|
Vicdan
Vicdan merhum Topçu'nun tarifi ile “Allah'ın kalbimizdeki sesidir”. İnanmayanın vicdanı yoktur, menfaaati vardır.


Kültür ve sanat bizi bir atmosfer içinde tutar. Daha derine inersek felsefe ile karşılaşırız. Biraz daha gayret edersek din bizi kucaklar.



Din bizi kucakladığında ötekilerin pek kıymet-i harbiyesi kalmaz. Ama yine de bu yolculukta onların rolünü inkar etmeyelim. Ayrıca eğri otursak da doğru konuşalım. Bakınız Bosna Savaşı geldi geçti. Filistin ve Gazze orada kanayıp duruyor. Suriye'nin durumu malum. Daha ileri gidelim tüm yoksul halklar zengin kuzeye gitmek için Akdeniz'i bir ölüm denizine çevirdiler.



Çocuklar ve dedeler ölüyor.


Ölüme alıştık mı nedir, binlerce ceset karşısında kılımız kıpırdamıyor.


Evet isyan ediyoruz.


Zalimleri kahretsin diye Cenab-ı Hakk'a yalvarıyoruz. Lakin duygularımızın, kederimizin, bu manzara karşısında takındığımız tavrın yeterli olduğu söylenebilir mi? Söylenebilir. Halkımız iki buçuk milyon Suriyeli'yi misafir ederek merhamet, şefkat ve vicdan sahibi olduğunu göstermiştir.


Ayrıca cepheye gidip savaşalım mı?



Cepheye gidip savaşalım.



Cephe nerede?



Cephe sandığımız yerden hangi örgütler çıkıyor görüyorsunuz.



Diyelim cephe kalbimizde. O zaman kalbimizi yoklayalım.



Açık yürekle söyleyin bu süreç içinde dişe dokunur bir “Bosna” şiiri okudunuz mu? Yani “Çanakkale Şehitleri” ayarında.


Süleyman Çelebi'nin “Mevlid”i yazıldığı günden bu yana okunageliyor. Ayrıca şunu bilmeliyiz. Osmanlı coğrafyasında otuza yakın Mevlid vardır. Her biri ayrı dilde.



Mevlid'i en çok kadınlar okur, kadınlar dinler. Neden acaba?



Peygamber sevgisinin ötesinde “Doğum” hadisesini anlatıyor. Doğurmak bir kadının vücudundan ruhundan yayılan en önemli hadise.



Bosna şiiri böyle doğmalı.


Ama onu doğuracak kültür ve sanat atmosferi içinde miyiz?

Buna bakmak lazım.



Değiliz. Tuzumuz kurumuş gibi fantazyalar içindeyiz, fantastiğin peşindeyiz.



Bu bizi “Yerli ve milli” bir atmosfere taşıyacaksa varsın olsun. Ama şu İstanbul'un yeni binalarına bakın, gökdelenlere. Her bir ayrı havada çalıyor. İnsanı heyecanladıracak bir neşve taşımıyorlar, aksine insanı eziyorlar.



Asırın başındaki entelektüellerimiz “yerli ve milli” olma yolunda bizden fazla cehd gösterdiler.


Ne kadar küçümsense de Mimar Vedat ve Mimar Kemalettin'in binaları, ilhamını gelenekten alan bir haysiyet taşıyorlardı.


Bir ara “Milli iktisat” söz konusu edilmişti. Sonra ulusalcılar bunları kesip biçti, dilimizi dahi doğradı.



Dil inkılabının gayesi dinî düşünceyi taşıyan kelimeleri atıp, lügatimizi seküler hale getirmektir. TDK'nın uydurduğu kelimeleri kullananlar bunu unutmasın.


Pek tabii “Yerli ve milli” olmak “Yerli Malı Haftası” kutlanarak Nazilli Basması giyerek olmaz.



Rahmetli Erbakan'ın sloganı “önce Ahlâk” idi. Doğrudur.



Bahis mevzuu olan atmosferi ailede, okulda, işte, sokakta, siyasette, bürokraside her yerde hakim olan ahlâk sağlayacaktır.



Peygamber ahlakı Tanpınar ne diyor: “Atalarımız inşa etmiyor, ibadet ediyorlardı”.



Modern teknolojik medeniyet insanoğlunun vicdanını boğdu. Kıyıya vurmuş çocuğun cesedi “Yılın fotoğrafı” seçilir artık.

#Vicdan
#Yerli ve milli
#Yerli Malı Haftası
#Filistin
#gazze
#Modern teknolojik medeniyet
8 yıl önce
Vicdan
Çözülen dünyâda irâdenin hâl-i pürmelâli
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?