|
Fitne teşebbüsü ve yasak
Tuncay Özkan'dan sonra, Hürriyet Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök de uzun uzun, kasetin Kanal D'ye nasıl intikal ettiğini anlattı:

"...Tuncay Özkan'ı arayarak sordum: 'Devletten mi, Saadet'ten mi?'

- Her ikisi de değil. Kaseti bu konularda araştırma yapan birinden aldım.

- Eski Refah'a yakın biri mi?

- Hayır, tam aksine sosyal demokrat eğilimli.

- Kaseti o kişi mi teklif etti?

- Hayır, ben onu aradım." (Hürriyet 22 Ağustos 2001, Ertuğrul Özkök'ün "Derin Devlet mi? Derin Saadet mi?" başlıklı yazısı)

Özkök'e, acaba kimse, komik bir çaba içinde olduğunu söylemiyor mu?

7 Temmuz 1998'de, Özkök "Tayyip'in ikinci kâbusu" başlığı ile bu kasetin muhtevasını Hürriyet gazetesinde yayınladığının farkında değil mi? Gene Hürriyet'te bu kaseti DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in inceletmek üzere bilir kişiye gönderdiği de yazıyordu.

Peki Ertuğrul Özkök neyin tartışmasını yapıyor? Niçin kasetin "bayat" değil "taze" olduğu (!) izlenimini yaratmaya gayret ediyor?

Takiyye!!!

Diyelim ki, 1992'de sarfedilen o cümlelerde, hoşa gitmeyen bazı görüşler ifade edilmiş. Bugünkü Tayyip Erdoğan'a bakarak, onun ne kadar değiştiğini söylemek ve bu durumdan memnuniyet duymak pekâlâ mümkündü. Ama hayır! Bizim kartel, "takiyye var" sonucunu çıkarttı. Eğer gazetelerde yazılanlar doğru ise, Kıvrıkoğlu da, bu vesile ile, irtica tehdidini bir daha vurgulama fırsatına kavuştu.

Tayyip Erdoğan'ın şahsında, demokrasiye bir tuzak kurulmuştur.

Görünüşte kasetin zamanlaması ile Yargıtay Başsavcısı Kanadoğlu'nun başvurusunun birbiri ile irtibatı bulunmamaktadır.

Müsaade ederseniz, bu görüşe argo bir tabirle cevap vereceğim: Yersen!

Evet... Biz milletçe çok şeyler yedik! İrtica numaraları ile, kimi haksız iktidarını sağlamlaştırdı. Kimi cebini doldurdu.

Anayasa, madde 76

İşin hukukî vechesini açığa kavuşturalım:

Anayasa'nın 76'ncı maddesi, milletvekili seçilme yeterliliğini düzenliyor. Bu maddede, 312'den mahkum olan Tayyip Erdoğan'a yasak yok. Maddede yer alan "İdeolojik veya anarşik eylemlere katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar -affa uğrasalar bile- milletvekili seçilemez" cümlesi, Tayyip Erdoğan'ın durumunu tarif etmiyor. Ayrıca bir yıl hapis cezası alanlara da milletvekili olma yasağı var. Ama Tayyip Erdoğan, sadece 10 aya mahkûm edilmişti.

Demek, Anayasa'nın 76'ncı maddesinin Erdoğan'a sınırlama getirdiği iddiası, ciddi bir dayanaktan yoksun kalıyor. Tayyip Erdoğan'ın, Siirt konuşmasıyla, -üstelik ortaya hiçbir eylem çıkmamışken- ideolojik bir eylemi teşvik ettiği ileri sürülebilir mi?

Siyasi Partiler Kanunu

Siyasi Partiler Kanunu'nun 11'inci maddesi, 312'den mahkûm olanların, siyasi partilere üye olamayacağını belirtiyor. Ama, Anayasa Mahkemesi'nin Hasan Celâl Güzel'e ilişkin kararıyla, Erdoğan'ın siyasi partiye üye olma yasağı kalktı.

Bu konuda Ceza Hukuku Profesörü Kayıhan İçel'in görüşünü hatırlatmakta fayda var:

"Türk Ceza Kanunu'nun 91'inci maddesi gereğince, erteleme kararı, -mahkeme kararında hilafı tasrih edilmedikçe- fer'i cezalar hakkında da uygulanır. Üç yıllık deneme süresinde, fer'i ceza, (haklardan mahrumiyet) söz konusu olmadığından, cezası ertelenen kişi, seçilme hakkını da kaybetmemiş demektir. Danıştay'ın içtihadı birleştirme kararında, ertelenmiş mahkumiyeti bulunan bir memur kişinin, deneme süresi bitmeden görevine son verilmesinin, tecilin gayesi ile bağdaşmayacağı açıklanmıştır. Danıştay'a göre, mahkûm olan kişi, deneme süresinde, haklarını aynen muhafaza eder."

Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun bu görüşü benimsediği, siyaset yasağını, sadece, cezası infaz edilen Hasan Celâl Güzel ve Tayyip Erdoğan'a uygulamak istemesinden belli. Başsavcıya göre, erteleme yasası, Erbakan gibi, yalnız, cezası infaz edilmeyenleri ilgilendiriyor. Güzel ve Erdoğan'ın yasağı bu yüzden sürüyor.

Oysa Anayasa Mahkemesi, başsavcının düşüncesini benimsemedi. Çünkü, Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesine göre, iyileştirmeler geriye doğru işler. Cezası infaz edilenlerin siyasi yasağının sürmesi, buna mukabil cezaları ertelenenlerin, siyasi yasaksız mütalâa edilmesi, hem Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesine, hem de Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Anayasa Mahkemesi bu görüşe katıldığı için Hasan Celâl Güzel'in, -ana cezadan kaynaklanan fer'i cezalarının da ertelendiği düşüncesiyle- siyaset yasağını kaldırdı.

Söz konusu karar elbette, Tayyip Erdoğan'a da uygulanacaktır.

Tayyip Erdoğan hem bir siyasi partiye üye olabilir hem de genel başkan seçilebilir.

Milletvekili seçimi

Bu noktada, hiçbir tartışma yok. Daha doğrusu, Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra, hiçbir tartışma olmaması gerekir.

Buna mukabil, Milletvekili Seçimi Kanunu'nda, 11'inci maddede, Siyasi Partiler Yasası'ndan farklı olarak, 312'den mahkûm olanların, affedilseler bile milletvekili seçilemeyeceği hususu yer alıyor.

Siyasi Partiler Yasası'nın 8'inci maddesi ise, kurucuların, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olması gereğini vurguluyor.

Deniliyor ki: "Erteleme, affa benzer bir netice doğursa bile, yani kişinin, bütün sonuçlarıyla birlikte cezası ortadan kalksa dahi, Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11'inci maddesi "affa rağmen milletvekili seçilemez" hükmünü ihtiva ediyor. Demek, Erdoğan milletvekili seçilemez, kurucu da olamaz."

Konu, üyelik veyahut genel başkanlık değil. Sadece kuruculuk vasfı ile ilgili.

Bu görüşe mukabil, çok sayıda hukukçu, ertelemenin, ana ceza ile birlikte, fer'i cezayı da ertelediğini; dolayısıyla, kişinin ceza almamış sayıldığını, Erbakan gibi cezası infaz edilmeyenler siyasi yasak kapsamına girmezken, cezasını çekenlerin de aynı haktan yararlandırılması gerektiğini belirtiyor. Kaldı ki 'affedilseler dahi milletvekili seçilemezler' ibaresi ile genel değil özel affın kastedilği ileri sürülüyor.

Tekrar edelim, tartışma, siyasi parti üyeliğinde veyahut genel başkanlıkta değil, sadece kuruculukta. Tayyip Erdoğan kurucu olabilir mi, olamaz mı? Bu noktada ihtilâf var.

Şer ve hayır

Şer güçlerin saldırısından hayır doğdu. Kartel'in hucumu AK Parti'nin itibarını artırdı. İnanmazsanız bir kamuoyu araştırması yaptırıverin.

Tayyip Erdoğan'ın "Zamana uymaya, gelişmelere açığız. Ama oligarşik düzene boyun eğmeyeceğiz" cümlesi bence meselenin özüydü.

Özkök'ün, Tayyip Erdoğan yerine Abdullah Gül'ü geçirme çabası da sırıtıyor. Ayrıca, Gül'e çok zarar veriyor.

22 Ağustos 2001'de Özkök şöyle yazıyordu:

"Erdoğan'ın işi zorlaşıyor. Ama arkasında Abdullah Gül gibi mantıklı ve güven veren bir siyasetçi var. Üstelik, konuştuğu için ne düşündüğünü biliyoruz. Bayrak ona geçer, parti yoluna devam eder"

Belli ki, akıllarınca, bir fitnenin ateşini tutuşturmak istiyorlar.

Oligarşik düzen telâşta. AK Parti'de ise kimse kelle vermek niyetinde değil. Herkes Genel Başkan Tayyip Erdoğan'ın çevresinde kenetlenmiş, duruyor.

Bu sıkıntılar, milletin gücüyle aşılacaktır. Aşıldığında, birileri, valizlerini toplayıp Kartal Cezaevi'ne gitmeğe hazır olsun!
#Tayyip Erdoğan
#Hürriyet Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök
#Tuncay Özkan'
#Kaset
23 yıl önce
Fitne teşebbüsü ve yasak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset