|
Terör Amerika'yı Vurdu
Amerika'yı hedef alan eylemin faturasının, Arap-Müslüman terör örgütlerine çıkarılacağı muhakkak. Hele, ekranlara yansıyan Filistin veyahut Irak'taki sevinç gösterileri ile birlikte, Amerika'da mevcut olan bu olumsuz kanaat, güçlenmiştir.

Baş zanlının, Suudi Arabistanlı dolar milyarderi Usame Bin Laden olduğu anlaşılıyor. Tek kişinin, bu kadar iyi planlanmış, koordine edilmiş bir eylemi gerçekleştiremeyeceğini düşünenler ise, finansmanı Bin Laden temin etse dahi, ABD aleyhtarı çok sayıda örgütün birlikte hareket ettiğini belirtiyorlar. Buna rağmen çok uluslu bir terör saldırısının, böylesine gizlilik içinde yürütülebilmiş olması da hayret verici.

Amerika'nın bu kadar kolay vurulması, teröristlerin, güvenlik önlemlerini aşarak, bindikleri uçakları kaçırmaları ve aynı anda saldırıya geçmeleri, dünyanın süper devletinin itibarını da sarsmıştır. New York'un iş merkezleri felç olurken, başta Başkan olmak üzere siyasi odakların, daha güvenli bölgelere çekildiği ifade ediliyor.

Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dünyada, terörizmin savaştan bile öldürücü olabileceği ortaya çıkmıştır.

"Nerede hata yapıyorum?"

Ayrıca, Amerikan yetkilileri, sınırlı sayıda bile kalsa, Arap dünyasında bazı kişilerin, bu insanlık dışı saldırıya niçin sevindiğini de derinlemesine tahlil etmeli ve İsrail ile el ele yürüttükleri dış politikalarında insan haklarını zedeleyici yanlar bulunup bulunmadığını iyice irdelemeli. Vahşi bir eylem, binlerce masumun hayatını kaybetmesi, birilerinin sokaklara dökülüp şenlik yapmalarına vesile teşkil etmişse, tabiî ki infiale kapılırsınız; eğlenip davul zurna çalanları lânetlersiniz; ama bir de madalyonun öbür yüzünü görmeye çalışmalı, "Nerede hata yapıyorum?" diye düşünmeye başlamalısınız.

Bence Amerikan yönetimi bu vicdan muhasebesini gerçekleştirmeli. Ortadoğu'da tarafları memnun edebilecek, kalıcı bir barışın bir an önce tesis edilmesine çalışmalı. Bu, Amerika'nın da menfaatinedir.

Milyonlarca Filistinli ve Arap, İsrail'in başına Ariel Sharon'un gelmesiyle çıkmaza giren barış sürecinin yeniden başlamasını arzu ediyor. İsrail Başbakanı İzak Rabin'in gerginlik isteyen fanatik bir Musevi tarafından öldürüldüğü ve Rabin'le aynı çizgiyi sürdüren Başbakan Barak'tan sonra, sertlik yanlısı Sharon'un İsrailliler'ce Başbakan seçildiği unutulmamalı. Sharon'un, yıllarca önce, Genelkurmay Başkanı'yken gerçekleştirdiği, Lübnan'daki Filistin mülteci kamplarına yönelik Şabra ve Şatila katliamları, hafızalardan silinmemiştir. Sharon'un, Lahey Savaş Suçluları Divanı'nda, Sırplar'ın eski Devlet Başkanı Miloseviç gibi yargılanması ihtimali de mevcuttur. ABD, Güney Afrika'daki Irkçılık Konferansı'nda, siyonizm ile ırkçılığı eş tutan kararı protesto etmek üzere İsrail'le birlikte hareket ederek, Birleşmiş Milletler'in düzenlediği bu toplantıyı terketti. Daha tarafsız davranamaz mıydı? Filistinlilerin iyice tepesine binen Sharon başkanlığındaki bir İsrail yönetiminin, acaba ABD'yi vuran terörde hiç mi manevî payı yok?

"İslâmi Cihad"

Öte yandan "İslâmi Cihad" gibi lâfların, suçsuz insanların hayatına kasteden bu çirkin eylem içinde telâffuz edilmesi, Müslüman âlemine ve bizzat İslâmiyet'e karşı düşmanca bir tavırdır. İslâm, "barış" anlamını taşırken, bu kutsal inançtan, kan, vahşet ve gözyaşı üretmek ancak hasta zihinlerin yapabileceği bir iştir. Maalesef İslâm adına cihad yürüttüklerini söyleyen ve bu sebeble, suçu olmayan kişilerin ölmesine yol açanlar, Müslümanlığa en büyük zararı vermekte. Hatta, Türkiye'de Hizbullah örgütünde örneği görüldüğü gibi, çoğu kere, işin içinde "derin devletlerin" de parmağı bulunmakta.

Usame Bin Laden de, Amerika'nın İstihbarat Örgütü CİA'nın eğittiği bir kişi. CİA, 1980'lerde, Afganistan'ın Hust kentinde, 3 milyar dolar harcayarak, Sovyetler Birliği'ne karşı İslâmcı mücahit yetiştirmek üzere bir kamp kuruyor. Kamplar zamanla dolar milyarderi olan Bin Laden'in eline geçiyor. Sovyetler Birliği, Afganistan'dan çekildikten sonra, Bin Laden'in ABD ile ilişkileri de bozuluyor. Bin Laden, bu defa ABD'yi hedef alan terör eylemlerine imza atıyor. Evvelki gün yıkılan Dünya Ticaret Merkezi'nin 1993'te bombalanmasının arkasında da Bin Laden'in bulunduğu söylenilmişti.


Afganistan hedefte

Son saldırıda payı olsa da, olmasa da, Bin Laden şimdilik birinci derecede sorumlu kişi görüntüsünde. Bin Laden'i barındıran Afganistan'ın Taliban yönetimi, bu kişinin, böyle geniş çaptaki bir terör eylemini organize edecek güçte olmadığını, dış dünya ile münasebet kurma imkânına sahip bulunmadığını açıklamıştır. Belli ki Afganistan, ABD'nin hışmına uğramaktan çekiniyor.

Bin Laden, adına cihad deyip bir ideolojik kılıfa oturtsa dahi, terörün en baş organizatörlerinden biri. Afganistan'ın Bin Laden'i himaye etmesi, terörü teşvik ettiği anlamına gelir. Laden son eylemin sorumlusu olmasa bile, Afganistan terörü teşvik eden devlet sıfatından kurtulamayacaktır.

Nasıl ki, Suriye, uzun yıllar Apo'ya sahip çıkarak, Türkiye'ye yönelik politikalarını terör üzerinden kurdu. Ama hiçbir zaman PKK ile ilişkisi olduğunu resmen kabul etmedi; Afganistan da aynı durumda. Ve bu yöntemden vazgeçmek zorunda.

PKK'lı teröristlere "gerilla" diyerek, terörizme üzeri örtülü bir hoşgörü ile yaklaşanlar, siyasi amaç güdülse dahi, yöntemi mahkûm etme gereğini herhalde artık anlamışlardır.

Terörle topyekûn mücadele herhalde şiddetlenecektir. Bunun yanısıra, büyük devletlerin dahi, ne kadar kırılgan olabileceği bu vesileyle daha iyi görülmüştür. Ayrıca, daha büyük bir korku dünyasında yaşayacağız bundan böyle. Türkiye'nin deprem sonrası karşılaştığı psikolojik durum, "Her gün bir sarsıntı" bekleme ve sürekli panik içinde olma havası, Amerika'yı da, diğer Avrupa ülkelerini de sarıp sarmalayacaktır. Belki, bir zamanlar Vietnam politikalarının tartışıldığı gibi, ABD'nin Ortadoğu politikaları da yoğun eleştiri bombardımanına uğrayacaktır.

Terör ve İslâm adının biraraya getirilmesi ile, kültürler arası çatışma derinleşebilir; İslâmiyet, kimi Batılılar tarafından ciddi bir düşman konumuna oturtulabilir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin laikçileri bile, son gelişmeden kendi haklılıkları için bir pay çıkarmaya çalışacaklardır.


Demokrasinin önemi

Amerika'dan örnek almak gerekir. Şu ana kadar soğukkanlı tahliller yaptılar. Kurbanlarının kanının yerde kalmayacağını hissettirmekle birlikte, demokrasilerini koruyacaklarının altını da önemle çizdiler. Bir fanatizm, bir başka fanatizm doğurursa, olaylar tırmanır ve işte o zaman, teröristlerin amaçlarına hizmet edilir.

ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan McChartycilik benzeri "sürek avlarına" yol açılmayacağı mesajını vermiştir.

Terörle mücadele, demokrasi içinde kalınarak gerçekleştirilmelidir. Özellikle Müslüman kitleleri veya ülkeleri rencide edecek tavırlardan dikkatle kaçınmak gerekmektedir.

Amerika'nın, dengeleri koruyarak bu zor işten alnının akıyla sıyrılacağına inanmak isteriz. Büyük İslâm âlemi ve inançları, cihad ve şehitlik unsurları göz önüne alınarak, geniş çaplı bir karalama kampanyasına kurban edilmemeli.

Taşlar yerinden oynadı. Bakalım ne zaman, nasıl oturacak?

SPK'nın açıklaması: "Münci İnci hakkındaki şikâyet İMKB'den SPK'ya 27 Ekim 1997 tarihinde intikal etti. Bütün dünyadaki gibi, bizde de manipülasyon iddialarının incelenmesi uzun süre alıyor. Münci İnci'nin manipülasyona karıştığı sonucuna vardığımız için -erteleme kapsamına girse dahi- savcılığa suç duyurusunda bulunduk; aynı zamanda işlem yasağı koyduk."
#ABD
#Terör saldırısı
٪d سنوات قبل
Terör Amerika'yı Vurdu
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi