|
Fikir ve edebiyat
Gabriel Garcia Marquez kendisiyle yapılan bir konuşmada şöyle diyor: “Nasıl yazarsan yaz, yeter ki inandırıcı olsun”.
Şimdi bu tesbit belki de yazarın büyülü gerçekçilik, fantastik tavrını savunmaya yöneliktir.
Öyle ya; öteden beri ne deniyor: Ne söylediğin önemli değil, önemli olan nasıl söylediğindir. Bu biçimcilik övgüsünün bize ne kazandırdığı sorulunca şöyle cevap veriliyor: Edebiyatın (genelde sanatın) bir şey kazandırmak veya kaybettirmek gibi bir gayesi yoktur.
Ee! O zaman neden sanatla uğraşıyoruz; hiç olmazsa “edebî haz” söz konusu edilsin.


R. Wellek ile A. Warren'in ortak eseri (

Edebiyat Biliminin Temelleri'nde

, Çev. Prof. A. Edip Uysal, Kültür ve Turizm Bak. Yay. 1983) şöyle deniyor: “Fikirler bir sanat eserinin övgüsüne veya bünyesine girdiği ve onun yapısının bir unsuru olduğu zaman artık kelimenin her zaman kullanıldığı anlamda fikir olarak kalamazlar, sembol veya mit haline gelirler.” Ancak absürd olanları bir yana bırakırsak (ki onlar da esasen bir fikre yaslanır) önemli eserlerin fikirle nasıl hemhal olduğuna dair şu örnekler veriliyor:



“George Sand veya George Eliot gibi yazarların, sosyal-ahlakî ve felsefî meselelerin tartışıldığı fikir unsurlarına ağırlık veren romanları vardır. Olayları mitik bir mâna taşıyan Melville'in Moby Dick adlı romanı ve tek bir felsefi metafor üzerine kurulmuş Birdges'in Testament of Beauty adlı şiiri gibi felsefi fikirlerin edebiyata daha yüksek bir seviyede karıştığı eserler de vardır.



Burada “Kemal Tahir”i örnek verebiliriz. Bazı romanlarında sayfalarca fikrî tartışma olduğundan bu eserleri roman sanatı açısından eleştirilmiştir.


Bu bir denge işidir.


Dengeyi tutturamayıp fikri öne çıkarırsanız, o zaman size: “Sen en iyisi bu konuda bir ilmî makale yaz” derler.


Şiirin muğlak nesrin açık olduğu söylenir. Dahası şiir kalbe nesir akla hitabeder. Bu iki türde de sanat bakımından semboller önemlidir.



Aynı eserde Dostoyevsky için şunlar söyleniyor: “Onun romanlarında fikirler âdeta bir tiyatro oyununda olduğu gibi dramatik bir tarzda sunulmaktadır. Karamazof Kardeşler gibi bir romanda dört kardeş bir dram özelliği taşıyan ideolojik tartışmada sembolik bir rol oynamaktadır. İdeolojik tartışmanın sonuçları eserdeki ana karakterin başına gelen felaketlerle bütünleşmiştir.



Fakat, Goethe'nin Faust'u veya Dostoyevsky'nin Karamazof Kardeşler'i taşıdıkları felsefî fikirler yüzünden mi büyük sanat eseri sayılacaktır?



Yoksa felsefî hakikatin tıpkı psikolojik hakikat gibi kendi başına bir sanat değeri taşımadığı sonucuna mı varmalıyız?



Yerinde kullanılmak şartıyla, felsefe, karmaşıklık ve tutarlılık gibi bazı önemli sanat değerlerini desteklediği için bir eserin sanat değerini artırır.”



Her ikisi de olabilir demiştik başta. İsmet Özel'in şiirleri ile deneyelim bunu:


Partizan

şiirinde:



“Ölürsem bir partizan gibi öleceğim”



diyor. Ardından:



“Kuşandığımız



bu alkol kokusu bize ne getirdi ki!



Çıksam



gök



şarlayarak devrilse ardından”



diyor, isyana evet dediği dönemlerde. Açıkca söylüyor fikirlerini, ideolojisini belirtiyor. Belki okuyan da anlasın diye, devrime bir fayda gelsin diye.



Ama ilk dönemindeki

Yorgun

şiirinde:



“ölüler beni serinliğe yakıştıramaz



çünkü hiç kimse çıkmak istemez bu mevsimden dışa



çünkü bitkinliklerini günden saklar ekinler



ekinler çocuklar en rahat uykuları”



Soyutlama-yorumlama-anlaşılma düğümleri olan şiirleri de var. Bunlar ne demek istediğimizi anlatıyor. Yani Marquez'in sözünü.



Ben ona bir önemli unsur daha ekleyeceğim. Sanat eseri “inandırıcılık” yanında “etkili” olmalıdır. Okuyan, seyreden, dinleyen için hiçbir etkisi olmayan eser neye yarar ki?


Bakın yine “yarar”a geldik.



Evet yararsız ilimden-sanattan Hakk'a sığınırız.


#Gabriel Garcia Marquez
#Edebî haz
#İsmet Özel
8 yıl önce
Fikir ve edebiyat
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi