|
Ölüme alışmak
İlkokuldan itibaren ömrümün yirmi beş yılını geçirdiğim o küçük taşra şehrinde hiç cinayet işlenmedi.


Sadece kahveci Yaşar'ı vurdular dendi. Cinayet mi, kaza mı olduğu anlaşılamadı.



O yıllarda geleneksel hayatını yaşayan bu şehirlerde doğuma sevinilir, ölene acınırdı. Münasebetler, duygular, davranışlar sahte değil sahihti. Belki bu yüzden geceleri kapı kilitlemeyi lüzumsuz buluyorlar, komşular birbirinden emin yaşıyordu.



Oktay Akbal'ın dediği gibi “Önce ekmekler bozuldu”. Dünyayı titreten fitne ateşi bize de bulaştı.


İhtilaller oldu. Menderes'i astılar, üniversiteli gençler birbirini vurmaya başladı. Silah taşıma yaşı liseye, ortaokula kadar düştü.



Geceleri sokağa çıkılmaz olmuştu. Kahveler taranıyor, çocuklar okula gidemiyordu. Her gün 20-25 ölü.



Korku dağları bekliyordu.



Sonradan anlaşıldı ki, bu atmosfer bir ihtilal yapmak için iç ve dış örgütlerin tuzağı imiş.


Ülkem insanı çok acılar çekti. Anaların anası ağladı. Geride binlerce faili meçhul cinayet kaldı.



Her şerde bir hayır vardır derler ya; bu felaket ülke insanını uyandırdı. Artık kimse kolay kolay aldatılamıyordu.

Son seçimlerle memleket istikrarı yakaladı. Su yolunu bulmuştu.



İstikrar içinde geçen yıllarda Türkiye güçlendi. Ortadoğu'da bir barış adası oldu.


Ne de olsa biz bir imparatorluk bakiyesi idik. Osmanlı sulhünün hatırasını taşıyanlar Türkiye'nin bu yükselişini gıbta ile izliyordu.


Derken dünya dengesi sallanıverdi.



Soğuk savaştan sonra zaten bu bekleniyordu. Yeni bir paylaşım olacaktı.



İki büyük savaş geçiren süper güçler artık böyle maceralara atılmak istemiyorlardı ama liderliğe oynamak, hegemonyayı sürdürmek de oyunun gereği idi.



Oynadılar.



Rusya Afganistan'da, Amerika Irak'ta boyunun ölçüsünü aldı. Demir perde çöktü, Rusya perişan oldu. Lakin Kızılordu halen ayakta duruyor, Rusya yenilgiyi hazmedemiyordu. ABD fırsat bu fırsat deyip, Menekşe devrimi, Papatya devrimi, Arap baharı sloganları ile mevcut dikta yönetimlerini devirmek için Gürcistan'dan Libya'ya kadar bir dizi ayaklanma başlattı. Saddam gitti, Kaddafi gitti ancak buralarda karmaşa bitmedi.



Son diktatör Beşşar Esat'ı devirmek için muhalifleri ile önce anlaştı, sonra yan çizdi. Kendini Putin ile toplamış olan Rusya yine sahaya inmiş, öteden beri desteklediği Esad'a yardım ediyordu. Üzerine bomba yağan Suriyeliler Türkiye'ye sığındı.



Tüm bu kargaşa içinde ekmeğinden olan, ölümle burun buruna gelen fakir güney, kitleler halinde kuzeye doğru bir yolculuk başlattı. Patlak botlar, çürük teknelerle Avrupa'ya ulaşmaya çalışıyor, çoluk çocuk Akdeniz'in, Ege'nin sularında can veriyor, Avrupa bir türlü bu muhacirlere kapı açmıyordu.



Ölüme bu kadar mı alışılır?


Sahile vuran çocuk cesetleri taş kesilen kalpleri yumuşatmaz mı?


Yumuşatmıyor.


Robota dönmüş militanlar kalabalığın arasına dalıp kendini patlatıyor. Bunlar nasıl yetişiyor, kimsenin aklı almıyor. Duygular körelmiş, insanoğlu ağır ağır insanlıktan çıkıyor.


Biz de terörden çok çektik. Toplu ölümler gördük.



Sebep?



Hegemonlar bize diz çöktürmek istiyor. Herhalde “Ey Türkiye! Sen de kim oluyorsun?” diyorlar.


Bunlar biraz tarih okusun. İçimizdeki ve dışımızdaki düşmanlar bizi başkası ile karıştırmasın.



Seksen milyonluk Türkiye hafife alınmasın.


#Ölüme alışmak
#Hegemonlar
#Soğuk savaş
8 yıl önce
Ölüme alışmak
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler