|
İş nerede, işçi nerede?
Denizli veya Burdur şimdi tam hatırlayamıyorum; oralarda taş ocakları, mermer ocakları, inşaatları olan bir iş adamı televizyonda neredeyse ağlayacak hale gelmiş olarak dert yanıyordu.

Efendim mesele şu: İşadamı inşaatlarında iş makinalarını kullanacak operatör arıyor, ama bir türlü bulamıyor. İşler durma noktasına gelmeden gazetelere, televizyona ilanlar vermiş, bir doktor maaşının (pratisyen) iki katı ücret veriyor ama adam bulamıyor. Demek ki ülkemizde iş makinalarını kullanacak bir operatör açığı var
. Her alanda kalifiye eleman açığı var. Türkiye bu açığı zamanında düşünemedi ve kapatamadı. Ağırlığı düz liselere verdi. Bilhassa Demirel döneminde (o yıllarda ben orta öğretimde çalışıyordum, meseleyi yakinen biliyorum) “bir müdür, bir mühür” ile olmadık yerlere lise, ortaokul açıldı. Tamamen siyasi gaye ile. Yahu okulun açıldığı yerde lokanta yok, otel yok, fırın yok, oraya gelecek öğretmen ne yapacak, elbette işe başlayıp sonra kaçacak. O binalar göç sebebi ile talebe bulamayıp boş kaldı. Kimi karakol, kimi sağlık ocağı, kimi ahır oldu; kimi de harap oldu.

Devlet (Milli Eğitim) bu dönemde 1960-70 arası daha tutarlı ileriyi gören bir maarif siyaseti güdebilirdi, teknik eğitime ağırlık verebilirdi.

Şimdi boşta gezenlerin, işsizlerin çoğunluğu “vasıfsız”. Ne iş olsa yaparım abi, diyorlar hiçbir iş yapamıyorlar. Hatta bunların bir kısmı iş de beğenmiyor. İstanbul'daki gence, Sivas'ın Hafik ilçesinde iş var gelir misin denince, “Ne yapayım ben o dağ başında” diyor, burun kıvırıyor.

Okumuşların, diploma sahiplerinin daralan devlet kapısında iş bulamamaları onları bedbinliğe sürüklüyor. Çünkü Tanzimat'tan bu yana devlet kapısı garantidir, geliri iyidir. Bizim uzun yıllar özel sektörümüz olmadığı için okuyanlar hep devlete kapılanmıştır. Hatta (yine siyasi gayeler için) bir kişinin yapacağı iş için on kişinin aynı işe alındığı da olmuştur.

Bazı kafası çalışan genç okumuşlar artık devlete bel bağlamanın faydasız olduğunu görünce, “iş yapalım arkadaş” havasına girmişler, ilk tecrübelerde başarısız olsalar dahi sonra bir yerden tutmuşlardır.

Mesela fukarayı geçindiren, fukaranın yiyeceği olan simit; bu genç girişimciler eli ile “saray” hüviyetine girerek aniden sınıf atlamış, yaygınlık kazanmış, geçim kapısı olmuştur. Bugün ABD'de bile şubeleri açılıyor.

Bu açıdan Türkiye bir fırsatlar ülkesidir.

Mesela Osmanlı'dan bu yana Gedikpaşa'da terlik yapılırdı. Bu terlikler üstü meşin altı kösele erkek ve kadın için iki çeşit idi. Bir çift al on yıl kullan. Dışa açılan Türkiye dışardaki terlikleri gördü ve asıl maddesi plastic olan bu mamülleri ülkeye taşıdı. Bu terlik üretiminde bir devrim idi. Kim başlattı bilmiyorum. Ama Gezer, Flo, Polaris vb. gibi firmalar hemen gelişti. İki çeşit ürün 202 çeşide çıktı. İç piyasadan sonra ihracat başladı.

Demek ki Türkiye'de müthiş bir terlik açığı varmış ve bunu kimse görmemiş.

Yapılacak iş kabaca şudur: Devlet ihtiyaç duyduğu elemanları “çok iyi yetiştirecek” mektepler, çok iyi hocalarla donatılacak, çok kaliteli kadrolar iş başına gelecek. Bu açıdan okumak zorlaşmalıdır
. (En azından bizim zamanımız gibi. İlkokuldan itibaren her mertebenin bitirme sınavları vardı. Tek dersten kalan bir yıl sonra sınava girer veremezse okuldan atılırdı).
Bu kadar genç nüfusu ne yapacağız peki? İlkel bir çare belki ama “emek yoğun” işlerde istihdam edeceğiz. Az kazanacaklar, feryat edecekler ama bu kaçınılmaz. İş beğenmemek gibi bir lüksümüz olmayacak.

Zamanla tarımda, tarım makinalarında, tohumculukta, hayvancılıkta, tarım gübre ve ilaç sanayiinde gelişme sağlanacak bu alandaki teknisyenler hem ürünü artıracak, hem kalite sağlayacak.

Yani tarım ağırlıklı bir hayat, bir kalkınma.

Sanayi bunun ardından gelmeli. Sanayi hem insanı, hem dünyayı tüketiyor. Şimdilik vazgeçemeyiz ama tedrici olarak tarımı öne alabiliriz.
#
#işçi
#Osmanlı
٪d سنوات قبل
İş nerede, işçi nerede?
Ateşkes kararı çıkacak mı? Ankara 5 Mart’tan nasıl bir sonuç bekliyor?
Var tartışmaları
Büyük plan başlıyor
Diliniz KABA Yüreğiniz TAŞ
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…