Pompalı tüfekler internette satılıyor. Çok da ucuz. Mobese kamerasında gördük. Adam getirtmiş pompalı tüfeği, daha ambalajını açmadan soluğu hasmının karşısında alıyor, çekti mi silahı herkesi tarıyor. 12 Eylül'ün tek bir faydası olmuştu. O da silahları toplamak. İhtilal atmosferinde tehdit yolu ile de olsa epeyce silah toplandı.
Silah bulundurmanın cezası ağır olmalıdır. Caydırıcı olmalıdır.
Maganda kurşunu lafı bir daha edilmesin. Bu iş kolaydır. Düğündeki polis silah sıkanları anında tespit eder. Ardından derdest eder. Ama lütfen, bir kapıdan giren kişi öteki kapıdan salınmasın. Bu işin caydırıcı bir yanı olsun. Yani silah bulunduran bu suçun cezasını ağır bir şekilde çeksin. Çeksin ki kimse kimseye kolay kolay “Kafana sıkarım ulan” diye dayılanamasın.
Suçlular yakalanıyor, hafif yaralamadan salınıyor.
Bu iş bu kadar ucuz olmamalı arkadaş. “Sen kimsin” lafı doğrudan devlete meydan okumak, ben kanun tanımam demektir. Bu gibi haddini bilmezlere haddini bildirmek lazımdır.
Doktor o gün en az 150 hastaya bakmış, artık gücü tükenmiştir. Bir hasta daha gelir ve yakınları tarafından sıranın önüne alınmak istenir.
Doktor şikayetçi olsa da bu laftan anlamaz adamlar ciddi bir ceza almıyor.
Sen doktor ol da bu işe devam et bakalım.
Tersi de doğrudur. Öğrenciyi döverek yola getirmeye çalışan psikopat öğretmen ve hastaya kasten bakmayan doktor da suçludur.
“Kimliğiniz lütfen” veya:
“Ehliyet, ruhsat” denildiğinde.
“Şu âlete üfür bakalım” denildiğinde, nasıl bir karşılık veriliyor?
Polise karşı gelmek, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demek, dayılanmak, “Yakarım ulan buraları” demek nedir yani?
Bu kabil adamlara “gereken ders” verilmelidir.
Ancak karşılığında polis de suçluyu suçsuzu iyi seçip, her önüne geleni karakola götürüp kötü muamele etmemelidir.
Bir gurup zabıta yakaladıkları bir işportacıyı kıyasıya dövmemeli; pazar esnafı da birleşip zabıtaya dayak atmamalıdır.
Devletin gölgesi günlük hayatımızın üzerine düşmeli.
Bazan tehdit, bazan müjde olarak.