|
Anayasa Değişikliği
Anayasa değişikliği, Eylül'ün ikinci yarısına damgasını vuracak. Uzlaşma Komisyonu'nun kabul ettiği metin, hiç de küçümsenmeyecek düzenlemeler getiriyor. Özellikle, 13 ve 14'üncü maddelerdeki değişiklik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyum sağlamaya yönelik. Dokunulmazlıklar konusunda gizli oy aranıyor. 12 Eylül'le ilgili geçici 15'inci madde, kısmen kaldırılıyor. Böylece, askeri dönemde çıkan kanunların Anayasa'ya aykırılığı iddia edilebilecek; yeni kanunların Meclis'ten geçmesi beklenilmeden, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla, özgürleştirici adımlar atılabilecek.

13'üncü madde

1982 Anayasası'nda 13'üncü madde, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, 14 ise bu hürriyetlerin kötüye kullanılması ile ilgili.

Mevcut 13'üncü madde, temel hak ve hürriyetlerin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın, genel sağlığın korunması amacıyla, ayrıca, Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen sebeblerle, sınırlanabileceğini belirtiyor.

Bir sürü lâstikli lâf ve tekrar. Oysa teklifte, Anayasa'nın ilgili maddelerindeki sınırlamalara atıf yapılmakla yetiniliyor; demokratik toplum gerekleri ve ölçülülük ilkesinin altı çiziliyor.

Teklifteki 13'üncü madde: "Temel hak ve hürriyetler, yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeblere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

Değişiklik teklifinde, çeşitli maddelerdeki hürriyetleri sınırlayıcı hükümlere gönderme yapmak suretiyle, tekrardan kaçınılmış, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatı göz önünde bulundurularak, sınırlandırmalarda, "demokratik toplum gereği" ile "Ölçü" kıstasları maddeye konulmuştur. (Mevcut Anayasa'da da sınırlamaların, "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı" belirtiliyor, ama bu ibare, upuzun metin içinde göze bile çarpmıyor.)

Demokratik toplum gereği

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre, demokratik toplumda gerekli olmak ilkesi, zorlayıcı toplumsal bir ihtiyacın bulunması şeklinde açıklanıyor. Bu sınırlamanın, demokratik bir toplumda kabul edilebilmesi için, toplumsal bir ihtiyacın var olması lâzım. Nitekim, Zana davasında, Türkiye'yi haklı bulan Komisyon, ilgilinin basında yaptığı konuşmada PKK'nın şiddet eylemlerini kurtuluş mücadelesi olarak nitelemesi üzerine cezalandırılmasını, toplumsal açıdan zaruri bir ihtiyaç saymıştır. Komisyon, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması amacıyla sınırlama yapılmasında, demokratik toplum bakımından gereklilik bulunduğu sonucuna varmıştır.

Bir başka örneği Belçika'dan verebiliriz. Belçika'nın Naziler tarafından işgali esnasında, Le Soir gazetesinin yazı işleri müdürü olan De Becker, düşmanla işbirliği yaptığı için suçlanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. De Becker 1951'de hapisten çıkmış, ama yayıncılıkla ilgili bir işte çalışma hakkı kısıtlanmıştır. Komisyon, savaş süresiyle sınırlı olmak kaydıyla siyasi fikirleri yayma yasağı konulabileceğini, ancak gerçekleşen müdahalenin bunun ötesine taştığını ve demokratik toplumda zorlayıcılık ölçütüyle bağdaşmadığını açıklamıştır. (1)

Ölçülülük

"Ölçülülük" kavramı, demokratik toplumda gerekli olmanın bir alt kavramıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verilen ceza ile güdülen amaç arasında bir denge olup olmadığını araştırırken, başka bir tedbirle aynı amaca ulaşmanın mümkün olup olmadığını, sınırlamanın yürürlüğe konması halinde, temel hakların ihlâl edilmesi ihtimalini göz önünde bulundurmaktadır. Sınırlayıcı tedbirin ulaşılmak istenilen amacı gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığı, o amacın gerçekleşebilmesi için tedbirin gerekli olup olmadığı, tedbirin amaçla orantılı olup almadığı araştırılmaktadır. (2)

Madde 14

Değişiklik teklifinde, mevcut 14'üncü madde kısaltılıyor, "hakları kötüye kullanma" fiili, bölünmez bütünlüğü bozmaya ve demokratik laik cumhuriyeti yıkmaya yönelik faaliyetlerle sınırlandırılıyor. Oysa bugün, Cumhuriyetin veya devletin varlığını tehlikeye sokmak, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini, sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenlik kurmasını sağlamak, dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak da temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması olarak değerlendiriliyor. Türk Ceza Kanunu'ndaki 141-142 ve 163 kalkmış olmasına rağmen, uzantıları Anayasa'nın 14'üncü maddesinde kalmıştı.

Değişiklikle, hem bu sakınca sona erdiriliyor, hem de ikinci fıkraya eklenen "Anayasa'daki hükümlerin hiçbiri, temel hak ve hürriyetlerin, Anayasa'da belirtilenden daha geniş sınırlandırılması imkânını devlete ve kişilere vermez" şeklindeki bir cümle ile, bireyin hakkı devlete karşı daha iyi korunuyor.

Dokunulmazlık

Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasında ve Yüce Divan'a sevkte, değişiklik teklifi, gizlilik ilkesini benimsiyor. Böylece, milletvekillerinin vicdanları doğrultusunda karar vermeleri kolaylaşıyor.

Anayasa, bu hususta grup kararı alınamayacağını belirtmekle birlikte, uygulama hep aksi istikamette cereyan etmiş, açık oylama yapıldığı için, parti ve lider tahakkümü yüzünden, Parlamento, denetim faaliyetini yerine getiremez hale düşmüştür. Gizli oy, milletvekillerini, kararlarında nisbeten serbest bırakacak faydalı bir adımdır.

Aslında, önemli olan konu, milletvekilinin dokunulmazlığının sınırlandırılmasından ziyade, sorumlu görülen bakan veya başbakanların Yüce Divan'a gönderilmelerini kolaylaştırmaktır. Çünkü yolsuzluğun kaynağı, genelde, milletvekilleri değil, hükûmet üyeleridir. Dolayısıyla milletvekilinin dokunulmazlığını düzenleyen 83'üncü madde değil, Yüce Divan'a sevkin şartlarını belirleyen 100'üncü madde ehemmiyet taşımaktadır.

Nitekim Cumhur Ersümer veyahut Koray Aydın, bakanlık dönemini ilgilendiren bir iddia söz konusu olduğundan dokunulmazlıkları kalksa bile, yargılanamıyorlar. Önce 100'üncü maddeye göre Soruşturma Komisyonu kurulabilmeli. Sonra Soruşturma Komisyonu'nun raporu Meclis'te oylanmalı ve Genel Kurul, salt çoğunlukla (üye tam sayısının yarısı ile) Yüce Divan'a sevk istikametinde karar vermeli.

Maalesef, 100'üncü maddeye getirilen değişiklik, gizli oyla sınırlı kalmıştır.

15'inci madde

Teklifte geçici 15'inci madde değişikliğinde de fevkalâde çekingen davranılmıştır. 12 Eylülcülerin rüşvet, irtikap, ihaleye fesat gibi âdi suçlardan dahi yargılanabilmelerinin önü açılmamış, sadece o dönemde çıkan kanunlar aleyhine, Anayasa Mahkemesi'ne müracaat hakkı tanınmıştır.

1995'te, geçici 15'inci madde üzerinde müzakereler, Anayasa Komisyonu'nda sürdürülürken, Kahramanmaraş milletvekili Esat Bütün, geçici 15'inci maddenin tamamen kaldırılmasını Parlamento'nun itibarı açısından ihtilâllere verilecek bir cevap olarak vasıflandırmıştır. Geçici 15'inci maddenin tamamen kaldırılmasını isteyen Esat Bütün şöyle demekteydi: "İhtilâli yapanlar, millet iradesiyle gelenleri yargılayıp, idam etme yetkisine sahip, ama millet iradesiyle gelenlerin böyle bir yetkisi yok. Bunu içime sindiremiyorum."

1995'ten bu yana, işler iyiye değil kötüye gitti. Bir çok şeyi içimize sindirmeye alıştık. Bugün Anayasa değişikliği de, işte bu tabuların gölgesi altında gerçekleşiyor. "İzin verildiği" kadar adım atabiliyoruz.

.......................................


Dip not:

1) Reyhan Sınay- İfade Hürriyeti ve

Sınırları- Liberal Düşünce Topluluğu yayınları

2) Aynı kitap
#Anayasa değişikliği
#Dokunulmazlıklar
#12 Eylül
23 yıl önce
Anayasa Değişikliği
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset