|
Garih, laiklik ve basın
Türkiye'de, olaylar, zincirleme birbirini takip ediyor. İşte, bir kaç gün yazıyı bıraktık, neler oldu neler.

Öncelikle Üzeyir Garih cinayeti. Bu cinayet, çok değerli bir işadamımızın kaybının yanı sıra, saklanmaya çalışılan veyahut yanlış anlatılan bazı gerçeklerin su yüzüne çıkmasına da vesile teşkil etti.

Maraşal Fevzi Çakmak, Nakşi Tarikatı'na bağlıydı. "Beni, Şeyhimin yanına gömünüz" diyecek kadar kendisini Şeyh Küçük Hüseyin Efendi'ye yakın hissediyordu. Onun bu tavrı, ne Türk Ordusu'nun gücünü azaltmış ne de Türkiye'de laikliği tehlikeye sokmuştu!

Sinagog'ta düzenlenen törende, kadınlar ve erkekler ayrı oturdu. Ve hiç bir sosyetik-laik kadın, öne, erkeklerin safına geçmek için en ufak çaba dahi sarfetmedi. Müslüman cenaze törenlerinde rastlanan "çağdaş" direnişler nedense hiç sergilenmedi.

Tayyip Erdoğan veyahut Necmettin Erbakan'ın namaz kılarken kullandığı takkeye takılanlar, Musevilerin kippasını doğal karşıladılar.

Tehdit

Kendi dinini ve dindarını tehlike saymak, sürekli kuşkuyla, gerçek niyetleri hakkında onları sorgulamak bize has bir olay. Museviler dindar olabilir. Ama Müslüman'ın dindarı gizli niyetler taşır ve laik cumhuriyet açısından önemli bir tehdittir!!!

Tayyip Erdoğan'ın, Hürriyet'e verdiği uzun mülakât bile, bu gibilerin endişesini gideremedi. Erdoğan'ın bir zamanlar söylediği, "Bizim yönetim tarzımız, Allah'ın hükümlerine aykırı olamaz" cümlesi, devletin temel nizamının dini kurallara dayandırılacağı gibi bir şüphe yaratıyor. Oysa, Hıristiyan Demokrat Parti üyeleri, buna benzer konuşmaları her zaman yapıyor.

En ufak bir muhakeme kabiliyeti olanlar, kötü niyetli değilseler, bu tarz sözlerin, neticede, adaletli, özgürlükçü, ahlaklı ve dürüst bir yönetim anlayışını çağrıştırdığını kabul eder.

Bence Tayyip Erdoğan'a karşı direnişin altında, başka korkular yatıyor. Erdoğan'ı bir numaralı tehdit gibi gösteren yazıların çıktığı gazeteler, sizce, ahlâklı ve adil bir idareyi isterler mi? İsteseler, halkın nezdinde itibarları sıfırlanmış bir Mesut Yılmaz'ı veyahut Hüsamettin Özkan'ı niçin desteklesinler?

Uzan-Aydın Doğan kavgası, Dinç Bilgin olayı, gerçeklerin daha iyi anlaşılması imkânını yarattı.

Uzan-Doğan kavgası

Bir süredir, Hürriyet gazetesi, birinci sayfadan Uzanları yazıyor. Yayın, haftalardan beri sürüyor. Manşetlerdeki "vurgun, soygun" vs. gibi kelimelere takılmazsanız, meselenin Uzanlarla, iki yabancı kuruluş (Nokia ve Motorola) arasında cereyan eden bir ihtilâf olduğunu kavrıyorsunuz. Nokia ve Motorola, Uzanlardan alacağı olduğunu söylüyor, Uzanlar alacağın miktarına itiraz ediyor. Özellikle uluslararası ihtilâflarda, hakemlik müessesesi vardır. Konu hakem vasıtasıyla çözülür. Olmadı, mahkemelerde dava açılır. Aydın Doğan bu işe niye karışıyor, anlaşılır gibi değil. Uzanlar, Vakıflar Bankası'ndan, herkesten ucuz bir faiz uygulaması ile, 200 milyon dolar kredi alıp, Petrol Ofis ihalesine girmemiş. Veyahut, Halk Bankası'ndan istediği krediyi temin edemeyince (bakınız 31 Ağustos 2001 Star) dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen'in aleyhine yayına başlamamış.

Aydın Doğan, 29 Ağustos 2000 tarihinde, Halk Bankası'ndan, 100 milyon dolar kredi istiyor. Alamayacağını anlayınca da Ekim ayında "İşte Yenal Ansen'in marifetleri... Halk Bank'ın paraları kapanın elinde" diye genel müdüre saldırıyor.

Oysa bu dosyalar, 1998 yılından beri mevcut. Zaman zaman, ucundan kıyısından gazetelere yansımış. Ama mesele, yolsuzlukları ortaya çıkarmak değil. Dosyalar, gerektiğinde kullanılacak silahlar. Zamanlamaya bakınız; Ağustos sonunda kredi talebi, Ekim'de hücum...

Özel bir ihtilâf

Uzanların ihtilâfı, Türkiye'nin değil, Motorola ve Nokia'nın meselesi. Üstelik, anladığımız kadarıyla, açılan bir dava da yok. Varsa bile, Hürriyet'in sütunlarında bu davadan söz edilmiyor. Kamunun yararı bulunmayan bir özel ihtilâfa dışardan karışılması, iki ihtimali akla getiriyor:

1) Uzan önemli bir rakiptir. Bu vesile ile zaafa düşürülmeli, mümkünse tasfiye edilmelidir.

2) Birileri, Nokia ve Motorola ile anlaşmıştır. Kamuoyunu yönlendirip, Uzanlar üzerinde baskı kurmak ve tahsilatı kolaylaştırmak için, belirli bir menfaat karşılığında bu yayın yapılmaktadır. (Benim aklıma bu iki şıktan başkası gelmiyor. Eğer başka bir ihtimal varsa, sütunlarımızda bunu da yazmaya hazırız.)

Özel bir alacak-borç ilişkisini her gün birinci sayfadan takip eden Hürriyet, nedense banka vurgunlarında suskun. Hatta, Dinç Bilgin'in özel himaye gördüğü bile söylenebilir.

Kelepçe

Evvelki gün, çifte standardı sergileyen önemli bir skandal yaşandı.

Cezaevi aracından indirilen Dinç Bilgin ve arkadaşlarının elleri kelepçeli değildi; ama kelepçeli oldukları izlenimini yaratmak için, dosyalarının altına gizledikleri bileklerini, çapraz tutmuşlardı. Biz, lüzumsuz yere ellerin kelepçelenmesine karşıyız. Ama, hem kelepçelemeyip, hem de kelepçeli izlenimi yaratılmasını, kamuoyunu aldatmaya yönelik pespaye bir davranış olarak nitelendiriyoruz.

Şimdi bunlar tutmuş, "Takıyye" diyor "Tayyip Erdoğan bitti" diye manşet atıyor.

Bence Tayyip Erdoğan daha siyasi hayatının başında ve zirvede.

Biten, Dinç Bilgin...

Oysa, cezaevi sorumlularını yönlendirip, kelepçe takmaktan kurtulduğu gibi, hâkimden de tahliye kararı alabileceğini sanmıştı. Zaten, ödeme planını da tam davadan bir iki gün önceye yetiştirdiler. Gazete manşetleriyle ve köşe yazılarıyla, "Borcunu ödeyen namuslu iş adamı" görüntüsünü de vermeye çalıştılar.

Senaryo tamamdı ama, hâkim ile savcı bu oyunda rol almayı kabul etmedi.

Üstelik gazetelere pek yansıtılmayan önemli bir gelişme daha var.

Mutlu'nun durumu

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, DGM Savcısı'nın bazı Etibank sanıkları hakkında verdiği takipsizlik kararına itiraz etmiş. Böylece, Dinç Bilgin'in sağ kolu, Zafer Mutlu'nun da yargılanması gündeme gelebilecek.

Zafer Mutlu'nun malvarlığı tahkik edilse, bankaya el konulana kadar, her ay kendisine ödenen 150 bin dolar maaş da göz önünde bulundurularak, gelirin sadece gazeteci kimliğinden kaynaklanmadığı ortaya çıkacaktır. Oysa Savcı, Zafer Mutlu'nun gazeteci sıfatıyla Etibank'taki gelişmelerden haberdar olmadığı kanaatine varmıştır. Ayda, hangi gazeteci 150 bin dolar maaş alır?

Cavit Çağlar'ın son dakika açıklaması da çok önemli. Özelleştirme İdaresi'ne verilen 10 milyon dolarlık rüşvetten söz ediyor. Belki de, Özelleştirme İdaresi'nden başlayarak, daha üst kademedeki birilerine mesaj yolluyor: "Biz yandık, sizi de yakacağız!"

Ekonominin çivisini çıkaran, banka soygunları oldu. Bazı medya patronlarının doyumsuzluğu, iktidarla çıkar alışverişine girmeleri, basının, denetim görevini ifa etmesini engelledi. Gazeteler silah gibi kullanıldı.

Tayyip Erdoğan'a "Takıyye" diye saldıran köşe yazarları, önce kendi patronlarının durumuna göz atsa ya...! "Televizyon hisselerini eşin dostun üzerine yapıp, hülle yoluna başvurmak, sonra da yasağı takıyye yoluyla aşıp ihaleye fesat karıştırmak."

Bu durumu gözler önüne seren bizim gibi gazetecilere, tetikçilerin sütununda "Şıllık" diye hücum ettiler. İşte, gazetecilik bu seviyelere indi.

Sadece siyasette değil, medyada da yeniden yapılanma gerekiyor!
#Tayyip Erdoğan
#Takıyye
#Üzeyir Gari
#Laiklik
#Basın
23 лет назад
Garih, laiklik ve basın
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir