|
Açlık ve susuzluk

Bu konuda çok yazılıp çizildi. Ama henüz felaketin başlarındayız. Bundan sonra daha çok konuşulacak, yazılacak.

İnsanoğlu Allah ve ahıret inancını yitirdikten sonra Firavunlar devrine (zihniyetine) döndü. Kendini âlemin merkezi ilan etti ve bunun gereğini yapmaya koyuldu. Gereği şu: Sözünüzü dinletmek için güçlü olmalısınız. Başkalarını esir almak, hegemonya altına almak için bilimde, teknolojide ileri olmalısınız. İlerlemeli, kalkınmalı; bırakın dünyayı, uzayı ele geçirmelisiniz. Güç refahı ve konforu getirdi. Nefsin doyması mümkün değildir. İleri, daha ileri derken; bunun asıl mânasının “güç, daha fazla güç” demek olduğu unutuldu.

Aslında gidilen yolun yanlış olduğunu söyleyenler çıktı; ama biliyorsunuz insanoğlu sapkınlığa kapıldığı her devirde peygamberlerini taşlamıştır. Kalkınan, refaha ulaşan, güçlenenler; ötekileri emir altına aldı; bazan gönüllü, bazan gönülsüz çalıştırdı. Sonunda bütün dünyaya şu ideolojiyi hakim kıldılar: “Ne kadar tüketiyorsan, o kadar mutlusun”.

Bu tüketimin bir kaynağı olmak lazım gelir. O nedir? Dünya. Güçlüler dünyanın kaynaklarını insafsızca sömürüp silahlandılar. Hava kirlenmiş, su kirlenmiş, toprak zehirlenmiş umurlarında değildi. Hâlâ öyledir.

Bakmayın siz “Çevrecilik”, “Sürdürülebilir kalkınma” gibi laflara. Bunlar galiplerin uydurdukları mazeretlerdir (Pek azı gerçekten muhalefet ediyor). Yani bir muhalefet lazımsa onu da biz yaparız, bilim herşeyin çaresini bulur merak etmeyin, falan.

Ama “had, hudut” diye bir şey var. Cenab-ı Hak bunun kanununu koymuş, sınırını çizmiş. Sınırı geçerseniz Ozon tabakası delinir, buzullar erir, su kaynakları tükenir, denizler bile kirlenir. O zaman “açlık ve susuzluk” tehlikesi başgösterir. Bu durumun duyulması panik ve kaos demektir. Bunu silahla çözemezsiniz, kimseye laf geçiremezsiniz, aç fare duvar deler.

Şimdi diyorlar ki “gıda” tüm dünyada bir silaha dönüşüyor. Temel gıdaların üretiminde söz sahibi olan ülkelerin en küçük bir hareketi, tüm dünyayı etkiliyor.

2007-2008 yılında yaşanan kuraklık sarsıcı oldu. Dünya Gıda Örgütü (FAO) harekete geçerek, buğday-pirinç üreten ülkeleri toplantıya çağırdı.

Rusya''da bu yıl görülmemiş sıcaklar yaşandı, yangınlar oldu, aylarca sürdü, buğday üretimi düştü, hem Rusya, hem bütün dünya endişeye kapıldı. Çin ise sellerle boğuşuyor ve pirinç konusunda dünyayı tehdit ediyor. Et talebi giderek artıyor, bakın Türkiye''de dahi uzun yıllar ihmal edilen hayvancılığın gerilemesi sonucu et fiyatları yükseldi; yapılan ithalat dahi yaraya merhem olmadı. Böylesi dertler bugünden yarına halledilemez. Tahrip edilen meralar iyi bir bakımla en az beş yıl sonra verimli olabilir.

Gıda sıkıntısı yaşayan ülkelerde “açlık isyanları” görüldü, yağmalamalar oldu.

Şimdi meseleyi uluslararası boyutta ele alıyorlar ve gıda üzerinden kazanç sağlayanları disipline etmeye çabalıyorlar. Bu faydasız bir gayrettir.

Nasıl dünyaya hükmetmek üzere yirminci yüzyılda insanlık tarihinin en büyük iki savaşı yaşandıysa; önümüzdeki yıllarda petrol savaşları yerini “su ve gıda savaşları”na bırakabilir.

Yıllarca sanayi uğruna her şeyini feda edenler neden sonra şunu anladı: Bir kilo çelik elde etmek için üç yüz bin ton su sarfediliyor. Yani suyu sanıldığı gibi tarım tüketmiyor, belki ondan fazla sanayide kullanılıyor.

Üstelik bu sanayi zehirlediği suyu nehirlere, denizlere, toprağa boşaltarak onları bir daha kullanılmaz hale getiriyor.

Ülkemizde dahi tarımın can damarları olan Gediz, Sakarya, Meriç, Ergene vb. gibi büyük ırmaklar simsiyah akıyor. Yapılan tahliller bu suların tarımda bile kullanılmasının tehlikeli olduğunu gösteriyor.

Dünya nüfusunun büyük bir kısmı “temiz su” bulamıyor. Bu sebeple mesela Afrika''da saat başı su kadar çocuk susuzluktan veya kirli sudan ölüyor.

Türkiye de 2025 yılına doğru susuzluk çekmeye başlayacak. HES''leri yaparken bütün bunları dikkate almak lazım. Yer altı suları da giderek azalmaktadır.

Allah göstermesin bir yıl yağmur ve kar az yağarsa, ortada ne enerji kalır, ne sanayi. Ondan geçtim insanlar (dünya ölçeğinde) su bulunan bölgelere doğru büyük bir göç başlatırlar.

Felaketin bu boyutlara ulaşmaması için ilerlemenin kalkınmanın, sanayinin, büyümenin yeniden gözden geçirilmesi, “tüketim ekonomisi” zincirinin kırılması şarttır.

İnsanoğlu doğal sınırlarına çekilecek, başka yolu yok.

14 yıl önce
Açlık ve susuzluk
Kulüp performansı mı takım performansı mı?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?