007 seçimi sürecinde, “başarısız olursak Rodos'a kadar yüzerim” dediğini de dün gibi, gün gibi hatırlıyoruz.


Baykal, o zamanlar, kendini denize dökecekti, onu bile yapamadı… Bu millet hala o sözün yerine getirilmesini bekliyor, ama tık yok… Olmayacak da… Çünkü, karşılıksız bir çekten farkları yok.


Kemal Kılıçdaroğlu da “karşılıksız çek” gibi konuşuyor.


Referandumdan evet çıkması durumunda, Cumhurbaşkanı bir partiden, başbakan başka partiden olursa asıl kıyamet o zaman kopacak diyor açık açık…


Açık çek yazar gibi bol keseden konuşuyor, oysa sözlerinin hiçbir hukuki karşılığı, hiçbir siyasi karşılığı yok.


Okumadan anayasa eleştirisi, referandum eleştirisi yapıyor.


Bir magazin programında, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna romanının Amerikalı şarkıcı Madonna'nın hayatını anlattığını iddia eden o kadının siyasetteki halini yansıtıyor Kılıçdaroğlu, okumadığı anlaşılan anayasa değişiklik metni hakkında atıp tutuyor.


CHP'nin genel başkanlığına sulanan Muharrem İnce'nin de Kılıçdaroğlu'dan geri kalır yanı yok tabii… O da geçenlerde bir televizyon programında “karşılıksız çek” yazmaya girişti; evet çıkarsa Cumhurbaşkanı muhtarlıkları, lokantaları kapatacak


Bütün bunları hangi maddeye dayandırıyorsunuz diye sorulunca, sağına, soluna bakıp, “maddeleri yanımda getirmedim, zaten çok uzun, okusak da kimse bir şey anlamaz” diye kem küm etmeye başladı.


Kılıçdaroğlu'nun vaktiyle, Kürt sorununun çözümü için 17 maddelik bir eylem planımız var ama şu an aklımda değil demesi gibi…


Özetle, bu çekin karşılığı var mı diye sorduğunuz her durumda ağızlarından çıkan her sözün karşılıksız çek olduğunu şıp diye anlıyorsunuz.


Evet, CHP karşılıksız çek siyaseti yapıyor… Fakat CHP'de karşılığı olan tek çek, genlerine işlemiş olan millet düşmanlığı siyasetidir…


CHP'de karşılık bulan yegâne şey bu millet düşmanlığı…


Geçmişte de böyleydiler, şimdi de böyleler. Keza, Bozkurt ve Baykal'ın milleti Yunan yahut düşman yerine koyan sözlerinin, İsmet İnönü'nün vaktiyle açık açık söylediği sözlerden hiçbir farkı yok.


Bilen bilir, İsmet İnönü, Ulus gazetesinin 17 Mayıs 1968 tarihli baskısında Milli Mücadele yıllarını anlatan bir yazı dizisinde İkinci İnönü Savaşı hatıralarını anlatırken aynen şunları söylemişti:



"Geriye doğru hicret eden bir kafileye rastladım. (…) Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım: Bana bakın dedim. İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak da yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.”


Anlayacağınız, CHP'de değişen bir şey yok; aynı tas, aynı hamam, aynı düşmanlık…


#CHP
#Referandum
#Deniz Baykal
#Muharrem İnce
#Hüsnü Bozkurt
7 yıl önce
Karşılıksız çek siyaseti
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’