|

Birkaç hafta önce İstanbul'da bir adam minibüste şort giyen bir hemşireye tekme atıp hakaret etti. Bu hadise epeyce konuşuldu, hatta televizyona taşınıp hukuken tartışıldı.



Kimine göre bu adam hasta imiş, kimine göre hastalık palavraymış.



Her neyse adamı unutun. Zaten cezasını buldu. Ben bu yazıyı yazarken hakkında 9 yıl isteniyordu.



Yetmişli yılların başında Sultanahmet-Akbıyık semtinde oturuyordum. Ayasofya'dan Beyazıt'a kadar, tüm Divanyolu'nda bir tek yerli ve şortlu bayan görmedim.


Neden?



Çünkü henüz diri olan örtümüz, adetimiz, ahlâkımız buna izin vermiyordu.

Ahlâk deyince ne anladığımızı hemen söylemek gerekir. Ahlâkın temeli “din”dir. Dinsiz ahlâk olmaz.

Olur belki ama onun adı “Menfaat ahlâkı”dır. Cenab-ı Hakk'a inanmak, ahirete inanmak, harama-helale inanmak ahlâkın temelini oluşturur –ki hukuk da buna dayanır.–



Buna inanmayanlarla tartışmak beyhudedir. O zaman ne demek lazım gelir. Şu: “Leküm diniküm veliyedin”.


“Şort”u ülkemize taşıyan cebri batılılaşma hareketleridir. Tepeden inme devrimle alafranga bir toplum yaratılmak istendi, okullardan başlayarak uygulandı (19 Mayıs gösterilerinde kızların kıyafeti ne kadar tartışılmıştır, hatırlayalım). Buna karşı olanlar şapka devriminde olduğu gibi cezalandırıldı ve baskı ile sindirme yıllarca sürdü.



Bunun yanı sıra “modern hayat” tüm unsurları ile üzerimize abanmıştı. Yüz elli yıl sonra toplum; kurumları, hukuk, eğitimi, hayat tarzı ile epeyce modernleşti.



Yine de halk bu baskıya karşı direnmeye devam etti ve muhafazakâr çevre yıllar sonra varlığını “başörtüsü” ile kamuya yansıttı. Başörtüsü asla bir siyasi simge değildi. Tesettür ile beraber bir varlık belirtisi idi.



Çarşaf ve başörtüsünün modern hayata karşı tam bir korunak olduğunu söylemek zordur.

Siyah başörtüsü, siyah ferace giyen imam-hatipli kızların Converse ayakkabı kullandığını görebiliriz.



Neden?



Çünkü bu modernizmin “Dayanılmaz cazibesi”dir. Tıpkı cep telefonu gibi.



Tekrar şorta dönersek.


Şort'u Sultanahmet'te yaygınlaştıranlar turistler oldu. Batı'yı taklit hususunda en önde giden alafranga muhit bunu benimsedi.


Bu kesim kendi hayat tarzına karşı çıkan her hareketi gericilik, yobazlık, kişilik haklarına ve özgürlüklere karşı bir saldırı olarak niteliyor ve zaten batı orjinli olan hukuk ile bunu mahkum edebiliyordu.



Bunlar her tür vesayetin verdiği güçle seslerini yükseltir, borularını öttürürler. Batılı müttefikleri onları yalnız bırakmaz. Hele iki gazeteci gözaltına alınmaya görsün. Tüm yabancı elçilik mensupları Adliye'ye koşar. Batı'daki kalemler Türkiye'de medya özgürlüğü olmadığını yazar. Artık bu dolmaları yutmuyoruz.



Bugün Anadolu'nun il ve ilçelerinin arka sokaklarında bir bayan şortla dolaşırsa, bu tutum o sokakta oturanların örfüne, geleneğine, ahlâkını ve mahremiyetine bir saldırıdır. Sokak halkı bu şortlu kadını turist olarak algılar. Yerli bir kadından-kızdan bunu beklemez. Davranışın kılık kıyafet özgürlüğü ile ilgisi yoktur.

Zaten kılık-kıyafeti kanunla belirlemek de nazik bir meseledir. Çok su götürür.


İnsan hakları ve özgürlükler batılı mânaları ile birer palavradır.(1)


Bunlar “gücün hukuku”ndan alınma nalıncı keseridir.


Artık bu dolmaları yutmuyoruz.


Peki o zaman ne olacak?



“Birarada barış içinde yaşama nasıl gerçekleşecek?”



İşte can alıcı soru bu.



Yüz elli yıldan sonra cevabını arasak iyi olacak. Belki de “toplum sözleşmesi”nin omurgasını bu cevap teşkil edecek.



(1) Küresel güçler dünya gelirinin yüzde doksanına el koyarken demokrasiden, evrensel hukuktan, batı standartlarından bahsetmek hayli komiktir. İki süper güç Suriye'nin tabutu üzerinde zar atarken, Halep'e giden yardım konvoyu vurulurken, Irak'ta, Suriye'de milyonla insan ölürken, genç ihtiyar, çoluk çocuk Akdeniz sularına gömülürken hangi özgürlük, hangi insan hâlleri.




#Şort
#Ahlâk
#İnsan hakları
7 yıl önce
Şort
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir