Bir kere tüm İstanbul'un tarihi mezarlıklarını elden geçirmiş, etrafını çevirmiş, çöpten-dikenden-yılan işlemez hale gelmiş, adım atılamaz olmuş iç yüzeyini taşlara zarar vermeden tertemiz etmiştir.
Bütün bunlar sadece İstanbul'da değil yurt sathında gerçekleşti. Tarihe saygı, kültüre bağlılık budur. Yeri gelmişken bir kez daha söylüyorum.
Osmanlı döneminde kışla yapıldığında orada yerleşim yoktu. Askeri garnizonlar surdışına yapılırdı. Bektaşi Tekkeleri dahi garnizon civarındadır.
Gezi parkına bina yapmayın. Taksim'de binadan çok ne var. Ama cami yok. Millet sokakta namaz kılıyor. Caminin yeri hazır, Sular İdaresi'nin orada, otopark.
Sevgili Ekrem Işın ile bir buçuk yıl uğraşarak “Eyüp Sultan Tekkeleri”ni Kanal 7 için belgesel olarak çekmiştik. Bu macerada başımıza gelenleri anlatsam roman olur.
Sonra ben bir on yıl kadar İstanbul'u dolaştım. Tabii her gün değil, aralıklarla. Bir taşralı olarak ceddimizin ve dünyanın bu en önemli şehrini az da olsa tanımak istiyordum. Şehir gezileri mutlaka yaya olarak yapılmalı, önemli bulunan mekânlar, binalar gereği kadar vakit ayrılarak tanınmalıdır. Bu süre içinde İstanbul'un ancak yüzde birini görmüş olabilirim.
“Bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diyor ya Yahya Kemal, haklı. Onca yıldır İstanbul'u berbat etmek için çabalıyoruz, o hâlâ ayakta. Ayakta dediğime bakmayın büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Görülecek yerler ancak nokta veya ada halinde kalmıştır. Hele bu gökdelen merakı İstanbul'un (Sur içi olmasa bile sur dışının) siluetini değiştirmiştir.
Ki bu bina meşhur mimar Kemalettin'in eseridir. Bekçiler dışında yaşlı bir adam senelerdir kütüphane kısmında yatıp kalkıyor, orayı hırsızdan-uğursuzdan koruyordu. Buna rağmen yine hırsızlık olmuş ve bir dava devam edip gidiyordu. Tekke levazımı yani halılar, şamdanlar vb. Şeyh Odası'na kilitlenmiş, kapısı mühürlenmişti. Bu sebeple orayı çekemedik. Bizden üç ay sonra çıkan bir yangınla Şeyh Odası içindekilerle beraber yandı.
Programı bitirirken bu muhteşem eserin korunmasını, restorasyonunu, yeniden kullanılır hale getirilmesini arzu eden bir hamasi nutuk çektiğimi hatırlıyorum. Neyse ki AKP sayesinde özlenen eylem gerçekleşti, bina ve semahane yenilenerek orada bir üniversite kuruldu.
Tamirine başlandığında on onbeş kamyon gübre çıkarıldığını söylediler. Önünde iki adet yazısız devasa mezar taşı yatıyordu. Şimdi şipşirin bir bina oldu.
Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda bazı vakıflara verildiği onların da çay bahçesinden, kültür merkezine kadar çeşitli amaçlarla kullandıkları görüldü.
Ben alternatif olarak aklıma gelenleri sıralayacağım. Başkaları daha uygun fikirler bulabilir.
Bir kere “tekke” olanlar, şimdi yasak sürdüğü için bir post atıp bir şeyh bularak yeniden açılamaz. Orayı bir
veya
yapabiliriz. Yani eski bir tekke yine dinî bir amaçla kullanılmalı. “Tasavvuf Dersleri” verilebilir.
olabilir.
Ötekiler için ihtiyaç olan “
”dır. Bildiğiniz gibi küreselleşen dünyada yabancı dil öğretimi öne geçti.
Bu sebeple İngilizce, Almanca, Çince, Japonca, Arapça, İtalyanca vb. gibi diller yanında mutlaka Türkçe eğitimi koymak gerekir. Buna ilaveten
denilen çok amaçlı çocuk kütüphaneleri kurulabilir.
olabilir (Fizik-Kimya-Matematik). Taşradan İstanbul'a hasta getirmiş, ama burada kalacak yeri olmayanlar için “
” olabilir. Üniversitelerin “
”, “
” ihtiyaçlarına cevap verebilir.
Belediyelerin yeterinden çok “Kültür Merkezi” var. Bunların içini layıkı ile dolduramıyorlar. “
” olabilir.
Artık neredeyse terkedilmiş olan “
” alanına tahsis edilebilir.
Geleceğe dönük olarak “
” olabilir. En nihayetinde çok ihtiyaç duyulan “
”na tahsis edilebilir. Bunların sahibi, kadrosu, maaşı, çalışanları, hangi devlet kurumuna bağlı olacakları benim işim değil.
Yeter ki yaramaz adamların eline geçip yaramaz işlerde kullanılmasın.