|
Aramakla bulunmaz
Dergâh okurları Rıdvan Sözener'i hatırlar. Ara sıra şiirleri çıkar dergide. Taşradadır, Balıkesir'de. Kardeşi ile beraber deri mamulleri satıyor. Ticaretle uğraşıyor ama şiir yazıyor. “Sen bu işi bırak ticarete bak” demiştim ona, “İyi de abi o beni bırakmıyor” diye cevaplamıştı.

Şiirler birike birike bir kitap olmuş, Cinius Yayınları arasında çıkmış. Adı “Aramakla bulunmaz” (Temmuz 2015). Şu meşhur tasavvufi cümlenin ilk yarısı.

Kitapta tasavvufî bir yaklaşım yok. Rıdvan “hayat”ın labirentinde dolaşıyor. Bu arada tabiatla içli-dışlı oluyor. Bir “taşra sıkıntısı” duymuyor. Çünkü onun işten-güçten, çoluktan-çocuktan, ağaçtan-kuştan, esnaf arkadaşlardan, aşktan yoldaştan oluşan bir dünyası var. Metropolde nefes darlığı çekenleri su başlarına, meyve ağaçlarına, dağ yamaçlarına davet eden bir dünyası var. Mesela şu “Elma” şiiri:

ELMA

Kardeşim Fatih'e

Ne güzel bir gün bu

Açmış kollarını geliyor

Bir elma ağacının altındaymış gibi

Masanın başında

Kırlardaki gibi vızıldıyor bir arı

Mutlu huzurlu rahat

Sabah güneşi vuruyor ellerime

At sırtındayım sanki

Masanın başında

Ne güzel bir gün bu

Odaya yayılmış güneş

Mutlu huzurlu rahat.

Bir elma koparıyorum dalından.

Hayatın olduğu yerde keder ve neşe birarada bulunur. Türkülerimiz bunu şahididir. İnsanımız ne kendini büsbütün üzüntüye teslim eder, ne dünyaya boş verip vur patlasın çal oynasın havasına. Madalyonun bir tarafında “Ankara'da yedim taze meyvayı – Boşa çiğnemişim yalan dünyayı” diyen dertli hava varsa, öte tarafında “Su sızıyor sızıyor – Taşların arasından” diyen bir oyun havası vardır.

Kitabın ilk şiiri “Şiir” adını taşıyor ve plağın kederli yüzünü aktarıyor:

“İyi insanlar hep yenilmiştir

Annesini görünce bir bebek nasıl

bırakırsa elindekileri

Gösterir bunu biraz

Biraz da bir kuşun düşmesi uçup dururken

Bir adamın bunu farketmesi”

Rıdvan Sözener'in şiirinde ne var, neden bunu söz konusu ediyorsun diyenler olabilir. Sebep şu.

Rıdvan edebiyat çevrelerinin uzağında. Kendi kozasını kendi örüyor. Bu sebeple bir nevi bakir çayır gibi. Ezilmemiş, eğilmemiş, kendi çiçeğini kokluyor ve bu yüzden gösterişli, iddialı olmasa da temiz kalmış bir koy gibi. Oradan imgeler devşiriyor. Suda parlayan çakıllar gibi.

Meselâ “Küflü Küp” şiiri.

“Küflü küpe kanarsam rüşveti tendir

Nağmesi sızlayan yalazı öpücük

Albenisi tuzaktır kanma diyor nar

Terennümü buz tutsun şarkısı köpük”

Balıkesir'e “taşra” dedik ama artık ülkemizde de şehir-köy ayrımı neredeyse kalmadı. Bu sebeple hayat benim bu analizime çelme takıyor. Haklı. İşte isbatı:

SUS BİRAZ

Gül yaprağında şebnem aradım biraz

Bülbülün sesi de hiç duyulmadı bu sabah

Yağmurun telaşından toprağı da koklayamadım.

Elektrik faturasını yatırmayı unutma.

O latif adaya gidebilecek miyiz bu yaz

Güya otlar ordusuyla bizi bekliyor

Akşamlar ve sert rüzgarlar denizinden bize doğru.

Çöpleri de atıver giderken.

Elbette giderken sen hayıflanacağım

Göksu'daysam olur uğurlamaya gelirim

Ya tarladaysam şimdiden güle güle sana.

Bankaya uğrayacak mısın?

Rıdvan Sözener nasıl biri, diye soracak olursanız, kitabın kapağına bakın. Orada bir avantür filmde oynayan bir star var. Rıdvan o işte.
#Rıdvan Sözener
#Balıkesir'
#Su sızıyor sızıyor – Taşların arasından
9 yıl önce
Aramakla bulunmaz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak