|
Devletin gölgesi
Önce şu silah meselesinde anlaşalım.


Adam taksi şoförüne beni şuraya götür diyor. Şoför kısa mesafe gidemem deyince, adam çekip silahını vuruyor şoförü.


Yahu arkadaş nedir bu? Orta mektep talebesi belinde silahla dolaşıyor. Herkeste silah var. Ruhsatlı ruhsatsız. Her yerden silah sesleri geliyor. Geceleri sokağa çıkılmıyor. Karısını kardeşini, dostunu, arkadaşını, kızını, amirini memurunu vuran vurana.

Pompalı tüfekler internette satılıyor. Çok da ucuz. Mobese kamerasında gördük. Adam getirtmiş pompalı tüfeği, daha ambalajını açmadan soluğu hasmının karşısında alıyor, çekti mi silahı herkesi tarıyor. 12 Eylül'ün tek bir faydası olmuştu. O da silahları toplamak. İhtilal atmosferinde tehdit yolu ile de olsa epeyce silah toplandı.



Şimdi yine “Silahlara veda” demenin vaktidir. Bu “silah toplama” sık sık gündeme geliyor, sonra nedense unutuluyor.


Silah bulundurmanın cezası ağır olmalıdır. Caydırıcı olmalıdır.



Devletin eli bu konuya değsin arkadaş. Öyle düğünde dernekte silahı çekip sağa sola sıkmak son bulsun.

Maganda kurşunu lafı bir daha edilmesin. Bu iş kolaydır. Düğündeki polis silah sıkanları anında tespit eder. Ardından derdest eder. Ama lütfen, bir kapıdan giren kişi öteki kapıdan salınmasın. Bu işin caydırıcı bir yanı olsun. Yani silah bulunduran bu suçun cezasını ağır bir şekilde çeksin. Çeksin ki kimse kimseye kolay kolay “Kafana sıkarım ulan” diye dayılanamasın.



Ardından görevli memura hakaret ve dayak geliyor. Memur geçemezsin, yasak diyor. Adam ve arkadaşı dayılanıp “Sen kimsin lan” diyebiliyor. Görevli memur direnmeye kalkınca dayak yiyor, başı gözü yarılıyor.

Suçlular yakalanıyor, hafif yaralamadan salınıyor.



Bu iş bu kadar ucuz olmamalı arkadaş. “Sen kimsin” lafı doğrudan devlete meydan okumak, ben kanun tanımam demektir. Bu gibi haddini bilmezlere haddini bildirmek lazımdır.



Doktor o gün en az 150 hastaya bakmış, artık gücü tükenmiştir. Bir hasta daha gelir ve yakınları tarafından sıranın önüne alınmak istenir.

Doktor bakar hastanın acil bir durumu yoktur. “Sıranızı bekleyin” der. Vay! Sen misin bunu diyen. Hasta yakınları doktorun yakasına yapışır, bununla da kalmaz oracıkta sille tokat dövmeye başlar.

Doktor şikayetçi olsa da bu laftan anlamaz adamlar ciddi bir ceza almıyor.



Sen doktor ol da bu işe devam et bakalım.



Aynı şey öğretmen için de geçerli. Öğrenciye sert bir söz söylese, bir fiske vursa ailesi, sülalesi okulu basıyor, öğretmeni hastanelik ediyor.


Tersi de doğrudur. Öğrenciyi döverek yola getirmeye çalışan psikopat öğretmen ve hastaya kasten bakmayan doktor da suçludur.



Gece gündüz demeden güvenliğimiz için çalışan polisimize karşı gösterilen tutum nedir acaba?


“Kimliğiniz lütfen” veya:



“Ehliyet, ruhsat” denildiğinde.



“Şu âlete üfür bakalım” denildiğinde, nasıl bir karşılık veriliyor?



Polise karşı gelmek, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demek, dayılanmak, “Yakarım ulan buraları” demek nedir yani?



Bu kabil adamlara “gereken ders” verilmelidir.

Bu işler öyle ufak bir para cezası ile geçiştirilmemelidir. Yoksa adam peşinen cezayı öder suçu işler.


Ancak karşılığında polis de suçluyu suçsuzu iyi seçip, her önüne geleni karakola götürüp kötü muamele etmemelidir.



Bir gurup zabıta yakaladıkları bir işportacıyı kıyasıya dövmemeli; pazar esnafı da birleşip zabıtaya dayak atmamalıdır.



Sözün özü şu:


Sınırlar muğlak olmamalı.


Sınır ihlali yapan başına ne geleceğini bilmeli. Cezalar caydırıcı olmalı.


Devletin gölgesi günlük hayatımızın üzerine düşmeli.



Bazan tehdit, bazan müjde olarak.

#Silah
#Ehliyet
#Ruhsat
7 yıl önce
Devletin gölgesi
Yaşar Kaplan’a rahmet
Büyük plan başlıyor
Elde var sıfır!
Katar üzerinden verilen mesajlar..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…