|
Sıkılmış yumruk ve aydınlık Yarınlar

Zaman zaman, artık klasik hale gelen eserleri yeni baştan okumanın faydası oluyor. Ünlü yazar Falih Rıfkı Atay''ın "Çankaya" kitabı da bunlardan biri. Milli mücadele öncesinin olayları birinci ağızdan, canlı bir üslûpla anlatılıyor.

Kuvay-ı milliye ve yumruk

Falih Rıfkı Atay, İngiliz işgalinde, İstanbul''da. Bir Rumeli delikanlısının, limandaki zırhlılar karşısında gösterdiği tepkiyi anlatıyor kitabının bir bölümünde:

"Bir müddet sonra, gözleri yaşararak bana limana giren İngiliz gemilerini gösterdi. Hepsinin topları havaya dikilmişti. Cafer, vatan sever bir Rumeli delikanlısı, iki yumruğunu zafer filosuna doğru sıkarak ''Biz size gösteririz'' dedi. Kuvay-ı milliye işte bu sıkılmış yumruktan ibaretti."

Düşmana karşı tek bilek, tek yürek. Milyonlarca insanın, vatanın harem-i ismetine uzanan elleri kırma mücadelesi...

Peki bu müşterek azimden, sevinçten, başarıdan neden daha sonra tefrika yarattık?

Çankaya kitabından bir başka kesit:

"Hazım Bey, eski vali ve Dahiliye Nazırıdır. İstanbul işgalinden sonra onu da Sultanahmet''teki hapishaneye atarlar. İdam kararı verilir hakkında. Sultan Hamit''in Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa''nın oğlu, sarayın damatlarındandır. Bu damat araya girer, Hazım Beyin idamdan affedilerek, cezasının ebedi hapse çevrilmesi için müsaade alır."

"Hazım Bey İkinci Meclis''e mebus geldi" diye sürdürüyor Falih Rıfkı Atay anılarını. "Cumhuriyetin ilânı konuşulduğu sırada kürsüye çıktı, memeleket dışına sürülecek olan Haneden azalarından, damatların istisna tutulmasını istedi.

- Vay hanedancı... Vay mürteci... sesleri arasında nutkunu tamamlayamadı.

Nasıl bir borç ödemek istediğini yalnız ben biliyordum."

Meclis ve meşruiyet

O gün bugündür, irtica suçlamaları son bulmadı. Atatürkçü düşünce, otoriter bir mahiyet kazanarak resmi ideoloji haline geldi. Ve üstelik, Atatürk''ün daima saygı duyduğu ve meşruiyetinin kaynağı gibi gördüğü Meclis''in kaç kere kapısına kilit vuruldu.

Gene Çankaya kitabından bir bölüm:

"...Mustafa Kemal artık zar atmıyordu. Satranç oynuyordu. Bu oyunun da seyri, bilmeyenlere yorgunluk verir... Her günkü kürsü kavgalarından sonra, ''Canım efendim, bu Meclis de nedir? İzin verin dağıtalım'' gibi tekliflerde bulunan dar kafalı gayretçilerden de, ürpererek uzak duruyordu. Mustafa Kemal meclissiz yaşamayı aklı almayan yirminci asır lideridir. Söyler, inandırır, zora getirir, susturur, fakat meclissiz yapamaz."

Tekrar soruyorum, meşruiyetini Meclis''te bulan bir liderin önderliğinde "aziz vatanı müstevlilerden kurtaran", sıkılmış tek bir yumruk halinde düşmanı yenen bu halk, nasıl oldu da, muasır medeniyeti kucaklayacakken, üçüncü dünya ülkesinde yaşamaya mahkûm oldu?

Türkiye''nin seçkinleri

Benim bu soruya bir cevabım var... Türkiye''de, seçkinler kadrosu veyahut yüksek burjuvazi, hangi seviyede eğitim alırsa alsın, hiçbir zaman özgürlükçü olmadı; hiçbir zaman düşünmeyi, tartışmayı sevmedi. Demokrasi için parmağını taşın altına koymadı. Halka hep tepeden baktı. Cahil oy çoğunluğunu küçümsedi. Düzeni sorgulamak yerine, bozuk düzenden beslendi.

Bu yüzden, demokrasi standardımız 1920''lerin altına düştü. Meclis''i bile açık tutamadık.

Türkiye''nin "seçkinleri" (çoğu cahil cüheyla takımı) halkın değerlerine de saygı göstermedi.

"Bizim hizmetçi de, annem, anneanem de başörtülü" cümleleri, onların bakış açısını pek güzel sergiliyor. İslâmı yaşayan insanlar ikinci sınıf vatandaş veyahut potansiyel suçlu olarak kalacak. Beğenmediğimiz bir davranışta bulunan hemen mürteci, gerici diye damgalanacak.

Cumhuriyetin temelindeki o tek yumruk nerede?

Demokrat Parti CHP''li elite "Yeter söz milletindir" diye karşı çıkmıştı.

Adalet Partisi, Demokrat kelimesinin halk içindeki söylenişinden hareketle "Demir Kırat"ın kıratını amblem yaptı. Bu partilerin milletten aldıkları ruhsatı, daima onun lehine kullandıklarını elbette söyleyemeyiz. Halk bir çok defalar hüsrana uğradı.

Sıkılmış yumruğu ile nice siyasileri yerinden etti ama, işbaşına getirdikleri de, onu tam olarak temsil etmedi.

Şimdi sıra yenilikçilerde. Bakalım her adımda güç odaklarına direnmeyi, tekelci medya patronunun değil, Babıâli emekçilerinin, işverenin değil, işçinin, fakirin fukaranın, köylünün yanında yer almayı başaracaklar mı? Ordunun siyasete müdahelesine karşı direnç gösterebilecekler mi? Haksız yere Türk Ceza Kanunu''nun 159''uncu maddesinden yargılanan Ali Bayramoğlu, Ahmet Altan, Gülay Göktürk gibi aydınların yanında kararlılıkla yer alabilecekler mi?

Ecevit''in dehası

"Ne ezilen, ne ezen, hakça düzen" dedi Ecevit demesine ama, bakın ne haldeyiz.

İnternetten bir fıkra:

Çeşitli milletlerden ilim adamları biraraya gelmiş. Fransız âlim son keşiflerinden söz ediyor: "Öyle bir bilgisayar robot sistemi ürettik ki, fabrikada çalışanların üçte birini tasfiye ettik."

Amerikalı lâfa giriyor: "Bizim geliştirdiğimiz sistem daha ileri, işçilerin yarısını işsiz bıraktı."

Ve nihayet sıra Türk''e geliyor: "Hiçbiriniz bize yetişemezsiniz. Bizim keşfimizin adı Ecevit. İki yıl içinde herkesi işsiz bırakma rekoruna ulaştı."

Türkiye''de gerçekten işler kötüye gidiyor. Gelir dağılımındaki uçurum, işsizler ordusu ile daha da derinleşti.

Millet, güç odaklarına, adaletsizliğe, zulme karşı sıkılmış bir yumruk gibi.

Bir zamanlar, İngilizleri İstanbul''dan, müstevlileri Anadolu''dan, gaflet ve delâlet içinde olanları iktidardan kovan bu yumruk, Türkiye''yi yeni siyasi ufuklara taşıyacaktır.

٪d سنوات قبل
Sıkılmış yumruk ve aydınlık Yarınlar
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset